Kuzey Kıbrıs’ta 19 Ekim’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken kamuoyu yoklamaları, Ankara’nın desteklediği mevcut cumhurbaşkanı Ersin Tatar karşısında “iki toplumlu iki bölgeli” federal çözümü savunan CTP lideri Tufan Erhürman’ın kazanma şansının daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Tufan Erhürman: Çözüm “gevşek federasyon”
Kamu hukuku doçenti olan Erhürman, 1990’larda mezun olduğu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ve Türkiye’deki çeşitli üniversitelerde ders verdi, 2000’lerde Kıbrıs’taki Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Yakındoğu Üniversitesi’nde öğretim ve yönetim görevleri üstlendi. 2005’te dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Müzakere Heyeti’nde ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nun oluşumunda görev alan Erhürman, 2013’te milletvekili, 2016’da CTP Genel Başkanı oldu, 2018-2019 yıllarında CTP-HP-TDP-DP’nin oluşturduğu Dörtlü Koalisyon’un başbakanlığını yaptı. Erhürman “iki devletli çözüm”ün enerji, güvenlik, deniz yetki alanları, hidrokarbonlar ve ticaret yolları konularında Türkiye’nin de ulusal çıkarlarına uygun olmadığını söylüyor ve eşit iki kurucu devletten oluşacak, anayasada açıkça sayılarak merkezi devlete bırakılan yetkiler dışında tüm yetkilerin kurucu devletler tarafından egemence kullanılacağı bir “gevşek federasyon”dan yana olduğunu açıklıyor. Öte yandan Türkiye’nin garantörlüğünün Kıbrıs Türk halkı için vazgeçilmez olduğunu savunuyor ve “Federasyon da olsa iki devlet de olsa Türkiye Cumhuriyeti adanın tamamının garantörüdür. Bu tartışma Fransa, İsrail ve ABD’nin Güney’de askeri konuşlanmasıyla zaten bitmiştir. Garantörlükten vazgeçilmesi mümkün değildir” diyor.
Mehmet Hasgüler: Sistemi değiştirmek isteyenlerden
Araştırmalara göre diğer adayların yüksek oranda oy almaları beklenmiyor, ancak iki aday etrafındaki bloklardan çekecekleri oylarla seçimin ikinci tura kalmasına yol açabilecekleri düşünülüyor. Bağımsız aday Mehmet Hasgüler, “sistemi yaşatmak için kurgulanmış” olarak nitelediği ana akım partilerden ve sağ eğilimli bağımsız adaylardan farklı olarak kendisinin sistemi değiştirmek isteyenlerden olduğunu söylüyor. Hasgüler Tatar’ın “iki devletli çözüm” çizgisine karşı çıkarken CTP’yi ise “ileride ‘iki devlet’ çizgisine dönmek için manevra alanı bırakmak” amacıyla konuyu “yuvarlak cümlelerle” geçiştirmekle suçluyor.
Osman Zorba (Kıbrıs Sosyalist Partisi): Kıbrıs sorunu sınıfsal bir sorundur
Kıbrıs Sosyalist Partisi adayı Osman Zorba ise Kıbrıs sorununu Kıbrıslı emekçilerle emperyalist sistem arasında sınıfsal bir sorun olarak tanımlıyor ve “federasyon, konfederasyon, iki devletlilik, ilhak gibi konularda tartışmaya bile” girmeyeceklerini, bunların hepsinin burjuva emperyalist çözüm olduğunu söylüyor. Türk Ajansı Kıbrıs muhabirine yaptığı açıklamada adayların maddi kaynakları arasındaki eşitsizliklere de değinen Zorba, KSP’nin kampanyasında teknolojiden ve sosyal medyadan yararlanacaklarını belirtti ve “Eğer gençler kendi geleceğine sahip çıkmazsa, modern teknolojiyi sonuna kadar yakalayıp doğrudan demokrasi sistemini hayata geçirmezlerse daha çok ağlayacağız ve göç yaşayacağız” dedi.
