Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’ya Suriye’nin kuzeyinde YPG mevzilerine yapılan top atışlarının durdurulması için Suriye, Rusya ve YPG’nin Münih’teki anlaşmaya uymasını şart koştuğu belirtildi. Görüşmeden sonra Münih şartı ve YPG açıklamaları Washington ve Ankara’dan farklı şekilde servis edildi.
Hürriyet’ten Deniz Zeyrek’in haberine göre, Cumhurbaşkanlığı ve diplomatik kaynaklar, ABD ve Türkiye’nin farklı yönde açıklamalar yaptığı görüşmenin detaylarını aktardı.
Buna göre, Erdoğan görüşmede Ankara saldırısını YPG’nin yaptığından şüphe duymadıklarını bir kez daha belirtip, büyükelçilere de bu yönde bilgi verildiğini söyledi. Suriye’nin kuzeybatısında Esad ve YPG güçlerinin muhaliflere yönelik saldırılarının IŞİD ile mücadeleye de zarar verdiğini savunan Erdoğan, Obama’dan bu saldırıların durdurulması için çağrı yapmasını talep etti.
Beyaz Saray bunu olumlu karşılasa da görüşme sonrası açıklamada, YPG’nin dışında sadece Esad’a yönelik çağrı yer aldı.
Münih şartı
Rusya’nın tavrının IŞİD’le mücadeleye zarar verdiğini söyleyen Erdoğan, YPG’ye yönelik top atışları konusunda ise, “Hedefleri IŞİD ile mücadele değil. Azez düşerse Türkiye ciddi bir göç ve güvenlik sorunu ile karşılaşacak. Esad, Rusya ve YPG, Münih’te varılan anlaşmaya uyarsa top atışları da duracaktır” şartını ileri sürdü. Obama ise, Türkiye’nin YPG’ye yönelik saldırılarını durdurması yönündeki ABD pozisyonunu tekrarladı.
‘Beyaz Saray metni değiştirdi’
Üst düzey bir yetkili ise, ABD ile Türkiye’nin farklı açıklamalar yapmasının altında, Beyaz Saray’ın üzerinde mutabık kalınan metni son anda değiştirmesinin yattığını ileri sürdü.
Buna göre, Türkiye üzerinde mutabık kalınan metni yayınlarken, Beyaz Saray iki kritik değişiklik yaptı. Bu durum, Beyaz Saray’ın gazetecilere gönderdiği bilgi notu ile yaptığı resmi açıklamanın da farklı olmasına neden oldu. Üst düzey yetkili, “Beyaz Saray metni açıkladıktan sonra bize değişiklik yapıldığı bilgisini verdi” dedi.
Yaşananların ardından metnin değiştirildiğine ve haber ajanslarından farklı servis edildiğine dair ise Hürriyet gazetesi yazarı Tolga Tanış, bugünkü yazısını ‘Gerçekler’ başlığı altında yazdı.
Gerçekler
2010 yılından beri Türk-Amerikan ilişkilerini yerinden takip ediyorum. ABD Dışişleri Bakanlığı’nda sayısız basın toplantısına katıldım. Ancak Ankara ve Washington’ın böylesine temel bir ayrılık yaşadığını gösteren perşembe günkü brifing gibisini hatırlamıyorum.
Hayır. İki ülke arasında daha önce başka derin farklılıklar da olmuştu. 2010’daki İran krizi gibi. Ama perşembe günü benim o salonda gördüğüm şu: Washington, Ankara’nın Suriyeli Kürtler konusundaki pozisyonunu desteklemediği gibi Türkiye’nin öfkesini de umursamıyordu.
Ne dedi Ankara?
1- 17 Şubat saldırısını Suriyeli Kürtlerin kurduğu PYD’nin silahlı kanadı YPG yaptı.
2- Meşru müdafaa hakkımız var. Yani Suriye’deki YPG hedeflerini vurabiliriz.
3- Kanıt kesin olduğuna göre ABD de artık YPG’ye desteğini kessin.
Washington cevap olarak ne dedi?
1- YPG’nin yaptığına ikna olmadık.
2- Meşru müdafaa hakkın kendi toprağında geçerli, Suriye’deki hedeflere topçu atışına son ver.
3- Bizim YPG’ye desteğimiz sürecek.
