Viİjay Prashad, 2025’te genellikle yoksul ve bağımlı ülkelerdeki gençlik hareketlerinin tetiklediği toplumsal başkaldırıları anlamaya yönelik gözlemlerini “Küresel Güney’deki Z Kuşağı Başkaldırıları Üzerine Yedi Tez” başlığıyla kaleme aldığı makalesinde özetledi. Bu makale, 1960’larda Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın devrimci mücadelelerini birleştirmeyi hedefleyen uluslararası hareketin yayın organı Tricontinental (Üç Kıtadan) dergisinin geleneğini sürdüren aynı adlı “Tricontinental: Toplumsal Araştırma Enstitüsü'”nün aylık mektuplarının sonuncusu olarak 23 Ekim’de yayımlandı. Makalenin “Tezler” bölümünü Türkçeye çeviren Bianet’ten aktarıyoruz. – SH
* * *
Kuşak kavramı, bir asır önce Alman bilim insanı Karl Mannheim tarafından “Kuşakların Sosyolojik Sorunu” (1928) adlı makalesinde geliştirilmişti. Mannheim’a göre kuşaklar, bir topluluğun doğduğu dönemle değil, “toplumsal konumuyla” (soziale Lagerung) tanımlanıyordu. Siyasi açıdan, bir kuşak, yeni “kültürel taşıyıcılar” (Kulturträger) -kültürü aktaran bireyler ve kurumlar- aracılığıyla gelenekle yeniden karşılaşmasını sağlayan hızlı ve yıkıcı değişimler yaşadığında ortaya çıkar ve toplumsal değişim için aktif bir güç haline gelir. Bu, II. Dünya Savaşı sonrasında kuşakların bir pazarlama tipolojisi halini almasından (Baby Boomers, X Kuşağı, Y Kuşağı vb.) çok farklıdır. Mannheim, kuşakları toplumsal değişim güçleri olarak görürken, neoliberal kültür onları marka stratejilerinin “segmentlerine” dönüştürmüştür.
Z Kuşağı terimi, And Dağları’ndan Güney Asya’ya kadar uzanan protestoların anlatımlarında dile geldi. Bu protestolarda, toplumsal ilerleme olanaklarının sınırlılığından bıkmış gençler, iflas etmiş sistemi reddetmek üzere sokaklara dökülmüştü. Mannheim’ın teorisinin bazı ögeleri burada devreye giriyor. Emperyalist güçlerin sıklıkla bu protestoları kışkırtmak ve şekillendirmek üzere müdahale ettiği doğru olmakla birlikte bu protestoları yalnızca dış müdahalelerin ürünü olarak görmek yanlış olacaktır. Bu “Z Kuşağı protestolarını” anlamak açısından çözümlenmesi gerekli önemli iç sosyolojik etmenler var. Bu etmenlerin birçoğu, ulusal bağlamda ortaya çıkan ve uluslararası konjonktür tarafından koşullandırılan birbirleriyle örtüşen bir dizi süreçten kaynaklanıyor. Bu bültende, bu gelişmeleri anlamaya başlamak ve belki de ilerici bir doğrultuya sevk edebilmek üzere yedi tez öneriyoruz.
Birinci tez
Ortanca yaşın 25 olduğu Küresel Güney’de bir gençlik patlaması var ve bu genç toplumlardaki insanlar kendilerini sert kemer sıkma politikalarının, iklim felaketlerinin ve kalıcı savaşların mağdurları olarak buluyor. Afrika’da ortanca yaş 19; bu diğer tüm kıtalarda olduğundan düşük. Nijer’de ortanca yaş 15,3; Mali’de 15,5; Uganda ve Angola’da 16,5 ve Zambiya’da 17,5.