Yeni Kıbrıs Partisi aday göstermiyor
Programında “sınırsız, silahsız, garantörsüz birleşik bir sosyalist Kıbrıs için mücadele” ettiğini açıklayan Yeni Kıbrıs Partisi ise bu seçimde aday göstermiyor. YKP’nin seçim tutumunun dayanağını oluşturan 30 Temmuz 2025 tarihli PM kararında açık veya örtük olarak iki devletliliği savunduğu ileri sürülen UBP ve CTP adaylarına oy verilmemesi isteniyor. Aday adı belirtilmeksizin, YKP’nin kararda dile getirilen “ilkeler çerçevesinde hareket edenlere ” yardımcı olacağı, işbirliği yapacağı ve destek sunacağı açıklanıyor.
YKP Parti Meclisinin seçimler üzerine kararı
Yeni Kıbrıs Partisi Parti Meclisi, 30 Temmuz 2025 tarihinde, “Seçimlerde Tavır Ne Olmalı?” gündemiyle bir toplantı gerçekleştirmiştir. Toplantıda alınan karar aşağıdaki gibidir:
Gelmiş geçmiş tüm TC yönetimleri, İstirdat Projesi (geçmişte kaybedilmiş toprakların geriye alınması projesi) çerçevesinde yıllardır Kıbrıs’ın kuzeyini kuşatma altına almış ve bu projede öngörülen hedefe ulaşmak için tüm tedbirleri geliştirmiş, geliştirmeye de devam etmektedir.
Son 23 yıldır Türkiye’de siyasal iktidarı ele geçirmiş olan Tayyip Erdoğan ve AKP de, yeri geldiğinde takiye yapıp, yeri geldiğinde suçlama oyunu oynayıp, dönemine göre barışçıymış, dönemine göre şahin politika izliyormuş gibi davranarak, zamana oynayıp Kıbrıs’ı kendi iç ve dış çıkarları için koz olarak kullanmaya devam etmektedir. TC’nin mevcut iktidarı para ve baskıyla vesayet altına aldığı, kolonisi haline getirdiği Kıbrıs’ın kuzeyinde, hükümette kim olursa olsun dağıtılan vatandaşlıklarla, kamuya ait sektörlerin verimlilik iddiası ile özelleştirilmesi adı altında yeşil sermayeye peşkeş çekilmesiyle, mevcut statükoyu adanın kuzeyini Türkiye’nin bir vilayetine dönüştürecek şekilde kullanmaktadır. Bu politikalara direnenlere karşı Anayasa’nın geçici 10. Maddesi de kullanılarak, TC’nin direktifleri ile baskı ve zor politikaları hayata geçirilmektedir. Böylece yeni verilen vatandaşlıklarla ve dini cemaatler destekli sermayenin finansal gücüyle daha çok sayıda seçmen, işaret edilen oluşumlara oy vermeye yönlendirilirken, Türkiye siyasal iktidarının adanın kuzeyindeki Sünni-İslamcı hegemonyası pekiştirilmektedir.
Böylesi bir kuşatma altında kalan ülkenin kuzeyinde her şey, her alan çalışamaz hale gelmiştir.
1974 sonrası ama özellikle AKP’li yıllarda Kıbrıs’ın kuzeyinde belli aralıklarla sandıklar kurulmakta, özellikle son 23 yılda birçok kez yürütmenin vitrininde olanlar sıkça değiştirilmekte ama yönetim açısından daha az şey değişir olmaktadır. 2020 sonrasında ise artık sağın dahi önemli bir kesimi, ‘seçim değil atama’ ifadesini kullanmaktadır. AKP artık her türlü sandığın sonucuna müdahale eder konumdadır, UBP kurultayı bunun en bariz örneğidir. Siyasi partiler parti meclislerinde hükümetten çekilme kararı alır, Ankara ziyaretleri sonrası kararlar değişir; vekiller istifa eder, kendilerine aniden gelen vahiyleri takiben bu kararları da değişir; vekiller küser, elçilik, asker, MİT mensupları önünde TC elçiliği binalarının birinde fırça yemeye çağrılırlar, çıkışta vekillerin kararları yine değişir… Son olarak UBP içindeki muhalif vekilin ‘Erdoğan bize koş dedi’ şeklindeki itirafı, sandıktan hâlâ demokrasi çıkacağına inanmanın, ciddi bir hayal gücü istediğinin kanıtıdır.
Yıllar itibarı ile taşınan nüfus ile Kıbrıslıların azınlığa düşmesi ve iradelerinin yönetime yansımaması yanında tüm kamusal hizmetler de çökmüştür. Belli bir nüfus kapasitesine göre inşa edilen okullar, hastaneler, yollar, kullanım ve atık su tesisleri özetle altyapı, bu nüfusu taşıyamaz hale gelmiştir.
