Barış Atay: “Dünyada hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun. Zaten karamsarlıkla ya da umutsuzlukla bir mücadele yürütmek mümkün değildir.”
Röportaj: Ateş Alpar
Yönetmen, tiyatrocu ve sinema oyuncusu Barış Atay'la Sadece Diktatör oyununu, OHAL sürecinde Türkiye'de sanatçı ve sanat kurumlarına olan baskıyı konuştuk.
Kim bu diktatör? Ve diktatör oyunu nasıl çıktı?
Aslında, Diktatör belli bir kişiden çok genel olarak diktatörlüklerin yapısını ve bu diktatörlükler oluşurken kendini muhalif olarak tanımlayanların da etkisinin ne olduğunu anlatan bir oyun. Birçok diktatörden bahsediyor. Bu yüzden de, adı Sadece Diktatör. Benim tek kişilik bir oyun oynama niyetim vardı. Onur’a bu niyetimizden bahsettim, o da bu oyunu yazdı. Hem geçmişi hem günümüzü yakalayan bir metindir. Caner de sahneledi. Bu şekilde ortaya çıktı.
Böyle bir sert dönemde Diktatör oyununu oynamak zor olmuyor muydu karşınıza ne gibi sorunlar, zorluklar çıktı?
Türkiye’de birçok turnede sahne bulma sıkıntısı yaşadık. Yurtdışı turnelerimizin bazılarında, konsoloslukların engelleme çabası oldu. Sonraki süreç malum, Artvin’deki turneden başlayarak önce Kadıköy sonra Ankara, İzmir, Kocaeli ve şimdi bütün Türkiye’de oyun yasak.
Geçtiğimiz aylarda Ankara Valiliği oyunun süresiz olarak yasaklandığını açıkladı. Ne söylemek istersin? Bunca zaman oynandı, birçok kentte sahnelendi neden şimdi yasaklama gereği duydular?
İlk iki sezonunda, genelde yurtdışında oynandığı için AKP’nin kendi tabanının oyundan çok haberdar olduğunu sanmıyorum. Üçüncü sezon, Türkiye turnesi hızlanınca rahatsız olmaya başladılar ve müdahale etme gereği duydular. Fakat bunu sadece bizim oyuna getirilmiş bir yasak olarak düşünmemek lazım. Bu, zaten yıllardır müdahale etmeye çalıştıkları kültür sanat alanında, artık özel tiyatroları da sıkı bir baskı altında tutacaklarının bir göstergesi.
Oyun diktatör kavramına bizi nasıl çekiyor?
Oyun bir diktatörün ağzından, zihninden toplumsal bir analiz sunuyor. Bir süre sonra seyirci olarak söylediklerini içselleştirmeye, empati yapmaya başlıyorsunuz.
Kapatılan sanat kurumları var; mesela Adana’da MKM kapatıldı, OHAL’den dolayı. Kapatılan sanat kurumlarına dair neler söylemek istersin?
Bu biraz önce söylediğim gibi AKP’nin kültür sanat alanına olan baskısının gittikçe artacağının işareti. Yasaklamaları, sadece ben ya da Kadıköy Emek Tiyatrosu değil birçok muhalif tiyatro yaşamakta. Önce Genco Erkal’ın oyunu yasaklandı, sonra Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın, sonra benimki. Arada, amatör üniversite tiyatrosu ve birçok küçük ölçekli grup bu durumdan muzdarip oldu.
Sizi ilk olarak “Arka Sıradakiler”de tanıdık. Daha sonra gelişen süreçte sanırım biraz kendi kabuğunuza çekildiniz. Ve Gezi sürecinde daha çok gördük sizi. Uzun zamandır popüler kültürden soyutladınız kendinizi, bir sinema filmi çektiniz. Neler düşünüyorsunuz tüm bunlarla ilgili?
Ben, kendimi soyutlamadım. Dizi oyuncusu olmadan önce de politik biriydim. Siyasetle ilgileniyordum Gezi Direnişi süresince bu çok görünür olunca işimi kaybettim. Fakat zaten tiyatro devam ediyordu ben de popüler kültüre bağımlı kalmaktansa sadece tiyatro yapmaya karar verdim.
Türkiye’de sanat ciddi bir sansüre uğruyor, ama diğer yandan da hükümet kendi lehine filmler çekiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hükümetlerin sinemayı ya da diğer sanat dallarını propaganda için kullanması şaşırtıcı değil. Fakat görünen o ki AKP bu konuda çok da etkili ürünler ortaya koyamıyor. Zaten ısrarla bizlere saldırmasının altında onunda etkisi var.
“Eksik” isimli filmle başladınız Yönetmenlik kariyerinize. Film, 80 dönemini de anlattı. Sizin filmin asıl meselesi olan “12 Eylül dönemi ve dönemin sürgüne göndermeleri, ötekileştirmeleri, işkenceleri” günümüzde yeterince anlaşılabiliyor mu? Çünkü bu tür filmler çok yapıldı. Film nasıl gelişti? İlerleme aşamasından biraz bahseder misiniz? Filmin bir bölümü Adana’da geçti, çünkü sizin de burada bir geçmişiniz var.
Cevap: İşsiz kaldığım dönemde yazdığım bir hikayeyi filme çekmeye karar verdik. Mehmet ve Şeref senaryosunu yazdılar. Tanıdığımız, sanata değer veren insanların sponsorluklarıyla filmi çektik. 12 Eylül’ü yaşamış bir ailenin çocuğu olarak o dönemi anlatmaktan ziyade darbenin etkilediği ailelerin günümüze kadar yaşadığı sancıları anlatmaya çalıştım. Bu açıdan bakıldığında, film 12 Eylül’le ilgili çekilmiş diğer filmlerden biraz farklı bir noktada duruyor diyebiliriz. Adana, darbe dönemine ait sahneler için dış mekan olarak kullanıldı. Adana’da okudum. Antakyalıyım o yüzden ilk filmi buralarda çekmek istedim.
Yakında bir film projesi var mı? Veya yeni oyun projesi?
İkinci filmi Ağustos ayında çektim. Şu an post-prodüksiyon aşamasında. Yeni oyun da, Eylül gibi provaya başlayacak. Yeni sezonda hazır olur.
Twitter’da size yönelik çok saldırı var. Sanırım karşımızdaki insanların ne demek istediğini anlamıyoruz. Atıyorum, sizi katı İslamcı biri tehdit edebiliyor çok kolay. Bu okumamanın bir göstergesi midir?
Sadece okumamak olarak değerlendiremeyiz. Türkiye’de, birçok üniversite mezunu da bu linç kültürüne katılıyor ne yazık ki. Bunu iktidara ya da güce biat etmek ve sorgulamamakla açıklamak daha doğru olur.
Son olarak, geleceğe dair umutlarınız nelerdir? Acaba bu karanlık kuyudan, faşizm döneminden çıkabilecek miyiz?
Elbette çıkacağız. Dünyada hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun. Zaten karamsarlıkla ya da umutsuzlukla bir mücadele yürütmek mümkün değildir.