Geçtiğimiz haftalarda, kendini sol olarak addeden bir örgütün, seks işçisi bir kadını cezalandırıp fotoğraflarını, sosyal medyada teşhiri ile başlamasa da her şey, devrimci ahlak kimin ahlakı tartışmalarının, bu olayla gündeme oturduğunu söyleyebiliriz. Devrimci ahlakı, seks işçiliği üzerinden sorgulamanın, devrimci ahlak anlayışının erkek egemen yanlarını çırılçıplak ortaya koyacağını düşündüğümden devrimci ahlakı tartışırken seks işçiliği üzerine laf çevirmenin yerinde olacağını düşünmekteyim. Konuya, madem fahişeye seks işçisi diyorsun, K. Marks, bu konuda ne demiş noktasından girecek olursak… Yıllardır feminist hareketin de gündeminde olan seks işçiliği/sektörü, Marksist edebiyat içerisinde, 1844 El Yazmaları ile dipnotta da olsa (“fuhuş” kullanımıyla) yerini almıştır. Ve fakat Karl Marks, Marksizm’i tarif ederken kadının emeğinin ve bedeninin sömürülmesi ile pek ilgilenmediği için, ülkemizde, Marksizm’i ana değerler dizisi olarak alan devrimci örgütler, emek-sermaye çelişkisinde, tek sömürüleni erkek işçi olarak alırlar. Hal böyle olunca, tabiri caizse bu belden aşağı konuları (?) devrimden sonraya bırakmakta hiçbir mahsur kalmaz (?).
Asıl konumuza gelirsek… Devrimci örgütlerde, seks işçiliğine olumsuz bakışın sebeplerini biraz irdelediğimizde, yaygın kanının ne kadar yanlış olduğunu hemen anlayabiliriz aslında. Devrimci örgütlerde, seks işçiliğine karşı çıkma gerekçelerinden ilki, kadın bedeninin metalaştırılması üzerinden olmaktadır. Ancak, bu karşı çıkış seks işçisinin gerçekten ne sattığı ile çok ilgilenmez. Dikkatimizi toparlayıp bir düşünürsek seks işçiliğinde alınıp satılanın beden değil, seks hizmeti olduğunu hemen fark ederiz. Aksi olsaydı, yani seks işçileri bedenini satmış olsaydı, ortada seks işçisinin bedensel bütünlüğü kalmazdı, değil mi? J Marksizm ile bu sonucu ilişkilendirirsek.. Seks işçilerinin bedenini sattığını iddia etmek bir maden işçisinin kol gücünü değil, bedenini sattığını iddia etmek ile aynı şeyi ifade etmekte ve Marksizm’de belirtilen meta, emek gücü, kullanım ve değişim değeri ana kavramları ile çelişmektedir. Seks işçiliğine bir diğer karşı çıkış noktası ise seks hizmetinde sadece bedene değil benliğe de sahip olunduğu inanışıdır. Burada, gene, işçilerin çalışma koşullarını değerlendirirken seks işçiliği mesleğine özel bir muamele yapılmaktadır. Sanki diğer sektörlerde çalışan işçiler aşağılanmıyormuş, şiddete uğramıyormuş, patronun veya müşterinin taleplerini istemese de yerine getirmiyormuş gibi varsayılmaktadır. İş yerinde şiddet ile ilgili en vahşi ve en trajik olanlardan birkaç örnek verecek olursak… Soma madencilerinden sağ kalanların kurtarma ekibi olarak madene canlı girip cansız çıkan bedenlerini, her yıl intihar eden onlarca atanamayan öğretmeni, iş yerinde çalışırken tezgah başında ölen kot taşlama işçilerini; hatta birkaç gün önce İstanbul’da bir hastanenin tıkanmış lağımını temizlediği için hastalanan ve ölen sağlık işçisini hatırlarken bedensel bütünlüklerine ve benliklerine ne tür bir hasar verildiğini; seks işçilerinin bedenlerine ve benliğine verilen zararla eş zamanlı düşünmek ve değerlendirmek gerekir. Diğer yandan, diyelim ki, seks işçiliğini klasik Marksizm kavramsallığının anlaşıldığı biçim dışında (?) sadece kadın bedeninin metalaştırılması üzerinden ele alıyoruz. Kadınlar kandırılıyorlar, bedenleri ele geçiriliyor, pazarlanıyorlar. Yetmiyor, pazarlanırken aşağılanıyor, dövülüyor, sövülüyor ve öldürülüyorlar. Başka bir iş imkanları olsa asla bu işi yapmak istemezler, tercih etmezler (?). Hikayemiz bu! Gel gelelim Türkiye’ye… Türkiye’de her 3 evlilikten birinin çocuk kadınlarla, her 3 evlilikten 2’sinin kadınların rızası olmadan yapıldığını düşünürsek… Gene aynı kadınların, her gün, kocaları, eski kocaları, sevgilileri, eski sevgilileri tarafından boşanmak veya ayrılmak istedikleri için öldürüldüklerini, yetmezmiş gibi katillerinin, sözde mahkemelerde “beni aldattı” veya “gözüm dönmüştü, beni tahrik etti” diyerek tahrik indiriminden faydalanıp tereyağından kıl çeker gibi ceza indirimi alabildiğini düşünürsek… Buna, ailede, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz örneklerini de eklersek… Seks işçisi kadınların, seks hizmeti verirken maruz kaldığı beden ve benlik zedelenmesini kerhaneden önce ailede tecrübe ile sabitleyebileceğini görürüz.
