Nusaybin’de gözaltına alınan muhabirlere saatlerce psikolojik şiddet uygulandı. Muhabirimiz Duygu Yıldız ve Fransız Foto-Muhabir Gael Cloarec, polisler haklarında işlem yapmamasına rağmen alıkonuldular. Muhabirimiz Duygu Yıldız çıplak aramaya maruz bırakıldı. Fransız muhabir ise ölümle tehdit edildi.
Siyasi Haber/Haber Merkezi
Muhabirimiz Duygu Yıldız, dün Fransız Muhabir Gael Cloarec ile birlikte gözaltında yaşadıklarını anlattı.
Muhabirimiz şunları söyledi: “Saat 12 civarı Mitanni Kültür Merkezi önünde çok sayıda zırhlı araçla ve uzun namlulu silahlarla gelen polisler tarafından gözaltına alındık. Emniyet Müdürü’nün bizi yürürken gördüğünü ve gözaltı talimatı verdiğini öğrendik. O sırada yakınımda bulunan gazeteci arkadaşlara gözaltına alındığımızı, yakınlarımıza haber verilmesini istediğimi söyledim. Daha önce bir çok gazetecinin bölgede başına gelenleri düşününce, gözaltına alındığımız anda başka gazetecilerin de orada bulunması bizim lehimize bir durumdu.“
Akrep adlı zırhlı araca bindirildikten sonra Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüklerini aktaran muhabirimiz Duygu Yıldız, çantalarına, fotoğraf makinelerine ve hafıza kartlarına el konulduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
Gael’in Fransız ajanslara çalışan Freelancer bir fotoğrafçı, benim de Siyasihaber.org muhabiri olduğumu, aynı zamanda Gael’e tercümanlık yaptığımı açıkladım. Bunu yaklaşık 10 polise tekrar tekrar anlatmama rağmen, bize inanmadılar. Daha sonra bekletildiğimiz odaya giren bir amir bacak bacak üstüne attığı için, Gael’e bağırarak düzgün oturmasını söyledi.
Beni farklı bir odaya alıp ellerimi kontrol ettiler. Silah kullanıp kullanmadığımı, ellerimdeki yaraların barikat yaparken mi olduğunu sordular. Ben gazeteci olduğumu, haber yapmak için burada olduğumu, elime daha önce hiç silah almadığımı onlara belirttim. O sırada arkadaşlarım aracılığı ile polis merkezine gelen avukat ile görüşmeme izin verilmedi. Hakkımda resmi bir işlem olmayacağını o yüzden avukata ihtiyacım olmadığı söylendi.
Facebook hesabım, ikamet bilgilerim ve telefon numaram istendi
Avukatın ısrarı üzerine konuşmamıza izin verildi. Avukatım Facebook hesabıma girilmek istenmesine ilişkin amire tutuklama talebi bile olmadığı halde neden böyle bir muamele yapıldığını sordu. Komiserlerden biri bunun ardından Facebook’a bakılmayacağını söyledi. O sırada diğer komiserler gelerek neden avukatla görüştürüldüğümü, buna gerek olmadığını söyleyerek diğer komisere bağırdılar.
Gael’in tutulduğu odadan bağırışlar duydum
Avukat gönderildikten sonra, Gael’in sorgulandığı odadan bağırışlar geldi. İçerideki amir, küfrederek Gael’i tehdit ediyordu. Aynı amir, ben odadan çıkarılmadan önce, bizim kendi aramızda konuştuğumuz sırada konuşulanları tercüme etmemi istiyordu. Ben odadan çıkarıldıktan sonra ise Gael’i düzgün bir İngilizce ile “Demek Kürdistan’a gelmek istiyordun, şimdi göreceksin Kürdistan’ı” diyerek tehdit etmiş. Ona ‘Bir daha çocuklarını göremeyeceksin, evine dönemeyeceksin’ demişler.
‘Susma hakkını kullanırsan 8 gece nezarethanede kalırsın’
Ben de o sırada yan odada sorgulanıyordum. Avukatın susma hakkımın olduğunu hatırlatmasına kulak asmamam gerektiğini, eğer susma hakkımı kullanırsam beni 8 gece nezarethanede tutabileceklerini, sadece su ve ekmek verileceğini söylediler.
