Prof. Dr. Naci Görür, Elif Gamze Bozo’nun sorularını yanıtladı. Görür, olası depremler karşısında yapılması gerekenin fay hatlarını ezberlemek değil, kentleri depreme dirençli hale getirmek olduğunu söyledi. Türkiye’de yıllardır beklenen büyük depremler üzerine yapılan tartışmaların, halkın kaygısını gidermediğini vurgulayan Görür, “Benim için önemli olan, vatandaşın can güvenliğidir. Hangi fay kırılacak, ne zaman olacak soruları değil; evlerimizin yıkılmaması, insanların ölmemesi önemlidir” dedi.
Elif: Son dönemde Sındırgı ve çevresinde aylarca süren deprem fırtınası halkta büyük endişe yarattı. Bu tür uzun süreli sarsıntılar büyük bir depremin habercisi olabilir mi? Bölge halkı ve yerel yöneticiler nelere dikkat etmeli?
Prof. Dr. Naci Görür: [Bunların] bir deprem habercisi olup olmadığını bugünkü teknolojiyle söylemek mümkün değil. Depremin ne zaman olacağını, artçıların ardından büyük bir deprem gelip gelmeyeceğini bilim henüz belirleyemiyor. Ancak bir bölgede deprem üretme potansiyeli olup olmadığını, zamandan bağımsız olarak, belirli ölçüde tahmin edebiliriz.
Batı Anadolu’nun jeolojik yapısı nedeniyle bu bölgede sürekli hareket vardır. Soma, Balıkesir, Sındırgı, Simav, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes havzaları graben–horst sistemleriyle karakterizedir. Anadolu levhası batıya doğru hareket ederken kuzey–güney yönünde geriliyor. Bu gerilme, faylanmaları, grabenleri, yer kabuğunun parçalanmasını ve magma yükselmelerini tetikler.
Sındırgı’da yaşanan deprem fırtınasının temel nedeni de budur: Bölgedeki graben ve horst yapılarının kendi içinde kırılması. Özellikle Gediz’in kuzeyindeki horst parçalanıyor ve bunun sonucunda sarsıntılar meydana geliyor.
Halkın bilmesi gereken fayın eğimi, doğrultusu, uzunluğu değildir
Fakat şunu açıkça söyleyeyim: Halkın bilmesi gereken fayın eğimi, doğrultusu, uzunluğu değildir. Önemli olan, deprem olduğunda can kaybı yaşanmamasıdır. Bunun tek yolu da Sındırgı’nın, Balıkesir’in ve tüm yerleşim alanlarının depreme dirençli hâle getirilmesidir.
Bugün yöneticilerin çıkıp halka “Bu bölgeyi depreme dirençli yapıyoruz” demesi gerekirken, hâlâ fay bilgisi anlatılıyor. Bu bilgiler jeologlar içindir. Halkın sorusu ise şudur: “Deprem olduğunda evim yıkılacak mı, çocuğum ölecek mi?”
Cevap ise basit: Kent depreme dirençli ise büyük deprem dahi minimum hasarla atlatılır.
Depreme dirençli kent yapmak, deprem gelmeden önce çalışmak demektir
Elif: Sık sık “depreme dirençli kent” vurgusu yapıyorsunuz. Bir yerleşim yerinin depreme dirençli olması için nereden başlanmalı?
Naci Görür: Depreme dirençli kent yapmak, deprem gelmeden önce çalışmak demektir. Bunun için her kentin altı temel bileşeni vardır:
1. Yönetim
2. Halk
3. Altyapı
4. Yapı stoku
5. Ekosistem ve çevre
6. Ekonomi
Bu altı bileşenin tamamı güçlendirilmedikçe bir kent depreme dirençli olamaz.
