RÖPORTAJ – 3 Ekim Çarşamba günü Ege Bölgesi’nde yarım gün iş bırakacaklarını belirten DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, “Bu, ekonomik krize karşı işçi sınıfının hükümete ve patronlara ilk uyarısıdır. Gerisi gelecek. Tavrımız nettir; krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” dedi.
Röportaj: SiyasiHaber
DİSK, Ege Bölgesi’nde 3 Ekim Çarşamba günü yarım gün iş bırakma kararı aldı. Ekonomik krizin giderek ağırlaştığı bu dönemde, bu uyarı eyleminin bir dizi eylemin başlangıcı olduğunu belirten DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı ile kısa bir röportaj gerçekleştirdik.
3 Ekim günkü programınız nedir?
Çarşamba günü saat 12.30’da örgütlü olduğumuz işyerlerinde iş bırakıyoruz. Ege Bölgesi genelinde kamu sektörün tamamı ve özel sektörün büyük kısmı eyleme katılacaklar. 13.00’te de İzmir Konak’ta Eski Sümerbank’ın önünde kitlesel basın açıklaması yapılacak. Basın açıklamamıza DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Genel İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile birçok merkez yöneticimiz katılacaklar. 20 Eylül’de yapılan DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısında alınan kararlar doğrultusunda, işçi sınıfının krize, hayat pahalılığına ve işsizliğe karşı atacağı adımlardan sadece ilki olacaktır bu eylem. Tüm Türkiye’de krize karşı emeğin haklarını savunmak ve krizden çıkış önerilerimizi anlatmak için yaygın bir bilgilendirme ve mücadele seferberliği başlatmış bulunuyoruz.
Nedir önerileriniz?
Öncelikle şunu belirtmek isterim; ülke tam bir ekonomik yıkımla karşı karşıyadır. Dış borç yükü, döviz-faiz cenderesi, hayat pahalılığı, toplu işten çıkarmalar vs. Ülkeyi bu duruma getiren patronlar ve AKP hükümetidir. Peki krize neden olan yüzde 1’in faturasını neden yüzde 99 ödemek zorundadır. Devletin ve özel sektörün dövizle birlikte artan borcunu, türlü maliye oyunlarıyla ve baskılarla halka yıkmaya çalışmaktadırlar. Verginin çoğunu ödeyen biziz. Bu verginin çoğu da borç ödemesine gidiyor. Diğer yandan yeni havalimanı inşaatında olduğu gibi, haklarını arayan kardeşlerimize reva görülen de kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar olmuştur.
Basitçe önerilerimizi sıralamak isterim: İlk olarak zam yağmuru altında eriyen ücretlerimize zam istiyoruz. Yüzde 20’leri aşan enflasyona karşı derhal telafi edici ücret artışları yapılmalıdır. Mevcut toplu iş sözleşmeleri de revize edilmelidir. Emeklilere de aynı ücret artışları verilmelidir. İkinci olarak; toplu işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Şirketler krizi fırsat bilip gerçek olmayan iflaslar ilan ederek bu yola gitmektedir. Devlet hemen engellemelidir bu yolu. Aynı zamanda kamu istidamı artırılarak işsizlikle mücadele edilebilir.
Diğer bir önerimiz vergi adaletinin sağlanmasıdır. Toplanan vergilerin dörtte üçü ücretliler ve tüketiciler tarafından ödenmektedir. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almak çok mu zor? Faizin, rantın, servetin vergilendirilmesi neden yapılamaz? Asgari ücretten vergi alınmamalıdır. Temel tüketim mallarında KDV kaldırılmalıdır. Ayrıca bu kriz koşullarında devlet, kamusal mal ve hizmetlere zam yapmayarak yüzde 99’u krize karşı koruyabilir.
Son olarak şunu ekleyeyim: Anayasa’ya göre üç ayda bir toplanması gereken, oysa 2009 yılından beri toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konsey derhal toplantıya çağrılmalıdır. Krize karşı önlemler, burada işçi sınıfının temsilcilerinin de bulunduğu bu konseyde şeffaf bir biçimde tartışılmalıdır.
Bugün şunu söylemek mümkün mü? “AKP/Saray rejimine karşı gerçek muhalefet gücü işçi sınıfı ve onun örgütleridir.”
Tabii ki öyle. Kriz koşulları, kartların yeniden dağıtılmasını sağlıyor. Herkes kendi sınıf çıkarına göre pozisyon alıyor. Biz de tek başına DİSK olarak değil, tüm emek ve demokrasi güçleri işle birlikte, TTB ile, TMMOB ile, KESK ile ortak bir mücadeleyi örmek için çalışacağız. Refah gelsin istiyoruz, ki gelecekse adalet ve demokrasi ile birlikte gelecektir. Bu nedenle adalet ve demokrasi taleplerimiz ile ekonomik taleplerimiz bir arada anlam kazanmaktadır. Üstelik biz daha krizi tam olarak yaşamıyoruz. Hükümet hâlâ türlü yollarla krizin kimi etkilerini ertelemeye çalışıyor. Asıl fatura, yerel seçimlerden sonra çıkacak. Buna hazırlıklı olalım. Şimdiden birçok sektörde eylemler var. Bunlar artacaktır. Emekçiler hakları için mücadeleyi yükseltecekler.
Son olarak şunu sormak istiyoruz: İş cinayetleri ve kazaları son aylarda çok arttı. Şirketler hiçbir şekilde denetlenmiyor. Ne dersiniz?
Bakın bu hükümetin 2012’de çıkardığı bir yasa var: 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası. Bu yasayı ne kadar eksik bulsak da, bunu uygulasalar çoğu kaza ve ölüm önlenir. Denetimler sadece işyeri koşulları için gerekli değil ki, tüm üretim süreci denetlenmeli. Yediğimiz birçok besin sağlıksız, hatta tehlikeli. Olan yine emekçiye oluyor. Bu hayat pahalılığında sağlıksız ürünler ne yazık ki görece ucuz oluyor. Kim tüketiyor, kim hastalanıyor?
Son olarak şunu vurgulamak isterim: “Aynı gemideyiz” diyorlar ya. Hiçbir zaman aynı gemide olmadık. Aynı gemide olduğumuzu iddia edenler, bu kriz koşullarında sermayedarlardan biraz da kârlarından vazgeçmelerini talep ediyor mu? Biz nasıl ücretlerimizden veriyorsak, onlar da kârlarından bir miktar vazgeçsinler; bakın o zaman ülke nasıl düzlüğe çıkıyor.