Reyhanlı Çerkes Derneği Adığe Khase, 21 Mayıs’ta Çerkes Soykırım ve Sürgününün 150. yılında Reyhanlı’da bir yürüyüş yaparak katledilen Çerkes halkını andı. Reyhanlı Çerkes Derneği başkanı Uğur Pihava anmada yaptığı konuşmada Çerkeslerin Rus Çarlığına karşı yürüttüğü ulusal mücadeleyi ve sonunda yaşanan soykırım ile büyük sürgünü anlatarak bugün başta Ortadoğu olmak üzere 50 ülkeye yayılan Çerkeslerin talebinin “İntikam değil adalet” olduğunu söyledi.
Pihava, “Umudumuzu hiç kaybetmeden Çerkes halkının ulusal, demokratik mücadelesini sürdüreceğimizi, dünyadaki demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, ezilen halkların yanında olacağımızı buradan tüm dünya kamuoyuna duyuruyoruz” dedi.
Reyhanlı Çerkes Derneği Başkanı Uğur Pihava’nın anmada yaptığı konuşma şöyle:
İnsanlık tarihinin en eski, en köklü, en bilinen coğrafyası, hemen tüm dünya dillerinde, tüm dünya masallarında, mitolojilerinde yer alan, ölümsüzlüğün çaresinin bulunduğu yer; ulaşılmaz, efsunlu, gizemli, renkli düşler ülkesi, Çerkes halkının kutsal anayurdu, onurlu insanları: Bugün bize, aramıza katılarak onurlandıran ve cesaretlendiren değerleri Çerkes dostları sizleri aramızda görmekten mutluyuz, onurluyuz, gururluyuz. Aramıza hoş geldiniz. Sizleri selamlıyoruz.
Çerkesler, 150 yıl önce imparatorluklar çağının güç ve paylaşım savaşlarına kurban edilen bir halktır. 1552‘den 1864 yılı 21 Mayısına kadar, Çerkesler için bir ulusal varoluş mücadelesi, Rus çarlığı için sıcak denizlere hakim olma, o dönemin ticaret yollarını ele geçirme, Osmanlı, İngiltere, Fransa ve İran içinse bu pastayı görünürde Rusya ya, fakat gerçekte diğer rakiplere kaptırmama mücadelesi yaşandı. Bu mücadelelerin tam ortasında Çerkesya coğrafyası ve Çerkesya’nın otokton (yerli) halkı Çerkesler vardı.
1552 yılında Kırım-Tatar Hanlığının saldırılarına karşı Rus Çarı korkunç İvan’la bir anlaşma yapan Çerkesler kuzeyden güneye doğru inmeye çalışan Rusların ilgi ve iştahını kabartmış o tarihten sonra Rus çarlığı Çerkesya’yı rahatsız etmeye başlamıştır. Bu savaşların en şiddetlileri ise 1763-1864 yılları arasında yaşanmış olup, Çerkesler için bir ölüm-kalım, Rus çarlığı için bir imha savaşına dönüşmüştür.
Çağının en gelişmiş teknoloji ve donanımına sahip muazzam bir güce ve sayıya sahip Çarlık ordusu ve bunun karşısında sayıca, teknolojik donanım ve silah gücü olarak mukayese götürmeyecek şekilde zayıf olan Çerkesler vardı. Kendilerini Çerkeslerin dostları olarak lanse eden Osmanlı, İngiltere, Fransa gibi dünyanın diğer emperyalist güçleri, desteklerini sunacaklarını söyleyerek Çerkesleri sürekli kendi çıkarları için savaştırdı fakat hiçbir zaman beklenen desteği vermedi. Bu sürekli beslenen ve pompalanan umutlarla Çerkesler 21 Mayıs 1864 gününe kadar aslında bir intihar mücadelesinden başka bir şey olmayan ulusal kurtuluş mücadelelerini sürdürdüler. Eşit olmayan güçlerin yaptığı bu savaş Çerkesler için bir soykırımdı.
Bu uzun süren savaşta milyonlarca insan öldü. Savaşın bittiği gün olan 21 Mayıs 1864 günü Çerkesya’nın tarihi başkenti Soçi’de Rus çarlığı büyük bir zafer kutlaması yaparken Çerkes halkı, yenilmiş, yıkılmış, umutlarını tüketmiş, bunun yanında binlerce yıldır yaşadığı vatan topraklarından, hiç tanımadıkları coğrafyalara darmadağın, perişan ve bir daha geri dönmemek, yok olmak üzere bir bilinmezliğe, ölüme gönderiliyordu.
Çerkesler 150 yıl önce sürgün bir halk oldular, Balkanlar’da, Anadolu’da, Suriye’de, Ürdün’de, İsrail’de ve bugün dünyanın 50 ülkesinde yaşamaya mahkum edildiler.
1864 yılının 21 Mayıs’ında vatanlarından zorla sürgüne gönderilen Çerkesler, sürgün yollarında nüfuslarının yarıya yakınını kaybettiler. Bugün dünyada yaşayan Çerkesler Karadeniz’den çıkan balığı “Atalarımızın eti ve kanıyla beslenmişler” diyerek yemezler. Çünkü yapılan araştırmalara göre 500 bin soydaşımız hastalık ve ölüm gerekçesiyle gemi kaptanları tarafından Karadeniz’in sularına bırakılmıştır.
