Editörün notu: Yazısının yayımlandığı bu tarihte gazeteci Ercüment Akdeniz gözaltındadır.
Zonguldak’ta Afganistanlı göçmen işçi vahşice yakıldı ve bedeni yok edilmek istendi. Maktulün adı Vezir Mohammad Nourtani’ydi. Aylardır devam eden duruşmalar neticesinde savcı nihayet mütalaayı sundu. Ne var ki patronlar eliyle gerçekleşen bu örgütlü vahşete öngörülen ceza “kastla adam öldürmek” şeklinde olmadı! Hunharca yakılmış olmasına rağmen Nourtani’nin ölümü “iş kazası” olarak değerlendirildi.
Mütalaa çerçevesinde, kaçak ocak sahipleri H. K ve E. G. ile vinç operatörü S.K. hakkında benzer birçok iş cinayeti davasında görülen “bilinçli taksirle ölüme neden olma”, yanı sıra “suç delillerini yok etme” suçlarından 14’er yıl hapis cezası talep edildi. Diğer tutuklu sanık A. A. hakkında ise 8 yıl hapis cezası istendi.
Nourtani ailesinin avukatı Av. Kerim Bahadır Şeker, haklı olarak, “iş kazası” üzerinden ceza talebini hayatın olağan akşına aykırı buluyor ve mütalaayı kabul etmediklerini söylüyor. Üstelik Av. Şeker’in beyanına göre sanıklar infaz kanunu gereğince 2 yıl cezaevinde yatıp çıkabilirler. Bunu hangi vicdan kaldırır?
Bir sonraki kritik duruşma 19 Şubat’ta Zonguldak 1’nci Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Göçmen ve Mülteci dayanışma Ağı başta olmak üzere hak savunucuları yine orada olacaklar: ekmek, adalet ve hukuk için.
Kritik duruşma öncesi aydınlatılması gereken sorular hala orta yerde duruyor:
1- Yasalara aykırı olarak kaçak maden ocağı açmak; hele de aynı kapsamda suç sicili bulunan patronların bu suçu tekrar etmiş olmaları nasıl olur da “kastla ölüme sebebiyet vermek” seklinde suç kapsamına alınmaz?
2- Kaçak maden ocağına kayıt dışı, sigortasız işçileri indirmek göz göre göre işçileri ölüme sürüklemek, “kastla ölüme sebebiyet vermek” değilse nedir?
3- Geçici koruma kapsamında olan Afganistanlı göçmeni kaçak maden ocağında çalıştırmak, alın terini kayıt dışı olarak sömürmek, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemelerinden ve eğitiminden yoksun halde madene indirmek “kastla ölüme sebebiyet vermek” değil midir?
4- Maktul Afgan göçmenin eşi anlatıyor: Eşimi telefonla aradılar, 20 bin dolar karşılığında böbreklerini istediler. Organ ticaretine teşebbüs eden işverenlerin yakılmış bir beden karşısında suç tanımı nedir? İddia olduğu üzere maktul iş cinayetine uğramışsa eğer; onu hastaneye götürmek yerine arabada saatlerce gezdirmenin karşılığı “kastla ölüme sebebiyet vermek” dışında bir şey midir?
5- Hunharca ve canavarca hisle gerçekleşen yakma eylemi sonrasında, olay açığa çıkmasın diye birbirlerini ölümle tehdit eden kişilerin suç karşılığı “kastla mı” yoksa “bilinçli taksirle mi ölüme sebebiyet vermek”tir?
6- Bir kişinin bilerek ve isteyerek organize şekilde yakılması, cesedinin yok edilmek istenmesi, yanmış cesedin başında alkol alıp kuruyemiş yenmesi “kastla ölüme sebebiyet verme”nin eylem zinciri içinde değil midir?
7- Kaçak madene kurban verilen göçmen işçi için “hastaneye götürürsek başımız belaya girer” diyen patronların, “Bu adamın kimliği yok, Afgan zaten, yakalım” diyen kişilerin “ kastla ölüme sebebiyet vermek” cezasının yanında ırkçılık ve nefret suçlarıyla cezalandırılmasını istemek hak değil midir?
Bir hukukçu değilim. Ama vicdanım ve aklım bu soruları sormadan edemiyor.
Vezir Mohamed Nourtani’den önce Suriyeli Mustafa El Recep’in cansız bedeni fabrikadan alınıp Tarsus’ta bir portakal bahçesine atıldı. Konya’da Afgan çoban Halil Özbek vurularak bir kuyuya atıldı. Bunlar sadece basına yansıyanlar. Memleketin kimsesizler mezarlığında kaç göçmen işçinin bedeni yatıyor? Bir ağaç dibine ya da bir kayanın altına kaç göçmen işçi gömüldü? Bir dere yatağına ya da ayakları taşla bağlanarak bir denizin dibinde kaç göçmen atıldı?
İş cinayetlerine, göçmen cinayetlerine ve ırkçı şiddete karşı “cezasızlık politikası” son bulduğunda bu sorular da aydınlanmaya başlayacak.
Nourtani davası, gelecekte benzer vahşetlerin yaşanmaması kadar geçmiş karanlık cinayetlerin açığa çıkarılması için de kritik önemde.