Lantan, seryum, praseodim, neodimyum, prometyum, samaryum, skandiyum, evropiyum, godalinyum, disprozyum, holmiyum, erbiyum, terbiyum, tulyum, iterbiyum, lutesyum, itruyum… Büyük olasılıkla, ‘lantanit’ adı verilen gruba giren bu nadir toprak elementlerinin pek çoğunun adını duymadınız. Periyodik cetvelde ‘lantanit’ grubuna girmeyen, ama endüstriyel açıdan ‘nadir elementler’ sınıfında sayılabilecek olan başka elementler de var. Kimya dersinde iyi olanlar bunların bazılarını anımsayabilir; berilyum, kobalt, tungsten, paladyum, tantal, galyum, germanyum ve birkaç tane daha…
Bu adını bile duymadığınız nadir toprak elementleri ve metaller olmadan ne mobil telefonlar, ne bilgisayarlar, ne güneş ve rüzgar enerjisi santralleri ne de elektrikli araçlar olabilirdi. Ya da en azından bugünkü yetkinliklerinde olamazlardı. Hemen ekleyeyim, askersel-sınai kompleks için de can alıcı öneme sahip hammaddeler bunlar… Gündelik hayatımızın vazgeçilmez cihazlarında bu elementler uzun yıllardır kullanılıyor, ancak özellikle son yıllarda o derece önem kazandılar ki, bu cevherlere sahip olmak ya da [onları] kontrol edebilmek, ekonomik rekabette bir adım öne geçebilmek için stratejik bir öneme sahip oldu.
Nadirliğinin sebebi azlığı değil zorlu ayrıştırma süreçleri…
Bu elementler özelliklerine göre, ‘ağır’ ve ‘hafif’ olarak iki farklı kategoriye ayrılıyor. Hafif nadir toprak elementleri yer kabuğunda daha bol bulunuyor. ‘Nadir’ sıfatını almalarının sebebi doğada bulunma sıklığının düşük olmasından ziyade, cevherlerinin işlenip kullanıma sunulmasının zorluğundan kaynaklanıyor. Bir-iki örnek vererek açıklayayım: 1 kilogram lutesyum elde etmek için 1,200 ton kayaçı ayrıştırmak gerekiyor. Bu zorlu ayrıştırma süreçleri sebebiyle üretim miktarları düşük kalıyor. Bir kıyaslama yaparsak; 2022 yılında 2.6 milyar ton demire karşın 300 bin ton nadir toprak elementi çıkarılabilmiş.
Japon sahil güvenliği Çin balıkçısını tutuklayınca

Aslına bakarsanız; bu rekabetin geçmişi 1990’ların başına kadar gidiyor. Bu elementlerin çıkarılmasını ve işlenmesini sağlayan sanayi kolları uzun süre sessizce ve derinden çalıştı. Amansız bir rekabet var olmasına vardı, ama ne jeostratejik ne de diplomatik seviyede bir gerilim yaşanmıyordu. Ta ki Japon sahil güvenlik botları, Eylül 2010’da Sarı Deniz’de her iki ülkenin de hak iddia ettiği tartışmalı sularda meydana gelen bir çatışmanın ardından, bir Çin balıkçısını tutuklayana kadar. Diplomatik kriz çıktığında, Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya’ya nadir toprak elementlerinin ve yüksek teknolojide kullanılan diğer metallerin ihracatını kesiverdi. Japonya’daki yüksek teknoloji firmaları darbe yemesine yedi, ama sonuçları küresel piyasalarda çok ciddi bir dalgalanma yarattı. Nadir toprak elementlerinin fiyatları fırladı. Pekin’in bu kararının küresel piyasaları bu kadar sarsması, o dönemde Çin’in bu elementleri çıkarma ve işlemede küresel pazarın yüzde 70’inden fazlasını kontrol etmesinden kaynaklanıyordu. Çin’in bu uzak ara egemenliği, başta ABD olmak üzere, Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ekonomilerin hükûmetlerini fena panikletti. O gün bile geç kalmış olduklarının farkında değillerdi, şimdi hâlâ Çin bu pazarda egemen ve aranın kapanması neredeyse imkânsız.
