Marmara Üniversitesi yönetiminin, barış bildirisi imzacıları için YÖK’e gönderdiği “devlet memurluğundan çıkarılması” talebine ilişkin Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi’nde basın toplantısı düzenlendi. Açıklamada, ”Hukuk dışı bir kumpas soruşturmasıyla karşı karşıyayız!” denildi.
Marmara Üniversitesi yönetiminin, barış bildirisi imzacıları için YÖK’e gönderdiği “devlet memurluğundan çıkarılması” talebine ilişkin Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi’nde basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda ilk sözü alan Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Başkanı Görkem Doğan, hiçbir hukuki ve kanuni dayanağı olmadığı halde imzacı akademisyenler hakkında disiplin soruşturması açıldığını ifade ederek, soruşturmanın hukuksuzluklarla dolu olduğunun altını çizdi. Doğan, “İmzacılara yönelik üniversite içerisinde başlatılan idari soruşturmada, imzacılara iletilen tebliğlerde bildirilen cımbızla çekilmiş, bütünlüğü bozulmuş ifadelerden başka bir suç isnadına yer verilmemiştir. Adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü çerçevesinde Rektörlükten talep edilen soruşturma dosyasının içeriği imzacı akademisyenler ile paylaşılmamıştır. Üniversite, imzacı akademisyenlerin özlük haklarını da askıya almakta tereddüt etmemiştir” diye konuştu.
Doğan’dan sonra söz alan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da, kararın hukuki bir dayanağının olmadığını vurgulayarak, kendilerine 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne kadar, soruşturmada savunmaların alınması dışında herhangi bir işlem yapılmadığına dikkat çekti. OHAL hukuksuzluğundan yararlanıldığını kaydeden Kaboğlu, “Sendika adına yapılan açıklamada hukuki süreç anlatıldı. Ben daha çok bu meselenin kumpas tarafına dikkat çekmek istiyorum. Bu soruşturma kapsamında bizim ilk savunmamız 14 Mart'ta alındı ve üç ay boyunca herhangi bir işlem yapılmadan dosya bekletildi. Ta ki 15 Temmuz darbe girişimi olana kadar. Soruşturma kapsamında son savunmamız bile alınmamıştır. Bu kumpası hazırlayan Prof. Ahmet Gökçen'dir. Gökçen’in birkaç özelliği var. Birincisi, Ceza Kanunu çalışmaları sırasında 2004 yılında hükümetin çağırdığı doçentler arasında yer alıyordu. Daha da önemlisi 2010 Anayasa değişikliğinden sonra yeniden oluşturulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye olarak atandı ve neredeyse şimdi bütün mevkidaşları hapiste. Ahmet Gökçen'in soruşturmayı 15 Temmuz'a kadar beklemesinin sebebi nedir? Darbe girişimi Bilgisi dahilinde midir? Bu kişi 15 Temmuz’dan sonra bu dosyayı ele alıp, ilgisi olmadığı halde DGM kararına kadar gidip, terörle bağlantı kurdurtmaya çalışıyor. Neredeyse, FETÖ’yle ilgisi olmadığını ispatlamaya çalışıyor.” diye konuştu.
Kaboğlu’nun ardından söz alan Prof. Dr. Ayşe Durakbaşı, “Barışı tahsis etmek bizim görevimizdir” dedi. Durakbaşı, “Türkiye akıllara durgunluk verecek zihin ve ruh ortamından geçiyor. Barış istemek elbette ki akademinin de görevidir. Biz bir uyarı niteliğinde imza attık, bu uyarı dikkate alınmadı, toplumsal barış için hiçbir şey yapılmadı. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın. Olaya bir de akademisyenler gözünden bakacak olursak durum şudur: Bugünkü koşullar Türkiye'deki akademisyenleri prekarya durumuna düşürmüştür. Akademisyenler işsiz ve güvencesiz bırakılmıştır.’’ şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Özdemir Aktan ise, “Marmara'da imzacı olarak tek tıpçı benim. Ancak birçok tıpçı arkadaşın kalbi bizimledir. Bir hekimin savaşa karşı olmaması, barıştan yana olmaması düşünülemez. Attığımız bu imzanın değeri ilerde anlaşılacaktır. Barış bildirisi insan haklarına saygıya davet ediyor. Burada hekimlerin duruşu çok nettir. Bize yaşatılan trajikomik bir süreçtir. Mücadele etmeden bir şey kazanılmıyor. Bu bildiride mücadelenin bir parçasıdır. Bedel ödemeye hazırız” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı ise emekliliğine bir sene varken iradesi dışında emekli olduğunu kaydetti. Ersanlı, “Hukukçuların böyle karar alması çok hazin. Olaya biraz akademi açısından bakmak isterim. Ben istemeden emekli oldum. Çok sayıda rektör gördüm. Ama akademisyenlerin toplumsal meselelerde tavır alması gereken hallerde, bu rektörlerin akademik özgürlükten ya da ifade özgürlüğünden yana olduğu bir yönetim görmedim. Genelde siyasi iktidarın yanında tutum aldılar. ‘Bu kadar insan niye bu bildiriye imza attı’ diye düşünen hiç olmadı” diye konuştu.
