Mısır’dan Türkiye’ye ulaşabilen haberlerin kahramanları belli isimlerin ötesine geçemiyor; Müslüman Kardeşler, Sisi hükümeti öne çıkıyor. Arada öğrenci eylemleri, tutuklu muhalifler, ve yeni baskıcı yasaların bilgisi de ilgilenenlerin ulaşabilecekleri uzaklıkta. Ancak, özel olarak görünmez kılındıkları için ulaşması çok zor bilgiler de var; Mısır’da işçi sınıfı hareketi gibi. 2011’in hemen öncesindeki bir kaç yılda Mübarek rejimini sarsan binlerce eylem ve greve imza atan Mısırlı işçiler o zaman da “twitterın Mısır devrimine” etkisi kadar gündem edilmemişti. Halbuki sadece 2004-2008 yılları arasında 1.7 milyon Mısırlı işçi eylem ve grevlere katılmıştı. Bugün de toplumsal hareketliliğin merkezinde olmayı sürdürüyorlar.
“2011 Mısır Devrimi genel olarak diktatörlüğe ve yolsuzluğa karşı bir ayaklanma olarak düşünülüyor. Fakat bu eylemlerin altında neoliberalizm, eşitsizlik ve özelleştirme ile çatışan güçlü bir emek hareketi vardı. Dört yıl sonra, aynı çelişki ve koşullar genel grevleri tetikledi ve sanayi işçilerinin eylemi Mısır’da hâlâ yaygın” diye yazıyor Middle East Eye haber sitesi yazarı Alex MacDonald.
MÜBAREK’İN ARDINDAN SINIFA BİÇİM VERME ÇABASI
MacDonald, Mısır işçi sınıfının durumu üzerine The Guardian Mısır Muhabiri Jack Shenker ve “Ekmek, Özgürlük ve Adalet: İşçiler ve Mısır Devrimi” kitabı yazarı Anne Alexander ile bir video röportaj gerçekleştirmiş.
Mısır Devrimi hakkında ana akım medyada çıkan analizlerin çoğunda işçi sınıfı olmamasını eleştiren Gazeteci Jack Shenker, “Gerçekte ise işçiler inanılmaz oranda merkezdeler. Sadece devrimin başlamasından önce gerçekleştirilen epik grev dalgaları, rejimi sarsan, istikrarını bozan, devletin yapılarını etkileyen grevlere imza atmadılar ayrıca Mübarek karşıtı ayaklanmanın başladığı ilk 18 günde de işçiler yurttaşlar olarak katıldılar bu harekete” diyor.
İşçilerin o dönemde hem “yurttaşlar” olarak meydana çıktığını ancak aynı zaman “işçi sınıfı” olduklarının da bilincinde olduklarını belirtiyor: “Tahrir’de bağımsız sendikaların üyeleri vardı, Tahrir’e yurttaşlar olarak geliyor ve eylemden işlerine geri dönüyorlardı sonra devrimci ruhu da buralara götürüyor, ülkenin geri kalanına da yayıyorlardı” diyor.
Mübarek düştükten sonra ise işçi sınıfının etkileyen çeşitli politik aktörlere dikkat çekiyor Shenker, bunların başında eski rejimin etkisi, İslamcı Müslüman Kardeşler ve liberal eğilimler geliyor: “İlk olarak eski rejim ve devlet güçlerinden ama aynı zaman da İslamcı Müslüman Kardeşlerin bir çeşit reformist karakteri, bir yanda da Nasırcı liberal eğilimler, Nasırcı Ulusal Kurtuluş Cephesi işçilere biçim vermeye çalıştılar. Ama işçiler toplumsal talepleri için ileri atılmaya devam ettiler, devrimci enerjinin yaşamasını sağladılar.
