TÜLAY HATİMOĞULLARI – Diğer Yazıları …
Soma’da gerçekleşen katliamı ifade etmek için kelimeler kifayetsiz kalır. Maden ocağı mezar oldu yüzlerce aileye. Mezar taşı olan şanslı sayıldı! Bu tabloya bakmaya yürek dayanmadı. Sedyeyi kirletmemek için “Çizmemi çıkarayım mı?” sorusu, yoksulluğun insanlıkla buluştuğu an olsa gerek. Oysa onlar yeryüzü sıcak olsun diye, karın tokluğuna yeraltını tercih etmek zorunda kalanlardı. Ve Türkiye’de madenci her gün yola çıkarken içten içe vedalaşır yeryüzünün aydınlığıyla. Bir güvercin ürkekliği ile yaşarlar insanlıktan nasibini almayan bu düzende. Kapitalizm; insana düşman, işçiye-yoksula düşman, barışa- kardeşliğe-özgürlüğe düşman bir düzen olduğunu bu acı olayla bir kez daha kanıtladı. İşte Soma’da en açık, gaddar ve kanlı halini gördük. Bu düzenin zulmünü anlamak için Soma’ya bakmak yeter.
AKP’nin yüzsüzlüğü
Soma katliamında tek kelime ile devlet çuvalladı. Soma’da protesto ile karşılaşan Başbakan kendinden geçti. Kendisini boks ringinde zannedip yumruklar salladı. Müşaviri ölenlerin yakınına tekme salladı. Tekmeyi sallarken ayağı incinmiş (!) diye de rapor aldı. Tekme yiyen insana, kim bilir hangi tehditlerle ekran karşısına çıkarılıp, tekme yediği için özür diletildi. Tam bir akıl tutulması yaşanıyor. İşkence gören şahsa, baskı sonucu cellâdından özür diletiliyor. Reyhanlı katliamında aynısı yapıldı. Başbakan bu denli büyük bir terör saldırısını içten kınamadı. Yurt dışı gezisini iptal etmedi. Reyhanlı’da önlemler alıp, kendisine ortam hazırladı ve sonradan geldi. Reyhanlı halkı birebir görüşmelerde Türkiye’nin savaşa sürüklendiği ve bunun sonucu olarak bu olayların yaşandığını paylaşıyor. Ancak bunun toplumsal bir bilince çevrilmesinin önlenmesi ve topyekûn savaş karşıtı cephenin oluşmaması için iktidardakiler elinden geleni yapıyor. AKP, MİT’iyle, Polis’iyle, sözde yardımlaşma kurumlarıyla çok yönlü bir faaliyet yürütüyor. Ölen işçilerin ve Reyhanlı halkının aileleri susturuluyor. Sonuç ise yeni ölümler…
Peki, sendikalar, siyasi yapılar ne yapıyor?
Soma’da ölen işçilerin hesabını sormak, işçi sınıfı öncülüğünde verilecek mücadele ile mümkündür. Oysa sendikalar yukarıda bahsettiğimiz susturma yöntemine kurban olup gitmişler. Türkiye’de sendikaların bir günlük grev kararına toplamda ne kadar uyuldu. İş yerleri önünde yapılan sembolik açıklamalarla ne ölenlerin hesabı sorulabilir, ne de yeni ölümler durdurulabilir. Hayatı felç eden eylemlilik sürecine geçmek dışında bir seçenek kalmamıştır. Düzen siyasetçileri ise başsağlığı dilemenin ötesine gitmiyorlar. Koydukları hiçbir tavrı sonuna kadar götüremiyor. O halde belirleyici olması gereken; gerçek halk örgütlenmeleri ve sarılaşmamış sendikal anlayışın ortaklığıdır.
Mısır Modeli
Kahire’de Mübarek iktidarına karşı ilk ayaklanmalar başladığında katılanların sayısı azdı. Ancak Tahrir Meydanı’nda hızla artan kitle şehrin ana arterlerini işgal etti. Meclis’e giden yollar kapatıldı. Gece-gündüz isyan devam etti. Resmi daireler işlemez duruma geldi. Sonraki gelişmeler başka bir yazı konusudur. İfade etmek istediğim şu ki; 1800’lü yıllarda yaşanmış maden ocağı kazalarını örnek vererek, 2014’ü açıklamaya çalışan bir Başbakan’ın iktidarına verilecek en iyi yanıt budur.
2023 Türkiye’sinin projeleriyle ileri Türkiye propagandası yaptığını unutan Başbakan, asırlar öncesi teknoloji üzerinden örnekler verip halkla ve özellikle yoksulla alay etmeyi bırakmalıdır. Soma’nın acısının devam ettiği sırada Okmeydanı’nda iki gencin ölüm emrini veren, Cemevine saldıran, Berkin için “öldü gitti” diyen zihniyetin; “asmayalım da besleyelim mi” diyen askeri cuntadan ne farkı vardır?