Alt katta bir odaya götürerek bana çıplak arama yaptılar
Sürekli psikolojik baskıya maruz kalıyordum. Başımda sayıları sürekli değişen en az dört beş komiser beni sorguluyordu. Daha sonra ise beni alt katta iki kadın polisin durduğu bir odaya götürdüler. Orada bana çıplak arama yaptılar. Oldukça can sıkıcı bir muameleydi. Aramada ceplerimden çıkan hafıza kartlarıma, basın tanıtım kartıma ve öğrenci kimliğime el konuldu. Daha sonra Gael’in bulunduğu odaya geri götürüldüm.
Polisler, Fransız muhabirin Facebook’una ve mail hesaplarına girdiler
Gael’in tutulduğu odaya götürüldüğümde, Gael’in Facebook’una ve mail hesaplarına bakıldığını gördüm. Gael’e bunu yapmak zorunda olmadığını açıkladım ama o sorunsuz bir şekilde oradan ayrılmak istiyordu. O sırada Yabancılar Şubesi’nden gelen İngilizce konuşan başka bir memur tekrar sorgulama yaptı.
Biz tekrardan bölgede gazetecilik yaptığımızı ve özgür basın çalışanı olduğumuzu ifade ettik. Orada bulunan bir komiser ise, basın özgürlüğünden bahsetmemizin anlamsız olduğunu, bölgede olağanüstü hal olduğunu söyledi. Devlete ihanet ettiğimizi ve özellikle benim Fransız ajanı olduğumu, bölgedeki savaşın da en çok Avrupa’nın işine geldiğini söyledi.
Polisler işbirliği teklif etti
Daha sonra polisler, onlarla işbirliği yapmamızın lehimize olduğunu, onların ise para için değil, ‘vatan aşkı’ için bölgede çalıştıklarını ifade etti. Başka bir polis ise kendisinin de Kürt olduğunu, diğer Kürtlerin ise cahil ve hain olduklarını, onların sorgulama yetisini kaybettiklerini söyledi.
‘Mitanni Kültür Merkezi terörist yuvası’
Mitanni Kültür Merkezi’nin terörist yuvası olduğunu söyleyen polisler, bölgede kaç tane asker ve polisin şehit olduğunu bilip bilmediğimizi sordu. Ben de onlara bunun bir savaş olduğunu ancak polislerin ve askerlerin savaş hukukuna bile aykırı düşen uygulamalar yaptığını, Ekin Wan’a, Hacı Lokman Birlik’e ve dün Cizre’de soyularak teşhir edilen kadına yapılanlar hakkında ne düşündüklerini sordum. Bir polis de bana bunları tasvip etmediğini, bunu yapan polislerin de cezalandırılacağını söyledi.
DHKP-C, TİKKO ve KCK ve diğer gazeteciler hakkında sorular
Ardından bana, DHKP-C, TİKKO ve KCK ile ilgili sorular sorulmaya başlandı. Hangi illegal örgüte çalıştığımı sordular. Bölgede daha önce başı derde giren ya da cezaevine atılan gazetecileri örnek gösterdiler. Bazı polisler ise bize iyi davranıp, çay ve tatlı ikram etmek istedi. Ama diğerleri sürekli işbirliği yapmamızı, mahallede kimleri tanıdığımızı sordu. Adeta iyi polis-kötü polis tiyatrosunu yaşıyorduk.
Bana evinde kaldığım Belediye çalışanı arkadaşımı, DİHA Nusaybin muhabiri bir arkadaşımızı ve daha önce başına Sur’da silah dayanan arkadaşım Sendika.org muhabiri Murat Bay hakkında sorular sordular. Onlara hepimizin sadece özgür basın çalışanı olduğumuzu, bölgede haber yaptığımızı söyledik. Saatler süren sorgunun ardından akşam saat altı gibi tutanaklarımız hazırlandı ve hastaneye götürüldük. Komiserlerden biri ise acilen Nusaybin’i terketmemizi, Gael’in de ülkesine dönmesini söyledi. Ardından el konulan eşyalarımız bize verilerek serbest bırakıldık.