Kadın mücadelesinin yargılanamayacağını bir kez daha ifade etmek için bir araya gelen kadınlar, 29 Kasım’da Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek duruşmalara katılma ve dayanışma çağrısı yaptı.
Kadın mücadelesinin yargılanamayacağını bir kez daha ifade etmek için bir araya gelen, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube, Çağdaş Avukatlar Grubu, Adalet İçin Hukukçular, Sosyal Hukuk, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl örgütü, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) basın toplantısı düzenledi.
Düzenlenen basın toplantısında, “Kobane Davasında kadın arkadaşlarımız şahsında kadın özgürlük mücadelesi yargılanmak istenmektedir. Arkadaşlarımızın cinsiyet özgürlüğü ve eşitliği mücadelesi suça konu edilmeye çalışılmıştır. Kadın mücadelesinin yargılanamayacağını bir kez daha ifade etmek için bu basın toplantısını gerçekleştiriyoruz” denildi.
Açıklamada, 25 Kasım 1981 yılında, Mirabal Kardeşlerin katledilmesiyle tüm dünyada ilan edilen “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü”nün ve bu mücadele uğruna yaşamını yitiren tüm kadınların saygıyla anıyoruz denilerek, “Bizler 25 Kasım’da Mirabel Kardeşler için kadın özgürlük mücadelesinde yer almaları nedeniyle tutuklanan tüm arkadaşlarımız için bizlere evlere hapsetmeye çalışan sesimizi kesmeye çalışan erkek egemen siyasete karşı özgürlüğümüz için alanlardaydık. Erkek erkek devlet şiddetine karşı şesimizi yükselttik” ifadeleri kullanıldı.
Devlet tarafından kadın mücadelesine karşı yargı eli ile uygulanan şiddeti ve kadın mücadelesinin tasfiye edilmek istenişini konuşmak ve paylaşmak için bir araya geldikleri ifade edilirken şunlar söylendi:
“Eril siyasetin kadınlarla ilgili tüm uygulamaları yanı sıra, bizler bugün her ne kadar görünür ve bilinir olmasa da ve halkın ilgisinden bilgisinden uzak tutulmak istense de, Türkiye’de uzun süredir, kadına karşı şiddet, sömürü, eşitsizlik uygulamalarına karşı mücadele eden ve her türlü konuda kadınlarla dayanışan kurumlar yargı eli ile baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Kadın kurumları kapatılmakta, kadın mücadelesi verenler tutuklanmakta ve yargı baskısı ile karşı karşıya bırakılmaktadır.
Kadınların muhalefetine rağmen İstanbul sözleşmesinden çıkılmış, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet aile içinde, çalışma yaşamında, siyasette ve yaşamın her alanında giderek artmıştır. Kadın katilleri, kadına yönelik şiddet uygulayanlar ödüllendirilirken yaşamını savunan kadınlar cezalandırılmaktadır. Erkek egemen politikalara itiraz eden kadınlar; devlet şiddeti ile de karşı karşıya kalmaktadır. İstanbul sözleşmesine sahip çıkan aydın ve sanatçılar hedef gösterilmekte, haklarında soruşturma açılmakta ve yargılanmaktadır. Kadın aktivistler ve siyasetçiler de gözaltına alınmakta, çıplak arama işkencesine maruz bırakılmakta ve tutuklanmaktadırlar.”
Kadınlara yönelik yapılan bu baskılardan birinin de son dönemde Kobane Davası’nda gerçekleştiğini belirtildiği açıklamada, “Kadın mücadelesinde yer alan kişiler başkaca yargılamalarda olduğu bu davada da, yargı eli ile devlet şiddeti uygulanarak sindirilmeye çalışılmaktadır. 6 senedir süren bir soruşturmada herhangi bir gözaltı işlemi uygulanmamış iken, dosyada bir anda gizlilik kararı alınmış ve bir siyasi operasyon ile toplu olarak birçok kişi gözaltına alınmıştır” ifadelerine yer verildi.
