Yerel seçimlerin üzerinden iki hafta geçti, memleket seçim gündemini hızla geride bırakma eğilimine girdi. Ama azıcık gecikse de HDP’ye dair eleştirel bir değerlendirmenin yararlı olacağı kanısındayım. HDP’nin ve BDP’nin aldığı sonucu olumlu bulmakla birlikte ne yapılsaydı daha iyi sonuç alınabilirdi sorusunun cevabını aramak gerekiyor.
Haziran 2011’de yapılan genel seçimlere Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku olarak giren siyasi hareketler seçimlerin ardından Halkların Demokratik Kongresi’ni (HDK) kurarak birlikte mücadeleyi ileri taşımıştı. HDK’nin seçimlere batıda yeni kurulan HDP ile girme kararını ağustos ayında almış olması, henüz harmanlanma aşamasında olan yerellerde tam olarak içselleştirilemedi. Türkiye sol hareketine çeşitli sebeplerle rezervi ve kimi güvensizlikleri olan BDP tabanıyla diğer bileşenlerin tabanı tam olarak bir eşgüdüm sağlayamadı. Bu ise yereldeki bazı çalışmaları sekteye uğratan bir sonuç yarattı. Bu sonuç, BDP tabanında, ¨BDP olarak girsek de aynı sonucu alacaktık¨ hissiyatı yarattı.
Özellikle seçimlere beş ay kala 27 Ekim tarihinde yapılan kuruluş kongresinden sonra oluşan HDP ve HDK, meclislerini yeteri kadar işletememiş olması HDP’nin en önemli eksiklerinden birisi oldu. Bu meclislerde emek, sosyal politikalar, kent ve doğa hakkı, alanlarında çalışmalar yapan çok önemli isimler olmasına rağmen, meclisler yeteri kadar işlevli olamadı. Bu ise HDP’nin genel politik hattında yer alan özgürlük, barış, kadın, lgbti alanlarında sözün daha görünür olmasını sağlarken, emek, sosyal politikalar, ekoloji meselelerindeki sözünün yeteri kadar duyulmamasına sebep oldu.
Daha çok İstanbul büyükşehir belediyesini merkeze alan bir kampanya çok verimli olmadı. İstanbul adayı ve İstanbul’daki kampanyanın bu denli görünür olması birçok yereli olumsuz etkiledi.
Özellikle belediye başkanlığının kazanılmasının çok zor olduğu yerlerde belediye başkanlığı üzerinden değil de, belediye meclisleri üzerinden yapılacak bir çalışma çok daha verimli olabilirdi. Birçok yerelde belediye meclisi oylarının, belediye başkanlığı oylarından fazla olması halkın HDP’yi belediye meclislerinde görmek istediğini, seçilenleri denetleme noktasında güvendiğini gösterdi.
Her ne kadar seçim öncesinde kurulan bir parti olsa da HDP bileşenlerinin seçim deneyimi, genç ve yeni kadrolara yeteri kadar aktarılamadı. Seçimlerden beş ay önce yapılabilecek; ikametgahların yaşanılan yere alınması, yerel araştırmalar, sandık müşahitlerinin belirlenmesi, gençlik ve kadın meclislerinin oluşturulması gibi, adaylar üzerinden değil HDP politikaları üzerinden seçim kampanyası yürütülmesinde epeyce geç kalındı. Bu ise birçok yerelde, ¨seçim partisi¨ algısı yarattı.
Radikal Gazetesi yazarı Koray Çalışkan’ın ağustos ayı başında başlattığı, ¨oyları bölüyorsunuz¨ söylemine karşı argüman üretilmesinde geç kalındı. AKP medyası, Sırrı Süreyya Önder’in AKP’ye karşı söylediklerini görmezden gelirken, CHP hakkında söylediği her cümleyi manşete çekti. Böylece İstanbul’da yapılan seçimler Mustafa Sarıgül ve Sırrı Süreyya Önder arasında geçiyormuş gibi bir hava yaratıldı. Bu duruma da erken müdahale edilemedi.
Sırrı Süreyya Önder’in, ¨Sarıgül’e dair sorulara cevap vermeyeceğim.¨ dediği anda ise artık çok geç kalınmıştı. Çünkü kendilerine karşı bir kampanya yürütüldüğünü düşünen CHP’liler ve Sarıgül ekibi, ¨tatava yapma bas geç¨ ve ¨Sırrı Süreyya çekilsin¨ söylemiyle karşı atağa geçmişti. HDP son on gün bu kampanyalara karşı kendini savunmaya girişmek zorunda kaldı. Bu durum hem CHP’ye hem HDP’ye enerji kaybettirdi ve sonuçta CHP’nin güçlü olduğu yerellerde HDP’nin oylarının bir miktar düşmesine sebep oldu. AKP ise İstanbul adayını hiçbir yerde konuşturmadan ve hiç yıpratmadan çıktı seçimlerden.
CHP ve HDP arasındaki seçim tartışması, AKP karşıtı hattıyla öne çıkan Gezi Direnişi’ne katılan kitleyle HDP’nin mesafesinin açılmasına sebep oldu. HDP özellikle de Gezi’ye katılan ve ilk defa oy kullanan gençlerin oylarını alamadı. Oysa ürettiği siyaset sebebiyle Gezi kitlesiyle en kolay ilişki kurabilecek parti HDP’ydi. HDP, Gezi’ye atılan genç kitleyle ilişkisini geliştirmenin yollarını mutlaka aramalı, bu konuya hassasiyetle eğilmelidir.
Kimi HDP’lilerin AKP giderse barış süreci sekteye uğrar, yerine gelecekler olanlar barışa engel olur söylemi seçimleri olumsuz etkiledi. Oysaki KCK bile AKP muhattabımız değil açıklamasını yapmıştı. HDP, Seçim sürecindeki güncel politik meselelere dair politika üretmekte, sokağa çıkmakta eksik kaldı. Bu da Gezi kitlesi üzerinde olumsuz bir etki yarattı.
HDP’nin bütçesi yoktu ve çok kısıtlı imkanlarla çalışma yürüttü; cami önlerinde lokum, Pazar önlerinde kalem dağıtmadı. Hiç bir yerde takım elbise kravatlı onlarca adamla ve siyah arabalarla seçim gezisi yapmadı. Birçok yerelde adayları o yereldeki meclisler seçti. Cinsiyet eşitlikçi politika üretilmesi noktasında devrim yaptı. Bu seçimlerde halkın içinden adaylarla ve eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla bile önemli bir etki yaratan HDP’nin bundan sonraki süreçlerde de eşitliğin, özgürlüğün, barışın, emeğin partisi olacağından şüphem yok. Büyük bir deneyime ve mücadele geleneğine sahip olan HDP’nin, sadece yapılan yapıcı eleştirileri dikkate alarak yoluna devam etmesi gerekiyor. Yolu açık olsun.