Boş günlerde geçirdiğim bu karanlık
odalarda dönenip duruyorum
pencereleri bulmak için.
Öyle rahatlayacağım ki bir pencere açılsa
Ama bir türlü ortaya çıkmıyor pencereler
Ya ben bulamıyorum onları. Belki de
Bulamamam daha iyi.
Belki başka işkence olacak ışık
Kim bilir neler çıkaracak karşıma
Konstantinos Kavafis
Halkevci gençler hepimize bir yeni pencere açtı
Mücadelele günümüzde tarihte hiç olmadığı kadar açık sürüyor.
Yüzyüze çarpışılıyor.
Halkevci gençler, Tuzluçayır’da mahallelerinden polisi kovarak, önemli bir adım atmışlar. Büyük bir kapıyı aralamışlar. Bir pencere açmışlar.
Halkevciler bu eylemlerinde korkusuzlar.
Halkevci gençler eylemlerinde, tavırlarında cüretlililer.
Bize bir pencere açan ve hepimizin “cüretini” arttıran değerli bir örnek sergilemişler.
Bu adım, salt bir cüretli / korkusuz bir “eylem” değildir tek başına, aynı zamanda ayrı bir büyük “bakış açısı farkı”nı da / değişimi de gündemimize, hayatımızın içine çağırıyor.
Halkevcilerin eylemi, aynı zamanda farklı ve derin “felsefi” bir duruş biçimine ve farkına tekabül ediyor.
Almanya menşeili, Musevi kökenli Amerikan vatandaşı Hannah Arendt’in “Banaliaet des Bösen” kavramı yani “Kötülüğün sıradanlığı” tezi üzerinden konuyu açıklamaya çalışabiliriz.
Nazi suçlusu Eichmann’ın İsrail ajanlarınca, Güney Amerika’dan İsrail’e kaçırılıp getirilmesi sonrasındaki “ceza davası”nda gazeteci / gözlemci olan Hannah Arendt, Eichmann’ın “ben vazifemi yaptım” açıklamasına “gerçekten” inanmaktadır.
Gerçekten de Eichmann, öyle yapmıştır.
Eicmann gerçekten de öyle hissetmektedir…
Eichman, kendi devletinin verdiği emirleri yerine getirmiştir.
Bu pervasız ve vahşi emirleri “devlet” yani Nazi İmparatorluğu, kendi görevlilerine, vatandaşlarına vermiştir.
Bu durumda söz konusu bakış, işlenen vahşi suç’u devletin sırtına tamamen yıkar ve emirleri uygulayan tek tek bireyleri kurtarabilir mi? Aklayabilir mi?
Arendt’e göre “cani” katil Eichmann bu anlamda samimidir.
Hannah Arendt, bu temelde “kolektif suç / suçluluğa” karşı “bireysel sorumluluk” tezini ileri sürer.
Bu bir felsefi önerme / saptama olmanın yanı sıra bir “ahlaki duruş motifi” kılınmalıdır toplumda, her toplumda.
Halkevci gençler, polisleri mahalleden kovarken, polislere ayrıca: “Sizler katilsiniz, çocuk katillerisiniz” diye haykırmaktadırlar.
Ethem Sarısülük’ü bizzat kendi silahı ile vuran polis memurunun bile suçu ve sorumluluğu kabul etmediği / üstlenmediği bir ülke ve bir zaman diliminde, Halkevcilerin polislere bu haykırışı “anlamsız”, “lüzumsuz” “gereksiz” sayılmaz mı?
Tam tersidir bence doğru olan.
Halkevcilerin eyleminin “felsefesi” çok haklıdır ve derindir.
Halkevci gençlerin yüzlerine haykırdığı polislerin “öldürülen çocukların doğrudan katili” olmadığını hepimiz bilmekteyiz, onlar da bilmekteydiler.
Ama ya “kolektif suç” içerisinde bireysel sorumluluk”?
İşte, bu duygunun, bakış açısının, ahlak normunun, felsefenin toplumda perçinlenmesi, Ethem Sarısülük’lerin katillerinin de kendilerini “suçlu” görmeye zorlayacak, onların nefes alma ve beslenme alanını daraltacaktır, azaltacaktır.
Bu örnek tutum, Ethem Sarısülük’ün katilini çepeçevre bir tür korumaya alan “sistem” (ayrıca ve buna paralel olarak, bu sistemin savunucusu görevli / yetkili / yetkisiz / sivil / vatandaşlar) ve bu katillerin / şiddet ve zor sorumlularının /uygulamalarının etrafında örülü bulunan siyasal ve ideolojik korumayı da parçalamayı, dağıtmayı getirebilecektir.
“Polis, simit sat, onurlu yaşa” sloganının büyük değeri, Hannah Arendt’in “Banaliaet des Bösen” kavramı yani “Kötülüğün sıradanlığı” tezi, “kolektif suç / suçluluğa” karşı bireysel sorumluluk tezini anlamak yolu ile daha iyi anlaşılabilir, hissedilebilir.
Savaş sırasında işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle doğan “bireysel sorumluluk” da söz konusudur.
Bu suçların işlenmesinde, hükümetin bilgisi dâhilinde hareket eden görevlilerin / memurların yardım veya yataklık düzeyinde de olsa bir katkısı varsa, bireysel ceza sorumluluğu da devreye girmektedir / girmelidir.
Bu hukuki durumu bir ahlaki norm olarak da ayrıca işletmek ve bunu giderek yaygınlaştırmak için, Tuzluçayır’daki “kollektif suç çerçevesinde bireysel sorumluluk taşımakta olan” polisleri mahalleden kovma eyleminden çok şeyler öğrenmemiz gerekmektedir.