Üç konuda birden Washington’ın Türkiye’yi geri çevirmesi, Ankara’daki bir şehir efsanesinin de sona ermesi anlamına geliyordu: “ABD’nin bize duyduğu ihtiyaç, bizim onlara olan ihtiyacımızdan daha fazla…”
Eski ABD Büyükelçisi, Washington’da Türk-Amerikan ilişkilerini en doğru izleyen isimlerden Robert Pearson’ın 6 Ocak’ta Ortadoğu Enstitüsü için yazdığı yazıda vardı aslında ipucu.
Aynen şöyle diyordu Pearson:
“Eğer 2015 Washington ve Ankara’nın birbirlerinden daha da uzaklaştıklarına tanıklık eden bir yıl olduysa, 2016 ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını Türkiye’ye daha az güvenerek şekillendireceği bir yıl olabilir.”
Olan tam da bu.
Bunun hazırlığı elbette yapıldı. Zira perşembe günkü basın toplantısına tarihi bir özellik kazandıran asıl boyut da bu. Türkiye’nin YPG ayrılığı yüzünden IŞİD karşıtı koalisyondan çekilme ihtimali sorulduğunda Sözcü John Kirby’nin suratında beliren ifade. Hiç de önemsiyor gibi değildi. Türkiye’nin IŞİD’le savaşa katkılarını sıralayıp “Biz bunun olmasını istemeyiz” dedi sadece. Ve “Türkiye’nin kendi kararı” dedi.
İncirlik Üssü’nün kullanımı, Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşa katıldığını göstermesi nedeniyle asıl sembolik açıdan önemli oldu ABD için. Yoksa biraz daha riskli ve pahalı bir operasyonla başka seçenekler zor değil. Ankara bunu yanlış okudu.
Peki ne zaman başladı Washington bu Ortadoğu’da Türklere daha az güvenerek ilerleme politikasının altyapısını oluşturmaya?
Bunun operasyonel hazırlığı Pearson’ın işaret ettiği gibi muhtemelen ancak geçen sene şekillendi. Ancak bana sorarsanız, fikri altyapısı Türkiye’nin Suriye’deki tartışmalı politikalarının yanı sıra ta 2013 Gezi’ye kadar gidiyor.
Ben Washington’ın, Erdoğan’a yönelik bu yeni yaklaşımı oluştururken, Türkiye’de Gezi sonrası şekillenen özgürlük eksenli düşünce iklimini de hesap ettiğine inanıyorum. Daha önce “Gezi olmasaydı, 2014’de Kobani’de Kürtlere silah vermezlerdi” derken de bunu kast etmiştim. Buna rağmen Ankara durumu farklı yansıtıp içeriye ABD’nin YPG konusunda kendi çizgisine geldiği izlenimi vermeye devam etti.
Ve bunu da büyük bir riske girip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Obama’yla yapacağı bir telefon görüşmesiyle tescil etmek istedi. Sanki John Kirby’nin açıklamaları ABD’nin pozisyonunu yansıtmıyormuş gibi. Sanki Obama’nın Özel Temsilcisi Brett McGurk, iki hafta önce Kobani’ye kendi başına gitmiş gibi.
Peki ne oldu?
Tam da beklenen oldu.
Ankara yayınladığı bildiride görüşmenin içeriğini Washington’dan farklı aktardı.
Hükümet yanlısı basın, gazeteciler, “ABD, YPG konusunda Türkiye’nin çizgisine geldi” iddiasını yine devam ettirdi.
Ancak Obama, içeriğini halen tam bilmediğimiz ve bana kalırsa iki lider arasında son yıllarda yapılmış en kritik telefon konuşmasında bu sefer Erdoğan’ın yüzüne söyledi: YPG ilerlemesin ama siz de Suriye’de Kürtlere yönelik topçu atışlarına son verin.
Ne YPG’ye yönelik bir kınama.
Ne ABD’nin YPG’ye desteğinin sona ereceğine dair bir söz.
Ne de Erdoğan’ın istediği, Suriye’de bir sınır ötesi kara operasyonuna yeşil ışık.
Bu iş nereye gider?
Washington, bu politikasıyla Ankara’nın önüne tek bir seçenek koymuş durumda. İçeride Kürtlerle süren gerginliğin azaltılması ve çözüm sürecine dönüş. Erdoğan bu politikasını daha ne kadar devam ettirir, Washington’la ilişkileri daha ne kadar tırmandırır kestirmek zor. Ama durum aktardığım minvalde. Ve Washington’ın tavrı da çok net.
Tıpkı brifingde Kirby’nin söylediği gibi: Kendi tercihi.