Yeni ekonomi sektörlerinin vazgeçilmez hammaddeleri
Günümüzde, nadir toprak elementleri için çok büyük bir mücadele veriliyor. Çünkü nadir toprak elementleri ve nadir metaller, modern malzeme ve enerji teknolojileri için vazgeçilmez hammaddeler… Malzeme üretiminde düşük kullanım miktarına rağmen, bu elementler malzemeye getirdikleri yüksek düzeydeki mekanik, manyetik, elektriksel ve optik özellikler nedeniyle ‘malzemenin vitamini’ veya ‘malzemenin tohumu’ olarak nitelendiriliyor. En önemli kullanım alanlarınndan biri mıknatıs üretimi… Zira hepsi manyetik özellikler taşıyor. Kararlı ve yüksek dayanımlı yapılarıyla ön plana çıkan nadir toprak elementleri özellikle elektronik, yenilenebilir enerji sanayileri, elektrikli araçlar ve batarya, savunma ve havacılık gibi yüksek teknolojili sektörlerin Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinde kritik role sahip.
Emisyon ve çevre düzenlemelerinin sıkılaştırılmasıyla birlikte, rüzgar türbinleri, katı oksit yakıt hücreleri, elektrikli araçlar gibi çevre dostu enerji üretim sistemlerine olan talebin artmasının gelecekte bu hammaddelere olan talebi de artıracağı tahmin ediliyor. Söz gelimi yeni nesil rüzgar türbinlerinde bu elementlere daha fazla gereksinim duyuluyor.
Petrolden ve doğal gazdan bile daha stratejik olacak
Hidrokarbon temelli enerji sistemlerinden sürdürülebilir enerji teknolojilerine geçmek için bu elementler olmazsa olmaz öneme sahip. Aynı durum bilişim teknolojileri için de geçerli; mesela çip endüstrisi için… Bir ara piyasa değeri 4 trilyon doları zorlayan çip endüstrisinin en büyüğü, Tayvan sermayeli Nvidia var ya, bu elementlerden bazılarına erişemediği anda, bir hiç olur! Ve pek de büyük olmayan Formoza adasında o cevherler yok denecek kadar az.
Nadir toprak elementlerine erişimi uzun dönemli, kalıcı olarak sağlamak ve bu elementlere dayalı teknoloji geliştirme kapasitesini oluşturmak; ileri üretim ve yenilikçilikte rekabet avantajına sahip olmak isteyen ülkelerin ‘kırmızı kitapları’nda ilk sıralarda yer alıyor. Belirtmekte fayda var, bugünün silah teknolojilerinde bir adım öne geçmenin yolu da nadir toprak elementlerine ne kadar kolay erişebildiğinize bağlı… Bir zamanlar kömür, nikel, demir, sonrasında petrol, bakır ve uranyum ne kadar stratejikse bugün de işte bu elementler o kadar stratejik…
Çin hegemonyasını kırmak neredeyse imkansız gibi

Yani bu pazar ucu açık bir biçimde büyüme potansiyeli barındırıyor. 2023 yılında nadir toprak elementleri pazarının hacmi 6 milyar ABD Doları civarındaydı. 2024 yılında 6 milyar 320 milyon dolarlık bir hacme ulaştığı hesap ediliyor. 2024-2032 tarihleri arasında ise yüzde 6.08’lik bir bileşik yıllık büyüme oranı öngörülüyor.
Çin’in hakimiyetini aşmak ve tek tek ülkelerde nadir toprak elementleri çıkarma kapasitesini artırmak için ABD öncülüğünde birçok ülkenin hükûmet yetkilisi bir araya gelip yeni stratejiler planladı. Çok taraflı Mineraller Güvenlik Ortaklığı (Minerals Security Partnership-MSP) gibi anlaşmalar iklim hedeflerine ulaşmak için gereken güçlü temel mineral tedarik zincirlerini oluşturmak üzere ülkeleri birleştirme niyetiyle Haziran 2022’de imzalandı. ABD, Kanada, Avustralya, Kore Cumhuriyeti, Japonya ve birkaç Avrupa ülkesi bu ittifaka dahil oldu.
Ancak, gelişmiş ülkeler ne yaparlarsa yapsınlar, Çin’in hegemonyasını kırmak neredeyse umutsuz bir çaba… Çin bu elementlerin en büyük üreticisi ve aynı zamanda en büyük tüketicisi… Küresel üretimin yaklaşık yüzde 60’ını sağlıyor ve yaklaşık yüzde 90’ını işliyor. Aralık 2023’te Çin, nadir toprak elementlerini çıkarma ve ayrıştırma teknolojilerinin ihracatına yasak getirdiğini duyurdu. Bu uygulama küresel pazarda yukarı yönlü fiyat hareketlerine sebep oldu. Her geçen yıl bu elementlere talep artarken, üretim süreçlerindeki zorluklar sebebiyle arz aynı oranda artmayacağından fiyatların yükseleceği aşikâr.