Belediye başkanı bu altı bileşen için ayrı sorumlular belirler, ekipleri sahaya indirir. Bu ekipler ilk olarak bölgeyi tehdit eden tüm fayların özelliklerini incelemek zorunda: Fayın uzunluğu, derinliği, deprem üretme potansiyeli, tekrarlama periyodu…
Sonra mikrobölgeleme çalışmaları yapılmalıdır. Bu, şehrin adeta karelere bölünerek, her karenin zemin özelliklerinin sondajlarla analiz edilmesidir. Yeraltı jeolojisini bilmeden güvenli bina da yapılamaz, doğru imar planı da oluşturulamaz. Bugün belediye başkanlarının çoğu yeraltı jeolojisini bilmeden şehir yönetiyor; bu büyük bir sorundur.
Deprem olmadan önce:
• Zemin etütleri tamamlanmalı,
• Yapı stokunun dayanıklılığı incelenmeli,
• Zayıf binalar güçlendirilmeli veya yeniden yapılmalı,
• Altyapı (köprüler, yollar, kanalizasyon, barajlar, havaalanı) güçlendirilmeli,
• Akarsu, göl, dere ve çevresel riskler analiz edilmeli,
• Enkazın nereye döküleceğine kadar tüm planlamalar yapılmalıdır.
Deprem yokken çalışasınız ki deprem geldiğinde hasar minimum olsun.
Elif: Peki halk deprem konusunda ne yapmalı? Sürekli fay bilgisi verilmesinin bir anlamı var mı?
Naci Görür: Halka fayın eğimini, doğrultusunu anlatmak anlamsız. Halk jeolog değil. Halkın görevi deprem geldiğinde sağlam bir evde oturmak, yaşamını kaybetmemektir.
Vatandaşın sorması gereken tek soru şudur: “Benim kentim depreme dirençli mi?”
Ama yöneticiler bu sorunun cevabını vermek yerine fay tartışmaları yapıyor. Fay bilgisini bilim insanları tartışır. Halkın bilmesi gereken tek şey, yaşadığı yerin güvenli olup olmadığıdır.
Kamçatka’da dev depremler yaşanıyor ama bina yıkılmıyor
Depreme dirençli bir şehirde:
• Büyük deprem dahi gelse binalar yıkılmaz,
• Can kaybı minimum olur,
• İnsanlar paniğe kapılmaz.
Bugün dünyada 9 büyüklüğünde depremler oluyor. Kamçatka’da dev depremler yaşanıyor, ama bina yıkılmıyor. Biz ise 50–60 bin insanı kaybettik.
Bu çağda insanlar depremde ölmemeli. Bu ayıptır.
Elif: Sıkça dile getirdiğiniz “kültürel dönüşüm”den kastınız nedir?
Naci Görür: Kültürel dönüşüm, deprem düşüncesinin günlük yaşamın bir parçası hâline gelmesidir. İnsanların, yöneticilerin ve devletin birlikte hareket etmesidir.
Bir belediye başkanı deprem konusunu görev değil, varoluş meselesi olarak görmelidir. Depreme hazırlık için “seçimden seçime” değil, her gün, 24 saat sahada çalışılmalıdır.
Yani:
• Halk bilinçlenecek,
• Yönetim kararlı olacak,
• Bilim insanlarıyla işbirliği yapılacak,
• Altyapı ve yapı stoku güçlendirilecek,
• Ekonomi bu hazırlığın parçası olacak.
Depremi engelleyemeyiz. 14 milyon yıldır bu coğrafyada depremler var. Ama depremin afete dönüşmesini engelleyebiliriz.
Türkiye bunu yapmak zorunda.
Yöneticilerinizden depreme dirençli kent talep edin
Elif: Son olarak, Sındırgı, Simav, Balıkesir gibi bölgelerde yaşayan vatandaşlara ne söylersiniz?
Naci Görür: Tek söyleyeceğim şudur: Yöneticilerinizden depreme dirençli kent talep edin.
Fay tartışmasıyla, artçı tartışmasıyla vakit kaybetmeyin. Kentiniz depreme dirençli ise endişelenmenize gerek yok.
Sındırgı, Balıkesir, Simav… hepsi deprem üretebilir. Bu doğal. Doğal olmayan, insanların depremlerde ölmesidir. Bu çağda bunun bahanesi yoktur.