İkinci tez
Küresel Güney’deki gençler işsizlikten bıkmış durumda. Neoliberalizm, devletin kapasitesini zayıflatarak bu sorunun çözümü için elde çok az araç bıraktı (Bangladeş’teki Kota Reformu hareketinde olduğu gibi, devletin istihdam olanakları açması türünden taleplere yol açtı.) Eğitimli, orta sınıf beklentileri olan gençler beklentilerine uygun iş bulamıyor; bu da yapısal işsizliğe ya da beceri uyumsuzluğuna yol açıyor. Sunulan güvencesiz iş türleri için çeşitli deyimler var: Cezayir’de işsizler için Arapça “duvar” karşılığı “hit”ten Fransızca kalıbı içinde yeniden üretilmiş “duvarcı” anlamındaki “hittiste” sözcüğü, duvara yaslanıp iş bekleyen Arap gençleri tanımlamak için, duvarı sırtında taşıyanlar anlamında kullanlıyor. 1990’larda üniversite sistemi genişletildi ve özelleştirildi; bu da Z Kuşağı’nın büyük bir kesimine -ücreti karşılığında- kapılar açıldığı anlamına geliyordu. Bu gençler orta ve alt-orta sınıfların çocuklarının yanı sıra sosyal merdivenin basamaklarını çıkabilen işçi sınıfı ve küçük çiftçilerin de çocuklarıydı. Z Kuşağı, tarihin en eğitimli kuşağı olmasına karşın, aynı zamanda en borçlu ve en az istihdam edilen kuşağıdır. Özlem ve güvencesizlik arasındaki bu çelişki büyük bir kızgınlığa yol açıyor.
Üçüncü tez
Gençler, onurlu bir yaşam için göç etmek zorunda kalmak istemiyorlar. Nepal’de genç protestocular, ekonomik göçe zorlanmalarına karşı “Nepal’de iş istiyoruz. İş için göç etmek zorunda kalmak istemiyoruz” ” sloganı attılar. Bu göçe zorlanma, kişilerin kendi kültürlerinden utanmasına ve toplumlarını şekillendiren mücadeleler tarihinden kopmasına neden oluyor. Dünyada yaklaşık 168 milyon göçmen işçi var. Bunların hepsi bir ülkede yaşasalar, Bangladeş’ten (169 milyon) sonra ve Rusya’nın (144 milyon) önünde, dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olurlardı. Bunlar arasında Körfez ülkelerindeki Nepalli inşaat işçileri ve İspanya’daki And Dağları’ndan ve Fas’tan gelen tarım işçileri de var. Ülkelerindeki hane halkı tüketimini karşılamak için ülkelerine para gönderiyorlar ve 2023’te 857 milyar dolara ulaşan toplam para transferleri, çoğu kez, örneğin Meksika’da olduğu şekilde doğrudan yabancı yatırımdan daha yüksek. Toplumsal yerinden edilme, uluslararası emek ayrımcılığı ve eğitim belgelerinin yok sayılması dahil, göçmenlere kötü muamele göçün cazibesini neredeyse sıfıra indiriyor.
Dördüncü tez
Büyük tarım işletmeleri ve madencilik şirketleri, küçük çiftçilere ve tarım işçilerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Bu Hindistan’daki çiftçi isyanının tetikleyicisiydi. Kırsal kesimdeki sıkıntılardan bıkmış ve anne-babalarının çoğu kez başarısızlığa uğrayan protestoları nedeniyle radikalleşen bu sınıfların üyesi gençler, iş bulmak üzere önce şehirlere, ardından yurt dışına taşınıyor. Kırsal kesimdeki deneyimlerini şehirlere taşırken genellikle bu protesto hareketlerinin de ana ögesini oluşturuyorlar.
Beşinci tez
Z kuşağı için iklim değişikliği ve çevresel yıkım soyut bir mesele değil; yerinden edilme ve fiyat şokları yoluyla yaklaşan bir proleterleşme nedeni. Kırsal bölgelerde yaşayanlar, eriyen buzulların, kuraklıkların ve sellerin tam da emperyalist “yeşil” tedarik zincirlerinin lityum, kobalt ve hidroelektrik gibi kaynakları aradığı yerleri vurduğunu görüyorlar. Onlar için iklim felaketinin, gelecek bir yana bugünü kuramamalarının doğrudan nedeni olduğu artık apaçık bir gerçek.