1976 Kıbrıs Türk Federe Devleti genel seçimlerinde kayıtlı seçmen 75 bin 781 idi, oysa dışa göç olmaksızın Kıbrıs’ın doğal nüfus artışı dikkate alınarak hesaplandığında, kayıtlı seçmen sayısının yaklaşık 95 bin olması gerekiyordu. 2024 Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Kıbrıs Cumhuriyeti 103 bin 269 Kıbrıslı Türk’ün, Avrupa seçimlerinin özel seçim listesine dâhil edildiğini açıklamıştı. Oysa Haziran 2025’te Kıbrıs’ın kuzeyindeki Yüksek Mahkeme Başkanı son verilere göre 215 bin 611 seçmen olduğunu duyurdu. Bu sayılar tek başına durumu açıklamaya yeterlidir. Bu nedenle seçmen sayılarına bakarak, Kıbrıslıların geleceği açısından anlam ifade edecek bu seçimlere referandum anlamı yüklemek de imkânsızdır.
Unutanlar için hatırlatalım kktc vatandaşlığı almak isteyen Türkiye vatandaşlarının TC elçiliğinin ve TC devletinin güvenlik soruşturmalarından geçmeleri şarttır. Yani her başvuran TC vatandaşı KKTC vatandaşı olamaz!
***
Kurulduğu 1989 yılından beri her seçimi kendi koşulları içerisinde değerlendiren YKP, Kıbrıslı Türk solunun, demokratların, barış talebi olanların örgütlenme kapasitesi, halkın beklentileri ve Kıbrıs sorununun acil çözümü için ortak bir mücadelenin oluşturulması gereğinden hareket eder.
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki savaşlara çok yakın olmamız, yükselen Siyasal İslam’ın yeni Osmanlıcı, ırkçı, yayılmacı siyasal faaliyetleri ve Sünni İslam kuralları dayatması ile yaşam tarzına müdahaleleri nedeniyle YKP, yeni ve daha zor bir döneme girilmiş olduğunun altını çizer ve bu çerçevede önümüzdeki seçim sürecini değerlendirerek, aşağıdaki hususların önemine vurgu yapar:
1. BM Genel Sekreteri Guterres’in de açıkladığı üzere, Kıbrıs’ta günümüze kadar varılan mutabakatlar da göstermektedir ki masada yalnızca federasyon vardır, çözüm talep edilecekse, tek seçenek budur. Bu nedenle YKP sol bir parti olarak, Kıbrıs sorununda kısa dönemde federal bir Kıbrıs, uzun dönemde sosyalist ortak yurt lehine bir çözümün önemine vurgu yapar. YKP, garantörlüğün kaldırılacağı; yeni bir iç güvenlik sisteminin kurulacağı; duvarlarla, tel örgülerle çevrilmiş değil, sadece kâğıt üzerinde idari bir sınırı olan; iki bölgeli, etnik ayrımları derinleştirmeyen anlayışı, yurttaşlık temelli demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ön plana çıkaran; sayısal değil siyasal eşitlik temelinde iki toplumlu federal devlete giderken, Guterres Belgesi temelinde bir çerçeve antlaşmasının imzalanmasının çözüm sürecine yapacağı katkının altını çizer. Nihai bir çözüme ulaşıncaya kadar mutabakata varılacak ara antlaşmalarla, Kıbrıslıların yaşamını kolaylaştırıcı yeni geçiş noktaları, asker çekilmesi, ortak araç sigortası gibi güven artırıcı önlemlerin hayata geçirilmesi için de mücadelenin önemine vurgu yapar. Maraş’ın yasal sahiplerine iadesi, Maronitlerin köylerine dönmesi de çözüm sürecini hızlandıracak güven artırıcı önlemlerdir.
2. 1949 Cenevre Konvansiyonu’nun 49. maddesine aykırı bir biçimde 1975’ten beri adaya taşınan nüfusla değiştirilmekte olan demografik yapı ve tapu kayıtlarının yanı sıra, YKP, nüfus ve insan envanteri üzerine açıklama yapılmasını talep eder. YKP, uluslararası gözlemciler nezdinde nüfus sayımı talebini bir kez daha dile getirir. YKP, nüfus taşınması ve sonrasında vatandaşlık verilmesi ile demografik yapının geri dönülemeyecek şekilde değiştirilmesine hizmet eden TC’nin toplum mühendisliğine karşı mücadele edilmesini öncelikle hedefleri arasında görür.