Kobane Davası’da gözaltın alınıp tutuklananların arasında; kadın mücadelesi yürüten, kadın hakları aktivistliği yapan birçok kadın olduğunun ifade edildiği açıklamada, “Kadınların cins kimlikleri, siyasi görüşleri, mitinglerde ve meclis kürsüsünde kadınlarla ilgili yaptıkları konuşmalar yargılamanın, tutuklamanın gerekçesi yapılmış durumdadır. Kadınların siyasete katılımının güvencesi olan eş başkanlık sistemimiz yargılanmaktadır. Erkek şiddetine erkek devlet şiddetine hayır dememiz kadın yürüyüşlerimiz yargılanmaktadır. Erkek egemen siyaseti deşifre etmememiz yargılanmaktadır. Makbul kadınlar olmayacağız itaat etmeyeceğiz dememiz yargılanmaktadır. Erkek egemen hukuk anlayışı Kobane davası aracılığıyla kadınlar üzerinde bir kez daha tezahür etmektedir. Kadın arkadaşlarımızın yargılanmak istenmesi kadın özgürlük mücadelemize saldırının İstanbul sözleşmesinden geri çekilmek istenmesinin kazanımlarımıza saldırının bir parçasıdır” denildi.
29 Kasım’da Sincan Cezaevi’nde duruşma görülecek
Açıklamada, “Unutulmasın ki; Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra bu diktatörlük sona erdi. Kadın mücadelesinin, tüm baskılara rağmen kazanacağını biliyoruz. Kadın mücadelesinin yargılanamayacağını da bir kez daha ifade etmek isteriz. Bizler kadın özgürlük mücadelesi veren arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu belirtiyoruz” denilerek 29 Kasım’da Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek duruşmalara katılma ve dayanışma çağrısı yapıldı.
Açıklamada yargılanan kadınların dosyalarında, kadınların verdikleri mücadele kapsamında yaptıkları eylemlerin suçlama konusu olarak yer aldığını belirtildi.
Ciddi sağlık sorunları nedeniyle Aysel Tuğluk’un cezaevinde kalamayacağına dair oybirliğiyle hazırlanan rapora rağmen, Tuğluk’un hastalığının inkar edildiğini ifade eden kadın avukatların açıklaması şu şekilde:
“Öncelikle Sayın Aysel Tuğluk ile ilgili şu bilgiyi hatırlatmak gerek. Sayın Tuğluk, Kürt siyasi parti tarihinde ilk kadın eş genel başkandır ve de DTP’nin kapatılmasıyla siyaset yasağı getirilen tek kadın milletvekilidir. Aynı zamanda hukukçudur, insan hakları savunucusudur ve de tüm hayatını Kürtlerin onurlu bir barışla sonlanacak özgürlük ve eşitlik mücadelesine adamış bir siyasetçidir. Verdiği emekler, yürüttüğü mücadele, kendisini adadığı yaşamdaki duruşu, yakın dönem siyasi tarihimizde derin izler bırakmış biridir. Hepinizin bildiği gibi, annesinin cenazesine yapılan ırkçı saldırılara ve gayri insaniliğe tanıklık etmiş ve bu yaşadıkları hafızasında onulmaz hasarlar bırakmıştır. Tedavisini ve muayene sürecini aylarca sürdüren Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu tarafından cezaevinde kalamayacağına dair oybirliğiyle hazırladığı rapora rağmen yıllardır etik, vicdan, bilim ve hukuka aykırı raporlarla gündeme gelen ATK tarafından tam ters bir rapor hazırlanmıştır. Politik mahpusların ağır ve ölümcül hastalıklarına rağmen mütemadiyen “cezaevinde kalabilir” şeklindeki tıp bilimine aykırı raporlardan biri de Tuğluk için hazırlanmış ve hastalığı inkar edilmiştir. Söz konusu gerçeğe aykırı raporla ilgili avukatlarının Üst Kurula yaptığı itirazın bir an önce sonuçlanması gerekmektedir. Bugün Tuğluk’un da son derece ciddi sağlık koşullarından bahsediyorsak eğer, bunun haksız şekilde siyaseten mahpus tutulmasıyla da yakından ilgisi vardır. Kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadele yürütmüş bir kadın siyasetçi olarak bugün kendisine yaşatılanlar da bizlerin mücadele gerekçelerimizden birisidir. Kendisini sevgiyle selamlarken, ona yaşatılan bu hukuksuz süreçte imzası olan tüm yetkilileri bir kez daha hukuk ve bilime uygun davranmaya çağırıyor; siyasi rehine olarak tutulan tüm kadın yoldaşlarımız özgürlüğüne kavuşana kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi yineliyoruz.”