GÜLFER AKKAYA yazdı: “Parasızlaştırılarak eviçine tıkıştırılan kadınların evdeki iş yükü daha artmış oluyor. Kesilen elektrik, doğalgaz kadınların eviçi işlerine yenilerini ekliyor. Yoksulluk böyle böyle kadınlaşıyor.”
GÜLFER AKKAYA
Biliyorsunuz AKP ülkede kriz yok diyor. CHP Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin AKP’li bakana sorduğu soruya gelen cevap ise şöyle:
“CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin bilgi edinme hakkı kapsamında sorduğu sorulara Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan verilen yanıt, ‘krizin yurttaşa etkisini’ gözler önüne serdi. Buna göre; sadece iki yılda 14 milyon 314 bin 375 abonenin elektriği kesildi. 2014 ile 2018 yılı arasında ise 5 milyon 386 bin 338 yurttaş borcunu ödeyemediği için doğalgazdan mahrum bırakıldı.
Elektrik açma-kapama ücreti olarak yurttaşın cebinden çıkan para ise 2017-2018 yılları arasında yaklaşık 483 milyon lira oldu. Söz konusu yanıtta, sadece Ankara’da, son 5 yılda 814 bin 733 kişinin doğalgaz borcu yüzünden hizmetinin durdurulduğu dile getirildi.”
Erdoğan’ın yerel seçimler için dolaştığı iller arasında olan ve doğalgazı bulunmayan Şırnak’ta Şırnaklılara “Nasıl, doğalgaz ile iyi ısınıyor musunuz? Şırnak’a doğalgazı biz getirdik” övünmesi bir yana kendimizden biliyoruz ki ya doğalgaz ile ısınamıyoruz ya da faturası can yakıyor.
Kesilmek zorunda kalan elektrik ve doğal gazın esas nedeni evlere giren ücretle çıkan giderler arasındaki kapatılamayan, bilakis her geçen gün açılan ara.
Bir diğer neden ise işsizlik. 5-10 işçinin alınacağı iş için binlerce kişinin oluşturduğu kuyrukları sık sık görüyoruz medyadan.
İşsizlik denince genel olarak aklımıza ilk gelen erkeklerin işsizliği oluyor.
Sendikaların ve TÜİK’in yayınladığı raporlar gösteriyor ki işsizlik var, işsizlerin sayısı her geçen gün artıyor. Çalışanların dörtte biri iş bulamıyor, işsiz. Son rakamlar böyle. Ama aynı rakamlar en çok gençlerin ve kadınların işsizler ordusunu oluşturduğunu gösteriyor.
Bu rakamları biraz daha detaylı incelediğinizde işsizliğin de cinsiyeti olduğunu görüyoruz. Büyük bir krizden geçen ve daha da derinleşeceği kaçınılmaz olan krizin aynı zamanda cinsiyeti var: Kadınlar.
Kriz durumlarında ilk işsizleştirilenler kadınlar. Diğer işsiz kesim gençler. Genç işsizliği dendiğinde orada da yine kadınların daha işsizleştirildiğini görüyoruz. Sonuçta gençler dediğimiz toplumsal kesim kadın ve erkeklerden oluşuyor ve orada da kadın işsizlerin sayısı erkeklerden çok. (Trans kadın ve erkekler hakkında raporlarda bilgi yok ama oradaki durumu da tahmin etmek zor değil.)
Zaten ucuz işgücü olan kadınlar; işsizliği gizlemek için, çalışacak iş bulamadıkları için, sırf kadın olmaları nedeni ile ücretli alanda ikinci işgücü kabul edildikleri için, esas yerleri ev-aile diye tanımlandığı için devlet ve sermaye tarafından “ilk vazgeçilecek olanlar” kategorisinde işsizleştiriliyor.
Ücretli alanda işten atılan kadınlar kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini sağlayacak ücretlerden mahrum kalıyor. Parasızlaşıyor. Kadınların ücretli alandan kovulması ile kadınlar da, aileler de daha yoksullaşıyor.
Bu yoksulluk evdeki elektrik, su, doğal gazın kesilmesine dek gidiyor. Haberde bu açıkça yok, ama hayatlarımızda bu durumu açık açık yaşıyoruz.
Parasızlaştırılarak eviçine tıkıştırılan kadınların evdeki iş yükü daha artmış oluyor. Kesilen elektrik, doğalgaz kadınların eviçi işlerine yenilerini ekliyor. Yoksulluk böyle böyle kadınlaşıyor.