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ise şöyle dedi, ‘‘Bu masada Marmara Üniversitesi'nin en eski üyesi benim, öğrenciliğim de burada geçti. 12 Eylül'de benim hocam Barış Derneği davasından 3 yıl hapis yattı. Ama hapisteyken bile özlük haklarından mahrum bırakılmadı. Şimdiki yönetim, bizi tanıyor. İmza atma gerekçemiz ortadayken bile bizimle iletişime geçme ihtiyacı hissetmediler. Bu yönetimin akademisyene bakışı memur bakışıdır. Akademisyene bir özgürlük alanı, bir özerklik tanınmamaktadır. Oydaki özgürlükler olmadan yaratıcı fikirler gelişemez. Üniversite diye bir şey olmaz’’
Eğitim-Sen 6 No'lu Üniversiteler Şubesi'nin basın açıklamasının tamamı şöyle:
Değerli basın mensupları hoş geldiniz,
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’nün barış talebiyle imzaladıkları bildiriden dolayı sendikamız üyesi akademisyenlerin isimlerini, açtığı soruşturma sonucunda, “devlet memurluğundan çıkarılma” talebi ile YÖK’e gönderdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bugün senelerdir insan, toplum, doğa yararına bilimsel çalışmalar yapmaya ve bunları öğrencileriyle paylaşmaya çalışan öğretim elemanları olarak üniversite yönetiminin bu haksız tutumunu kınamak amacıyla bu basın toplantısını düzenliyoruz.
11 Ocak 2016’da kamuoyu ile paylaşılan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan Marmara Üniversitesi’ndeki akademisyen üyelerimiz, bu bildirinin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından geçtiğimiz bir yıl boyunca üniversite bünyesinde pek çok tehdit, baskı ve hak gaspları yaşadılar.
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığının 13 Ocak 2016 tarihli yazısını bir “talimat” gibi değerlendirerek birinci imzacılar hakkında 9 Şubat 2016 tarihinde ivedilikle disiplin soruşturması başlatmıştır. İmzacılara yönelik üniversite içinde başlatılan idari soruşturmada imzacılara iletilen tebliğlerde söz konusu bildiriden cımbızla çekilmiş, dolayısı ile bütünlüğü bozulmuş ifadelerden başka herhangi bir suç isnadına yer verilmemiştir. Adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü çerçevesinde Rektörlükten talep edilen soruşturma dosyasının içeriği imzacı akademisyenlerle paylaşılmamıştır.
İmzacılar yazılı savunmalarını 14 Mart 2016 tarihinde; “düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde yapmışlar; haklarında açılan disiplin soruşturmasının hiç bir hukuki dayanağı bulunmadığını yinelemişlerdir. Yapılan yazılı savunmanın ardından imzacılarla, soruşturma süreci ile ilgili hiçbir bilgi ve gelişme paylaşılmamıştır.
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü imzacı akademisyenlerin özlük haklarını da askıya almakta tereddüt etmemiştir; ilan edilen Yardımcı Doçentlik ve Doçentlik kadrolarına başvuran, akademik dosyaları ve olumlu jüri kararları dahi Rektörlük’e iletilmiş olan imzacı dört sendika üyemizin hak ettikleri kadrolara atamalarını gerçekleştirmemiş; burs kazanmış ya da bilimsel araştırma yapmak üzere bir üniversiteden davet almış imzacı üyelerimizin yurt dışına görevlendirilmelerini eşitlik ilkesini çiğneyerek ve tümüyle keyfi bir biçimde engellemiştir.