Sürdürebilir teknolojiler için yüksek karbon ayak izi yaratmak
İşin en ironik yanı ne biliyor musunuz?.. Bu çevre dostu teknolojilerin zorunlu hammaddesi olan nadir toprak elementlerinin arama, çıkarma ve işleme prosesleri müthiş bir doğa talanına neden oluyor, çok yüksek oranlarda karbon ayak izi yaratıyor. Lutesyum örneğindeki verileri tekrar hatırlatmakta fayda var, 1 kilogram lutesyum elde etmek için bugünkü madencilik teknolojileriyle 1,200 ton kayaçı ayrıştırmak zorundasınız. Harcanan enerji ve su miktarını varın siz hesap edin. Bunun bir de zehirli atıkları var. Bu tüm nadir toprak elementlerinin ve nadir metallerin üretim süreçleri için geçerli. Çin’deki arama ve çıkarma faaliyetlerinin yarattığı çevresel yıkımın, tarımsal üretime vurduğu darbenin ve insan sağlığı sorunlarının çok ciddi olduğu biliniyor.
Darbelere, iç savaşlara, ilhaklara sebep olacak
Bu üretim süreçlerinin getirdiği çevre sorunları… Bununla bitse iyi, bu elementler için çok savaş çıkacak, çok insan ölecek. Sadece iki örnek vermek yeterli… Biri Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden, biri Bolivya’dan olsun! Kongo’da on yıllardan bu yana yaşanan iç savaşlar, egemen güçlerin o ülkenin yeraltı zenginliklerini kontrol etme mücadelesinden kaynaklı. Özellikle de Kongoluların ‘koltan’ adını verdikleri, niyobiyum ve tantal içeren bir minerali tedarik etme mücadalesi bu, çünkü cep telefonları ve bilgisayarların üretiminde kullanılması şart koltanın… Bolivya ise lityum yataklarıyla meşhur. Lityum pil teknolojisinde ve elektrikli araç üretiminde çok gerekli bir element
Teknofeodalizmin beylerinden Elon Musk’ın gözü bu sebeple Bolivya’nın üzerindeydi, zira Tesla bu elementin en büyük alıcılarından ve daha ucuz kaynaklar arıyordu. Bir baktık ki Bolivya’da bir darbe girişimi olmuş! Ancak, Evo Morales’i devirmeyi başaramadılar, şimdilik!..*
Peki sizce Donald Trump’ın bu Grönland takıntısının sebebi nedir? Birini biliyoruz; Kuzey Buz Denizi’nin yeni bir ticaret yolu olmasıyla birlikte Çin ticari gemilerinin yeni rotasında stratejik bir konuma gelmesi… Trump bu sebeple Grönland’ı ele geçirmek ve ABD egemenliğine alarak bu rotayı Çin’e dar etmek istiyor. Diğer sebebe gelince, Grönland’ın buzlarının altında gizlenmiş topraklarda bayağı bir nadir toprak elementi yatıyor.
* SH’nin notu: Burada bir maddi hata var. Yazar 2019’daki darbe ile 2024’teki darbe girişimini karıştırmış görünüyor. Evo Morales, 20 Ekim 2019’daki seçim sonuçları açıklandıktan sonra usulsüzlük ve hile iddiaları ile patlak veren protesto eylemleri üzerine, o zamanki genelkurmay ve polis şeflerince 10 Kasım’da istifaya zorlanmış ve Meksika’ya sığınmıştı. Ardından, hem Morales’in kendisi hem de taraftarları bu darbeyi, Bolivya’daki lityum yataklarına erişebilmek için, ABD’nin tezgahladığını savundu. Elon Musk da 25 Temmuz 2020 tarihli bir tweet’inde “Kime istersek darbe yaparız” diye cevap verdi. Buraya kadar mesele yok. Fakat daha sonra, 2020 Ekim ayındaki seçimi kazanan Morales’in eski maliye bakanı ve partisi MAS’ın adayı Luis Arce de 26 Haziran 2024’te bir darbe girişimine hedef oldu. Bir grup subayın tezgahladığı ve ordu komutanı Zúñiga’nın desteklediği bu kalkışma, halkın karşı koyması ve Arce’nin derhal komuta kademesini değiştirmesi ile çöktü. Yani şimdi Bolivya Devlet Başkanı olan Morales değil Luis Arce’dir; üstelik de birbirlerine rakip olmuş durumdalar. Seçimler bu yaz 17-19 Ağustos’ta yenilenecek ama Morales sahnede yer alamayacak, çünkü “Çok Milliyetli Anayasa Makkemesi”nin 8 Kasım 2024 tarihli kararı ile cumhurbaşkanlığına aday olması ömür boyu yasaklanmış bulunuyor.