NEOLİBERALİZM KONUŞULSUN İSTENMİYOR
Mısır devrimi konusunda “Batı algısını da eleştiriyor” Gazeteci Shenker: Mısır devrimini yükselen bir merdiven, merdivenin en altındaki Mısır halkını aşağıdan yukarıya yükselmeye çalışan olarak görürseniz; ‘geri otoriter Arap düzeni en aşağıda, batı liberalizmi, veya neoliberalizmi ve resmi demokrasinin ‘şanlı’ yanını merdivenin en üst noktasına koyarsanız, bütün dünyaya bölgedeki asıl devrimci hareketi ve hareketin ulaşabileceği ruhu azaltırsınız.
Ama gelişmelere başka açıdan bakarsanız, şu soruları sormaya başlarsınız; yirmi yıllık yapısal düzen ve neoliberal reformlar ülkeyi nasıl etkiledi? Bu düzen Mısır halkına nasıl fiziksel ve ekonomik vahşet yarattı? Mesela, işkenceler ve ülke dışına kaçırmalar yaşandı. Uluslararası sermaye tarafından da finans edilen lüks daireler inşa edilsin diye insanlar zorla evinden çıkartıldı… Bu soruları bu biçimde sorduğunuzda, birden Batı ülkelerdeki hükümetler için çok rahatsız edici hale geliyor, çünkü o zaman insanlara bu devrimi ‘geri Arap ülkeleri’nin Batıdaki güzelliklere ulaşmak için yaptıkları bir devrim olmadığını görürsünüz”
Bunu soruları soran Batılıların da Mısır’ı neoliberalizme mücadele bağlamında gördüğünde kendi ülkesinin gerçekliğine de farklı bakacak olmasının, Batılı hükümetleri endişelendireceğine dikkat çeken Shenker, bu korkuyu şöyle açıklıyor:
“Ekim 2011 de, ‘İşgal Et hareketi’ St Paul Katedralinin önünde başladığında bir çok pankartı gördüm, ‘Tahrir Meydanına Hoş geldin’ yazıyordu. Batı ülkeleri işte tam da bundan korkuyorlar. Batı hükümetleri bu yüzden Mısır devrimini kısıtlı bir perspektifin içine koyuyorlar ve anlamlı olan devrimi sadece liberal ve içi boş demokrat ayaklanması gibi değerlendirmek istiyorlar”.
ÖNEMLİ ÖRGÜTLENME DENEYİMİ
Mısır’da işçiler üzerine çalışan Yazar Anne Alexander, işçilerin sınıf bilincine henüz erişmediği fikrinde. Yine de çok sayıda grev yapıldığına ve şubat ayında da büyük bir grev dalgası yaşandığına dikkat çekiyor: “200 bin işçi greve çıktı ve asgari ücretin hayata geçirilmesini istedi. Son günlerde ise demir-çelik işçilerinin grevleri vardı. Sorun bu grevlerin siyasi kazanımlarının olmamasıydı”.
İşçiyerin mücadelesinin çeşitli biçimlerde devam ettiğini belirten Alexander, bu süreçte sınıfın biriktirdiği örgütlenme deneyiminin önemli olduğuna inanıyor. Bu süreçte işyeri çalışmaları oldukça ilerlemiş, bağımsız sendikalar yeni şubeler açarak yayılmış durumdalar. Alexander bu deneyimin bastırılmasının artık çok zor olduğunu belirtiyor: “Mısır’daki baskının boyutlarına bakarsak; bu rejim tarafından olağanüstü ölçekte kitlesel cinayetler işlendi, fakat insanlar hâlâ oradalar, greve çıkıyorlar, sokağa çıkıp zamları ya da siyasi meseleleri protesto ediyorlar. Bu bana şunu söylüyor; devrimin deneyimi, halkın kazandığı öz güven, yaşadıkları siyasi rejime karşı mücadeleleri bastırılamadı, ama eylemler hâlâ parça parça ve çoğunlukla izole eylemler, en büyük tahribat, rejime karşı mücadele ederken kurulan insanlar arasındaki o bağlarda meydana geldi ve bence bu bağların yenilenmesi için hâlâ zamana ihtiyaç var”
(EVRENSEL GAZETESİ / DIŞ HABERLER)