HDP milletvekili Tülay Hatimoğulları, TBMM’de Paris İklim Anlaşması ile ilgili yaptığı konuşmada, “Paris İklim Anlaşması iklim krizinin tek başına çözümü değildir, çok köklü ve çok radikal çözümlere ihtiyaç var” derken “Erdoğan tüm itirazlara rağmen Kanal İstanbul’dan vazgeçecek mi, yoksa orayı bir kâr, rant alanı olarak görmeye devam edecek mi?” diye sordu.
HDP milletvekili Tülay Hatimoğulları, TBMM’de Paris İklim Anlaşması ile ilgili yaptığı konuşmada, “Paris İklim Anlaşması iklim krizinin tek başına çözümü değildir, çok köklü ve çok radikal çözümlere ihtiyaç var” derken “Erdoğan tüm itirazlara rağmen Kanal İstanbul’dan vazgeçecek mi, yoksa orayı bir kâr, rant alanı olarak görmeye devam edecek mi?” diye sordu.
Paris İklim Anlaşması’yla ilgili kaygılarımız çok büyük
Hatimoğulları yaptığı konuşmada şu görüşlere yer verdi;
“Dünya gerçekten gerçek anlamıyla yaşanmaz bir hâle gelmek üzere. buzullar hızla eriyor, kara, su altında kalacak. Çok büyük bir iklim krizi yaşanıyor ama bizler iklim krizini salt bir iklim krizi olarak ele alamayız. Bunun siyasal, ekonomik politikalarla doğrudan alakası olduğunu burada epey bir arkadaşımız ifade etti, bunlar dikkate alınmadığı sürece Paris İklim Anlaşması iklim krizinin tek başına çözümü değildir, çok köklü ve çok radikal çözümlere ihtiyaç var. Bakın, bu sözleşmenin, anlaşmanın uygulanmayacağına dair neden kaygılıyız? Bir kere Paris İklim Anlaşması’nın bir yaptırımı yok. Bakın, yaptırımı olan uluslararası sözleşmelerde bile mesela AİHM kararlarını bu iktidar uygulamıyor. Yine, İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’deki bütün kadınların arkasında durduğu, “asla bundan vazgeçilmemeli” dediği hâlde, İstanbul Sözleşmesi’nin gereklilikleri yerine getirilmediği gibi İstanbul Sözleşmesi’nden de çekilmeyi bu iktidar bir marifet saydı. O yüzden Paris İklim Anlaşması’yla ilgili kaygılarımız çok büyük. Burada şunu belirtmek isterim ki: Hatırlayacaksınız Trump’ın bir konuşması olmuştu “Ekolojik yıkım çok abartılıyor” demişti ve buzları eriyen Grönland arazilerine bir servet kaynağı olarak baktı. Mesela buradan hemen şu benzetme geliyor aklımıza: Erdoğan bütün bu itirazlara rağmen Kanal İstanbul’dan vazgeçecek mi, yoksa orayı bir kâr, rant alanı olarak görmeye devam edecek mi? Şayet bunlar devam edecekse Paris İklim Anlaşması’nın gereklilikleri nasıl yerine getirilmiş olacak? Bunları biz sorgulamak zorundayız. Karadeniz’de yanan ormanların, Arap sermayelerine, emirlerine peşkeş çekilmesinden vazgeçilecek mi, yoksa yerine yeni ağaçlar mı dikilecek? Bütün bunlar bizim önemli sorularımız arasındadır.
Ülke parsel parsel satılıyor
Hatimoğulları, dış politikadaki görüşmelere de yer verdiği konuşmasında AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirdi.