Rektörlük bundan sonra, soruşturmanın hangi safhada olduğuna ilişkin imzacı akademisyenlerle hiç bir bilgi paylaşmamıştır. Ancak tesadüfen öğrenmiş bulunuyoruz ki, Marmara Üniversitesi'nde görev yapan, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisini imzalamış olan 32 akademisyen hakkında başlatılan disiplin soruşturmasında, Rektörlük’ün oluşturduğu soruşturma komisyonu, imzacı akademisyenler hakkında “devlet memurluğundan çıkarma” cezasını önermiş; Rektörlük de bu kararı uygun bularak onay için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na (YÖK) göndermiştir.
Marmara Üniversitesi imzacı akademisyenleri hakkında yürütülen soruşturma pek çok bariz hukuksuzluk içermektedir. İlk olarak, hiç bir hukuki ve kanuni dayanağı olmadığı halde imzacı akademisyenler hakkında disiplin soruşturması açılmış; soruşturma dosyası etkili bir savunma yapabilmeleri için imzacı akademisyenlere verilmemiştir. İkinci olarak, soruşturma komisyonunda ceza verilip verilmemesi gerektiği kanaatini etkileyecek olan, oy hakkına sahip komisyon üyelerinden biri Rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Üçüncü olarak, Marmara Üniversitesi Disiplin Kurulu, ilgili Danıştay kararları uyarınca, hakkında ceza önerilen imzacı akademisyenlerin son savunmasını alması gerekirken bunu yapmamış; ayrıca ceza önerisinin görüşüldüğü Kurul toplantısında Sendika Temsilcisi de mevcut bulunmamıştır. Sürece damgasını vuran tüm bu hukuka aykırılıkların yanı sıra, bir yandan da üyelerimiz bu baskılar altında sözlü telkinler ve üstü kapalı tehditlerle emekliliğe zorlanmışlardır. Ancak tüm bu hukuksuzluklardan daha vahim ve düşündürücü olan, Marmara Üniversitesi yönetiminin, üniversitelerin bilimsel özerkliği ile ilgili evrensel ilkeleri hiçe sayarak, siyasal iktidarın bilim insanları üzerinde kurmak istediği tahakkümün aracı haline gelmesidir. Böylece Türkiye’nin en köklü ve büyük üniversitelerinden biri olmakla övünen Marmara Üniversitesi, bir üniversiteyi üniversite yapan akademik kadrosunun hem her alanda nitelikli bilimsel, özerk ve eleştirel düşünceyi savunmalarını ve geliştirmelerini, hem de yıllardır verdikleri emek ve mücadelenin ürünü olan iş güvencelerini savunma sorumluluğunu OHAL ve KHK ile yürütülen bir istibdat rejiminin keyfiyetine terk etmiş olmaktadır.
Bugüne kadar yayınlanan KHK’lar ile Üniversitelerden 117’si akademisyen ve 8’i idari personel olmak üzere toplam 125 üyemiz ihraç edilmiştir. Düşüncelerinden dolayı muhalif olarak görülen pek çok akademisyenin üniversitelerinden atıldığı, çalışma haklarını kaybettiği bu anti-demokratik baskı rejiminde üniversite yönetimlerinin görevi, yanlışın ve haksızın peşinden gitmek değil, bulundukları mevkilerde sorumlulukla adil kararlar almaktır. Kral çıplak demekten korkabilirsiniz ama aldığınız kararlarla tarihin sayfalarında kraldan çok kralcıların yanında yer alma utancının sizi beklediğini hiç unutmayın!
Önümüzdeki günlerde de gerek Marmara Üniversitesi’nde gerekse de diğer üniversitelerde karşı karşıya kaldığımız haksız ihraçlara ve iş güvencemizin yok edilmesine karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Marmara Üniversitesi’nin atılmakla karşı karşıya bulunan imzacı akademisyen üyelerimizin tümü bugüne kadar vakur ve kararlı bir duruş sergilemişler, düşünceleri doğrultusunda onurla mücadele etmişlerdir. Biz de Eğitim-Sen 6 nolu Üniversiteler Şubesi yönetimi olarak, tüm kamuoyunu ve üniversite bileşenlerini bu haksız soruşturma furyaları ve ihraçlar karşısında taraf olmaya, hukuku ayaklar altına alarak cezalandırılmak ve üniversiteden tasfiye edilmek istenen üyelerimizle dayanışma içinde bulunmaya çağırıyoruz.