Altıncı tez
Mevcut düzen siyaseti, Z Kuşağı’nın hayal kırıklıklarını gideremiyor. Anayasalar gerçeği yansıtmıyor ve hesap vermeyen yargı organları başka bir gezegende yaşıyor gibi görünüyor. Bu kuşağın devletle temel etkileşimi, duyarsız bürokratlar ve militarize olmuş polis aracılığıyla gerçekleşiyor. Siyasal partiler Washington’ın borç-kemer sıkma baskısı altında felç olurken, sivil toplum kuruluşları tüm sistem yerine dar bir biçimde tekil meselelere odaklanıyor. Eski ulusal kurtuluş partileri, gündemlerini büyük ölçüde tüketti veya kemer sıkma ve aşırı borçlanma nedeniyle yok ettiler ve Küresel Güney’de bir siyasal boşluk doğurdular. “Hepsinden kurtulmak” çağrısı, parti siyasetine katılmayan ancak platformlarını genellikle siyaset karşıtlığı ve orta sınıf öfkesini yaymak üzere kullanan, örneğin Katmandu belediye başkanı Balen Shah gibi sosyal medya fenomenlerine yönelmekle sonuçlanan bir siyasete varıyor.
Yedinci tez
Kayıt dışı çalışmanın yükselişi, işçi yoldaşlığı veya sendikalar türünden kitle örgütlerine üyelik umudunun bulunmadığı dağınık bir toplum yarattı. Çalışma koşullarının aşırı yaygınlaşması, işçinin her türlü bağlantıdan yabancılaştığı bir gayri resmi yaşam yarattı. İnternetin fikirlerin iletilmesinde ana mecra haline gelmesi ve eski siyasi örgütlenme biçimlerinin yerini alması ve gayri resmiliğin artmasıyla sosyal medyanın önemi de artıyor. Sosyal medyanın bu protesto dalgasının arkasındaki itici güç olduğunu iddia etmek cazip ama yanlış. Sosyal medya, duyguların ve eylem biçimlerinin yayılmasını mümkün kılan bir iletişim aracı; ancak bu duyguların kaynağı değil. Ayrıca internetin, artı-değer sömürüsü için kullanılan bir araç olduğunu da unutmamak gerekir: Platform ya da “getir-götür” çalışanları, algoritmalar tarafından disipline edilerek, gitgide daha az ücret karşılığında daha çok çalışmaya zorlanıyorlar.
Sonuçlar
Yukarıdaki yedi tez, Küresel Güneydeki Z kuşağı ayaklanmalarını doğuran koşulları ana hatlarıyla ortaya koymayı amaçlıyor. Bu ayaklanmalar büyük ölçüde kentsel nitelikte; köylülüğü ya da kırsal emekçileri içine çektiğine dair pek az işaret var. Dahası, bu protestoların gündemleri genellikle geri bıraktırılmış ülkelerdeki uzun vadeli yapısal krizleri hedef almıyor. Açık söylemek gerekirse, Z kuşağı ayaklanmalarının tipik siyaseti, orta sınıfın hınç dolu çıkmazına doğru sürükleniyor.
Bangladeş ve Nepal örneklerinde olduğu gibi, bu protestolar çoğu zaman yerleşik toplumsal güçler tarafından soğuruluyor; sokaktaki sesleri kendi çıkarları adına konuşturarak, Batılı finans çevrelerinin yararına bir gündem üretiyorlar.Yine de bu ayaklanmaların önemsiz sayılması mümkün değil: ortaya koyduğumuz etkenler nedeniyle bu tür patlamaların sıklığı artacaktır.
Sosyalist güçler açısından asıl görev, Z kuşağının haklı hoşnutsuzluklarını; toplumsal artı-değerden daha büyük pay talep eden, bu payı sabit yatırımları güçlendirmek ve toplumsal ilişkileri dönüştürmek için değerlendiren bir programa dönüştürmekte.
Fotoğraf: Fas’taki gençlik protestolarında taşınan küresel ortak simge/ Fotoğraf:anarchistfederation.net/

“Tricontinental: Institute for Social Research”’ün icra direktörü, Hindistan’da LeftWord Books’un yayın yönetmeni; uluslararası ölçekte tanınmış Marksist düşünür-yazar. 1967’de Hindistan’ın Kalküta kentinde doğdu. ABD’de Chicago Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. “Ulusun Ölümü ve Arap Devriminin Geleceği” ve “Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız” başlıklı kitapları Yordam Kitap tarafından Türkçe’ye çevrilerek yayımlandı.