“Bakın, nükleer enerjiyle ilgili sözleşme de biraz sonra konuşulacak, oylanacak. Mesela, şunu hatırlatmak isterim: Dünya ölçeğinde özellikle nükleer santral projelerinde hızlı bir azaltıma gidilirken, bu projelerden vazgeçilmeye başlanırken Türkiye’deki iktidar ne yaptı? Hatırlayacaksınız, Birleşmiş Milletler toplantısına gitmişti güle oynaya Sayın Cumhurbaşkanı, orada Biden’la bir görüşme hayali kuruyordu ama bu görüşme gerçekleşmedi. Daha dönmeden tepkilerinin sinyallerini verdi ve ayağının tozuyla -ki doğrudan aslında Komisyonumuzu ilgilendiren bir çalışmadır bu- hemen Putin’le görüşmenin mesajlarını verdi…
Hep biz buradan, bu kürsüden ifade ettik, dış siyaseti bir tahterevalliye dönüştürürseniz Biden da sizinle görüşmez, Putin de sizinle görüşürken pazarlığa oturur ve Türkiye’yi parça parça, parsel parsel satmak zorunda kalırsınız. Bakın, ne dedi Sayın Erdoğan bu görüşmede Putin’e? Akkuyu santrallerine karşı bu kadar tepki varken ikinci, üçüncü nükleer santrali kuralım diye teklifte bulundu ve bu verilmiş olan önemli bir tavizdir. Bu hangi zamanda oluyor? Pek yakın bir zamanda ve Paris İklim Anlaşması’nın burada, bu Mecliste görüşüleceği günlerde “Gelin ikinci, üçüncü nükleer santrali kurun” teklifinde bulunulabiliyor. Bu, bize, şunu gösteriyor: Demek ki buradaki her şey mevcut olan iktidarın, kendi iktidarını sürdürebilmesi için. Bugüne kadar gerçekten oldukça kötü ne diplomasıyla ne barışçıl siyasetle alakası olmayan dış siyasette ülkeyi parsel parsel satabilir, ülkeyi nükleer santrallerin mekânına çevirebilir, ülkeyi uluslararası maden şirketlerine açabilir. Demek ki bunu yapabilir, bunu niçin yapar? Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için yapar, sonra gelir bu kürsüden der ki: Vallahi biz Paris İklim Anlaşması’nın arkasındayız, bizler iklim krizinin ciddiyetinin farkındayız. Evet, farkındayız hepimiz ama önemli olan bu farkındalık çerçevesinde gerekliliklerini yerine getirecek miyiz, getirmeyecek miyiz? Bununla ilgili planınız nedir, projeniz nedir? Bu anlaşma nasıl uygulanacak? Planınız bu konuda nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde özellikle fabrikalara acil filtre takılsın kanunu konuşulurken erteleme kararı alındı. İşte, fabrikalara bakış açısı bu, hiç de ekolojik bir yaklaşım değil. İstihdam alanlarından bahsediliyor ve şuna da kızıyorlar, diyorlar ki: Ya, Paris İklim Anlaşması’nın kredilerle bir ilgisi yok, Türkiye üç kuruş para için mi bunu yapar? Türkiye bunu üç kuruş para için yapmaz ama bu iktidar üç kuruş para için yaptığını her fırsatta mültecilik meselesinde de bizlere göstermiştir. “Merkel, hani paralar?” diyen biz değildik ki doğrudan Cumhurbaşkanının kendi açıklamaları değil mi bunlar? Dolayısıyla bizler bu uluslararası sözleşmelerde ekolojik hassasiyetten, insan hakları hassasiyetinden ziyade “Arkasında kredi var mı, bizim iktidarda kalmamıza bir katkı sağlar mı?” gibi çıkarsal yaklaşımların asla ve asla çözüm olmadığını bir kere daha burada vurgulamak istiyorum… Ezcümle bu iktidar ne masumdur bu konularda, ne ekolojisttir, ne insan hakları savunucusudur, tastamam kendini savunmaktadır.”
Yeni bir dünyayı inşa etmek mümkündür
Hatimoğulları ekolojik krizi çözmenin nihai yolunun sistemin köklü değişimiyle mümkün olduğunu belirttiği konuşmasında, “Çağcıl, bilimsel gelişmeleri, doğa ve insan merkezine alan bir ufukla yeni bir dünyayı inşa edebilmeliyiz. Bunlar ham hayaller değildir, kapitalizmin bölgesel ve küresel ölçekte ekonomik, ekolojik, siyasal krizi derinleşiyor, bütün somut veriler bunları bize göstermektedir ve bu manada bütün antikapitalist dinamiklerle bir araya gelerek yürütülecek mücadeleyle yeni bir dünyayı inşa etmek mümkündür” dedi.