Soğukta oturulamayacağına göre kapatılan doğalgaz yerine soba yakılacak. Sobanın kirlettiği ev temizlenecek. Çocuk yanmasın, herhangi bir kaza çıkmasın diye azami dikkat gösterilecek. Uyumadan önce dumandan zehirlenmemek için son kontroller yapılacak.
Sobalı evlerdeki ısı değişiklikleri nedeniyle hastalanan çocuklar, yaşlılar olacak. Onlara kim bakacak? İşsiz bile olsa evde olmayan erkekler değil ya, kadınlar bakacak.
Kapatılan elektrikle çalışmayan çamaşır makinası dinlenirken, ev ahalisinin elbiseleri, havluları, nevresimleri, perdeleri vb kirlenmeye devam edecek. İşsiz de olsa erkekler çamaşır yıkayacak değil!!! Kadınlar elden çamaşır yıkamaya devam edecek.
Yemekleri daha az enerji tüketerek pişirme yöntemleri bulunacak.
Sadece evişlerini yapmıyor kadınlar eviçinde, tüm işleri duygusal emekle yapıyor, yanı sıra duygusal emeğin yoğun olduğu bakım işlerini de yapıyor. Eviçi mesailerini bu çoklu emek biçimi kaça katlıyor acaba? TÜİK ve sendikalar bunları da hesaplıyor mu?
Her geçen gün derinleşen kriz herkesin diyemeyeceğim, çünkü belli bir kesim var AKP’li, onlar adeta Lale Devirlerini yaşıyorlar, ama çok büyük bir kesimin canını çok yakıyor.
Bu kesim içinde en çok da kadınların. İşte kadınlara yaşatılan bunca zulüm, eziyet azmış gibi AKP üstüne seçimlerin ardından nafakayı sınırlamayı amaçlıyor. Hala ücretli alanda çalışabilen kadınların; ücretine, banka kartına el koyan kocalarla yaşamaya devam etmeleri için boşanmaları zorlaştırılıyor. Ücretli alanda yıllarca çalışan birçok kadın hala kart ile para çekmeyi bilmiyor, çünkü maaşlarına koca adlı sömürücü erkekler el koyuyor.
Kriz yok diyerek gerçekleri gizlemeye çalışan AKP, kadınları değil sermayeyi, kadınları değil erkekleri destekleyerek kadınları her koldan daha daha yoksullaştırıp teslim almaya çalışıyor.
Kadınların AKP’nin bu cinsiyetçi politikalarına karşı vereceği cevaplar var. Yerel seçimler bu ve benzeri nedenlerle kadınları yaşamsal olarak yakından ilgilendiriyor. Kadınlar; kadın/LGBTİ+ kurumları ile çalışmayı kabul ederek bunu ilkeselleştiren, kadınlara/LGBTİ+ ve onların kurumlarına hesap vermekten çekinmeyen, kadınların sorunlarını gören, yerel yönetimlerin en önemli parçası olarak kadınların ve LGBTİ+ öznelerin sorunlarını çözen politikalara sahip, kadın sığınaklarını kapatan değil, yenilerini açan, bu kurumları feminist ilkelerle çalıştırarak kadına yönelik erkek şiddetine karşı mücadele eden, kadınların rahat yaşayacağı mahalle, ilçe ve şehirleri amaçlayan, kadınlara/LGBTİ+ öznelere iş olanakları sağlayan adaylara, partilere oy vermeli.
Takım tutar gibi parti tutarak kadın hak ve özgürlükleri savunulamaz, kadın politikalarını ilkeleştirerek içselleştirmiş aday ve partiler tercih edilmeli. Bu konuda mevcut siyasi partilerin pratikleri ortada. Ücretli çalışma hakkını öncelikli olarak erkeklere tanıyıp kadınları yoksullaştırıp onları eviçine tıkayan, sonra avuçlarına düşük miktarda paralar sıkıştırarak evde insanlık dışı koşullarda aileye ve erkeklere köleleştirmeyi layık görenlere dur demeliyiz. Bizlerin ürettiklerini gasp ederek, hakkımız olan paraları çalanların dağıttığı sadakalara hayır diyerek kadın hakları temelinde mücadeleyi yükseltmeliyiz.
8 Mart bu konuda oldukça umut vericiydi. Durmaksızın, her gün devam eden kadın ve feminist mücadelemiz umut verici.
Kapıda yerel seçimler var. Kadınlar 31 Mart yerel seçimlerinde kendileri için sandığa gitmeli. O sandıklara 8 Mart coşkusu ile oy vermeli. Bu, kendimiz için güzel bir adım olacak.