Kavramsal tartışmaları bir kenara bırakıp seks hizmeti sektörünü biraz inceleyecek olursak… Tahmini rakamlara göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 56 genelev var ve bu genelevlerde, 3 bin seks işçisi kadın kayıtlı olarak çalışıyor. Türkiye genelinde, toplam kayıtlı, kadın, seks işçisi sayısının ise 15 bin olduğu söyleniyor. Bu rakama ek olarak kayıt dışı çalışan kadın, erkek ve trans seks işçileri ile Türkiye genelinde, toplam 100 bin seks işçisi olduğu düşünülüyor. Yaklaşık 30 bin kadın seks işçisinin ise vesika almak için sırada beklediği rivayetler arasında. Aç kalmaktansa seks hizmeti vererek para kazanmayı tercih eden kadınlar neden genelevde çalışmak isterler? Çünkü, sokakta çalışırken maruz kalacakları şiddetin ölçüleri tahayyül edilemezken genelevlerde, polis koruması altında, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan düzenli sağlık hizmeti ile korunarak, belirli kurallar çerçevesinde çalışırlar. Seks işçilerine uygulanan şiddet, çözülmesi gereken başlı başına bir sorunu teşkil etmekteyken dünya ülkelerinden birkaç örnek vererek bu çığ gibi büyüyen seks sektörüne bakışı biraz inceleyelim. Dünya’daki seks ticareti uygulamalarında, İsveç, 1999 yılında, ilk kez, seks işçiliğini suç olmaktan çıkarıp seks talebinde bulunan müşterileri cezalandırarak şiddete uğrayan seks işçilerini korumaya almış. Böylece, sektörün küçülmesini hatta ortadan kalkmasını öngörürken bu süreçte seks işçilerinin maruz kaldığı şiddeti de en aza indirmeyi hedeflemiş. Bu yasayla, aynı zamanda seks hizmetine aracılık etmek yasaklanmış böylece pezevenklik statüsü de düşürülmüş. İzlanda ve Norveç, İsveç’in ardından seks işçiliği politikalarında Nordik modeli (İsveç modeli) benimseyen ülkelerden olmuş. Kanada ve Fransa’da ise seks işçiliği suç kabul edildiği gibi Fransa’da, sokakta çalışmak da yasaklanmış. Dünya seks ticaretinin merkezi sayılabilecek Tayland ve Singapur’da ise seks işçiliği yasak ancak hem seks işçiliği hem de pedofili oldukça yaygın. Seks işçiliğinin veya seks talebinin yasaklanmasının seks ticaretine engel olmadığını öngören Almanya ise 2002 yılında, seks işçiliğini bir iş kolu olarak tanıyıp yasallaştıran ve hatta sektörü belediyeler tarafı ile düzenleyen ülkelerden. Almanya gibi İspanya, Hollanda ve Belçika’da da seks işçiliği, yasalar ile tanınmış. Seks işçiliği ile ilgili uygulanan politikalarda, seks işçiliğinin yasaklanmasının bir sonuç vermediğini yakinen biliyoruz. Peki, seks hizmetini talep eden müşterinin cezalandırılmasının seks ticaretine etkisi nasıl olmuş? 2009 yılında, Norveç’te Nordik modelin kabul edilmesi ile birlikte Norveç hükümeti, seks hizmetine olan talepte ciddi bir düşüş yaşandığını ve modelin başarılı olduğunu iddia etmiş. Ancak modelde başarı ölçütü, sokakta çalışan seks işçileri üzerinden kurgulanmış. Müşterinin cezalandırılması, seks ticaretinin sokaklardan yeraltına inmesini, seks işçilerinin maruz kaldığı şiddeti görünmez kılmış ve seks hizmetinde ücreti düşürmüş. Seks işçiliği ile ilgili uygulanan politikalarda, müşterinin cezalandırılması da bir sonuç getirmediğini İsveç, Norveç gibi gelişmiş ülkeler vesilesiyle görmüş olduk.
Ey erkek devlet! Ey erkek adalet! Ey erkek ahlak! Onu yasaklıyorsun olmuyor. Bunu yasaklıyorsun olmuyor. Kıt mısın? Kör müsün? Diyesi geliyor insanın. Ortada koskoca heteroseksist tek eşli çekirdek ailen, evrensel erkek egemen sistemin dururken ne yasak getirirsen getir seks ticaretini ortadan kaldırabilir misin? Kaldıramazsın!
Ey devrimci erkek! Senin devrimci ¨ahlak¨ dediğin ossuruktan tayyare! İçindeki erkekliği gizlemek için boşuna uğraşma! Seks işçileri, mahallende… Her 3 Mart’ta, Dünya Seks İşçileri Hakları Günü’nde, “Patronsuz, Pezevenksiz bir dünya” talebini haykırmak için sokaklarda… Burada, tam yanında! Durma! Örgütle!
Gökçe Avcıoğlu