Ölümler burada da bitmemiş, Osmanlı devleti sürgünleri kabul edeceğini söylemişse de ekonomisi ve örgütlenmesi buna uygun ve yeterli olmadığından Çerkes mülteci merkezlerinde çıkan salgın hastalıklar binlerce kişiyi yok etmiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz Rusya karşıtı Çerkes dostu ülkeler bu zavallı halk için hiçbir şey yapmamıştır. Osmanlı devleti, Çerkesleri 20 yıl askere almayacağını vadetmiş olmasına rağmen sözünü tutmamış, bu çaresiz insanları hemen askere almış, çeşitli bölgelerde savaştırmıştır. Delikanlılar ve genç kızlar köle pazarlarında satılmış, saraya peşkeş çekilmiştir.
Arşivlerden edindiğimiz bilgilere göre Osmanlı ve Rus Çarlığı tarafından yapılan anlaşmaya göre sürgüne gönderilen Çerkesler Rus sınırına yakın hiçbir yere iskan edilmemiştir. Marmara bölgesi ve İstanbul çevresine yerleştirilenler padişahın tahtı için güvence kabul edilmiş, Samsun-Amasya-Tokat-Kayseri-
Nitekim Osmanlılarla Rus Çarlığı arasında süren savaşı (93 Harbi) Rusya’nın kazanması üzerine Avrupa ülkelerinin (İngiltere-Fransa) araya girmesiyle imzalanan Edirne, ardından Aya Stefanos Barış Antlaşmasıyla Balkanlardaki Çerkes nüfus bir daha sürülerek Ortadoğu topraklarına yerleştirilmiştir.
Biz, 150 yıl önce imparatorluklar çağının güç savaşlarına kurban edilen bir halkız. Biz, imparatorluğun genişleme iştahına, bir diğerlerinin nüfuz hevesine yenik düştük. Kimi zaman cesaretin ateşinde yandık, kimileyin korkunun gölgesine sığındık. Gafleti de gördük, ihaneti de. Yenildik, kırıldık, bölündük. Daha dün gibi hatırladığımız, ağıtlar yakıp öyküler anlattığımız bir sürgünün, bir soykırımın çocuklarıyız. Biz halkız. Biz sürgünde bir halkız.
Biz halkız, savaş da bizim için, sürgün de.
Kiminin toprağımızda gözü vardı. Çar hükmetti: Gidin!
Kiminin insanımızda sözü vardı. Sultan lütfetti: Gelin!
Kiminin stratejik hesabı vardı: Kraliçe vazgeçti : Çekilin!
Kaybeden Biz olduk. Çok azımız vatanında kalabildi. Yüzde 90 çoğunluk sürgün yollarına düştü. Darmadağın edildi.
Anavatanımız Çerkesya bugünde uluslararası güç odaklarının merkezi halinde. Diasporada asimilasyona karşı kimliğimizi korumakta zorluk çekiyoruz. Dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü her geçen gün biraz daha yitiriyoruz.
Dünyadaki Çerkesler olarak; insan hakları ve adaletten yana olan dünyadaki tüm halklara, ülkelere ve uluslararası örgütlere sesleniyoruz: Varlığımızı korumamız için bize destek olun. Wubıhça gibi Çerkes dilinin de yok olmasına izin vermeyin.
Sürgünde rol oynayan imparatorlukların bugünkü mirasçıları Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’na sesleniyoruz: Uğradığımız bu tarihi haksızlığı sona erdirin! Anavatanımızla yeniden kucaklaşmamız için önümüzü açın. Anavatana dönüşümüzü kolaylaştırın. Bize çifte vatandaşlık verin. Anavatanımızda barış ve istikrar içinde yaşamamıza fırsat tanıyın.
Güzel yurtlarımız vardı……
Ve rüzgar kanatlı atlarımız….
Güzel şarkılarımız vardı ve sonsuz düşlerimiz….
Rusya Federasyonuna sesleniyoruz: Çerkesler intikam peşinde değil adalet istiyor, savaş istemiyor. Sizden, tarihle barışarak Çerkes halkının, yarım kalan düşlerini yeniden görmelerini sağlamanızı istiyoruz.
Amerika Apaçilerden, Almanya Yahudilerden, Avustralya Aborjinlerden özür diledi. Sizin için bu kadar zor muydu ki bunu Soçi olimpiyatlarında yapma fırsatı yakalamışken, hatta bunu yapacağınızı vadetmişken, bütün Çerkesler bunu bekliyorken, bizleri hayal kırıklığına uğrattınız. Emin olun büyük devlet olmanın en büyük erdemiyle onurlanacaktınız. Olimpiyatlardaki tavrınızla bütün beklentileri boşa çıkardınız. Fakat bizler, gelecekten yine de umudu kesmek istemiyoruz.
Bugün dünyanın her tarafında meydanları dolduran Çerkes halkı ve dostları olarak halkımızın yaşamış olduğu soykırım ve sürgünü unutmayacağız ve unutturmayacağız.
İntikam değil adalet istediğimizi, soykırımın ve sürgünün dün olduğu gibi bir insanlık suçu olduğunu,
umudumuzu hiç kaybetmeden Çerkes halkının ulusal, demokratik mücadelesini sürdüreceğimizi dünyadaki demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, ezilen halkların yanında olacağımızı buradan tüm dünya kamuoyuna duyuruyoruz.
Yaşasın Çerkes halkının onurlu mücadelesi!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Yaşasın Özgürlük!
Tanrı, tüm ulusları özgür ve mutlu kılsın fakat Çerkesleri de unutmasın!
Siyasihaber.org / Hatay