3. YKP, kuruluşundan hemen sonraki dönemde seçime katılarak tavrını ortaya koymuş, “talimatla yönetilmeye hayır”, “bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” temel ilkesi ile adaylar göstermiştir. Daha sonraki süreçte ise TC’nin asker/sivil kurumlarının her şeye müdahalesiyle ağırlaşan koşullar içinde, halkı, tepkilerini ortaya koyması için sandığa gitmemeye, seçimleri boykot etmeye çağırmıştır. Böylesi süreçlerde YKP, demografik yapının değiştirilmemesi, demokratikleşme ve sivilleşme için Anayasa’nın geçici 10. Maddesi’nin yürürlükten kaldırılması gibi taleplerini de sürekli olarak gündeme taşımıştır. YKP, seçimlerde aday göstererek taraf olsun ya da seçimleri boykot etsin, her iki halde de seçim süreçlerini, rejimin deşifre edildiği bir araç olarak kullanmıştır. Bugün yeni bir aşama içindeyiz. YKP, ortak yurdumuza barışın gelmesi ve etnik değil, Kıbrıs yurttaşlığı kimliği ile hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, demokratik laik bir yaşam için birlikte mücadele etmenin zorunlu olduğu bu sürecin gerçekleri ile hareket edilmesi gerektiğinin altını çizer.
4. Bir Afrika Atasözü der ki; “Aslan, ceylan, sırtlan, zebra birlikte kaçıyorsa, orman yanıyor demektir!” Artık net olarak herkesin de gördüğü gibi Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığının devamı tehlike altındadır ve bu süreç, Türkiye’nin, adanın kuzeyinde İslamcı bir rejimi yerleştirmekle ilgili müdahaleleriyle birlikte yol almaktadır.
5. YKP, Kıbrıs’ta çözüme ancak ve ancak tüm Kıbrıslıların kolektif mücadele ve dayanışması ile ulaşılabileceğine vurgu yapar. YKP, halkın katılmadığı, sahip çıkmadığı ve şeffaf bir biçimde bilgilendirilmediği bir çözüm sürecinde hem çözümün hem de barışın kalıcılığına inanmaz. Çözüm sürecinin gücünü ve yetkisini halktan almasına, toplum liderlerinin de halkla birlikte çözüme hazırlanması gerektiğine inanır.
6. Türkiye’deki siyasal İslam’ın son yıllarda adanın kuzeyinde yaşamın pek çok alanında artan müdahalelerine ve Ortadoğu’daki savaşlara bağlı olarak da YKP, Kıbrıslıların, Türkiye ve Yunanistan halklarıyla daha fazla dayanışması gerektiğine vurgu yapar.
7. Erdoğan ve AKP kurmayları ile yerli işbirlikçilerinin federasyondan vazgeçip öne sürdüğü adanın kalıcı bölünmesine yol açacak “iki devletli çözüm” alternatifi hiçbir şekilde BM’nin gündeminde değildir. Ankara’nın da talimatıyla önerilen iki devletliliği açık veya örtük savunan adaylar adanın taksiminden ve, Türkiye’ye bağlanma gayretleri bizleri, ülkemizi ve bölgemizi geriye dönüşü olmayan tehlikelere sürükleyecek riskler yaratmaktan başka bir amaca hizmet etmezler ve bu nedenle de YKP, halkı bu adaylara oy vermemeye çağırır.
YKP, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde yukarıdaki ilkeleri ve tespitleri çerçevesinde, İslamcı faşist Türkiye iktidarına ve yerli işbirlikçilerine karşı herkesi taraf olmaya çağırır.
YKP, yukardaki ilkeler çerçevesinde hareket edenlere yardımcı olacak, onlarla işbirliği yapacak ve destekleyecektir.
YKP, içinden geçtiğimiz bu süreçte özellikle TC’nin istirdat, kolonileştirme ve Sünni İslamlaştırma politikalarına karşı tüm kesimlerin ortak mücadelesine ihtiyaç olunduğunun altını çizer.
YKP bunların gereklerinin yerine getirilmesi için tüm ilerici demokratlara çağrı yapar.