Siyaset bazen uzun bir koridor gibidir. Duvarlarında yılların gölgeleri, yerde aceleyle atılmış adımların izleri… Koridorda yüründükçe insanlar değişir; ama duvarlar hep yerinde kalır.
İşte CHP’nin 39. Kurultayı’nda ben yine o koridoru gördüm: Bir tarafı parlak ışıklarla aydınlatılmış bir sahne, diğer tarafı karanlıkta bırakılmış bir ülke.
Aydınlık tarafta sloganlar vardı:
“Değişim!” “Demokrasi!” “Özgürlük!”
Karanlık tarafta ise her kurultaydan sonra olduğu gibi yine aynı yüzler, aynı dışlanmışlık, aynı yok sayılma:
Engelliler, özellikle de kadın engelliler.
Görünmeyenlerle Dolu Bir Salon
Ben o salona baktığımda yalnızca delegeleri değil, görünmeyen insanları da gördüm.
Tekerlekli sandalyesi rampaya takılan bir kadının sabrını,
Görme engelli bir babanın oy pusulasını bulmak için verdiği mücadeleyi,
İşitme engelli bir kadının politik konuşmalar arasında kayboluşunu…
Engelli Kişilerin Hakları’na ilişkin BM Sözlemesi’nin (CRPD) 29. maddesi engellilerin siyasi yaşama eşit katılım hakkını vurgularken,
Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiyesi’ne ilişkin BM Sözlemesi’nin (CEDAW) 7. maddesi kadınların siyasi temsilini güvence altına alırken,
ülkenin en büyük muhalefet partisinin kongre salonunda bu normların ruhuna zıt bir sessizlik varddı.
Siyasetçiler kürsüde adalet anlatırken erişilebilirlik kavramını bile duymamış gibiydi.
Bu nasıl bir “değişim” ise, engellilerin gölgesi bile o sahneye düşmemişti.
Parti Meclisi listeleri: Kimin ismi yazılırken kimler silindi?
Liste açıklanınca herkes bir an susar. Bu suskunluk, siyasetin en çıplak hâlidir.
Çünkü bir liste, sadece kimi içine alacağını değil, aslında kimleri dışarıda bırakacağını da söyler.
Bu listenin dışarıda bıraktıkları:
• CRPD’nin eşitlik ilkesini savunan engelli aktivistler,
• CEDAW’ın kesişimsel ayrımcılık ilkesine uygun politikalar geliştiren kadınlar,
• Sokağın yükünü taşımış bakım emeğiyle boğuşan engelli kadınlar,
• Üniversitelerde engelli hakları çalışan genç akademisyenler,
• Yıllardır alanda mücadele eden örgütlü engelli toplulukları…
Bu isimler kağıda yazılmadı.
Oysa bu ülkenin adalet mücadelesi onların da omuzlarında yükseliyor.
Parti Meclisi listelerinde biz siyaset defterinin kenarına düşülmüş bir not gibiydik:
“Engelli kadınlar sonra düşünülür.”
Biz yıllar sonra değil, şimdi orada olmak istiyoruz.
Kapının dışında değil, masanın başında olmak istiyoruz.
Erişilemeyen siyaset demokrasi üretemez
Siyasi partiler erişilebilir değilse demokrasi lafta kalır.
Eğer bir salona tekerlekli sandalyeyle giremiyorsam,
bir konuşmayı işitme cihazimla bile duyamıyorsam,
bir ekran okuyucuyla parti belgelerini göremiyorsam,
oy kullanma süreci engelliler için bir labirente dönüşüyorsa,
orada bizler için siyaset değil, sadece bir dekor vardır.
CRPD’nin en temel ilkelerinden biri “makul düzenleme”dir.
Bu düzenleme bir lütuf veya iyilik değildir; hukuki zorunluluktur.
Ve siyaset bunu yapamadığında, aslında engelli yurttaşlarına şunu söyler:
“Sen benim için bir özne değil, bir seyircisin.”
Ben seyirci değilim.
Hiçbir engelli kadın seyirci değil.
Engelli kadınlar: İki kez değil, üç kez görmezden gelinenler
Engelli kadın olmak bir yaşam biçimi değil; bir mücadele biçimidir.
Biz yalnızca toplumun değil, devletin değil, bazen kendi evimizin değil, siyasetin bile görmediği kadınlarız.
CEDAW’ın 1. maddesi “ayrımcılık yasağını” vurgular.
CRPD’nin 6. maddesi, “engelli kadınlara yönelik çoklu ayrımcılığı” tarif eder.
Andolsun ki bu maddeler benim hayatımın birebir tanımıdır.
Biz engelli kadınlar:
• Eğitimde engelleniriz,
• İş hayatında görünmez kılınırız,
• Şiddetle yüz yüze bırakılırız,
• Erişilemeyen sokaklarda ve evlerde sıkışırız,
• Siyasette kapıdan içeri bile alınmayız.
Siyaset, engelli kadının bu ülkedeki mücadelesine kulak vermedikçe;
o siyasetin “eşitlik” kelimesi hep eksik kalacaktır.
CHP değişmezse, bu ülkenin kaderi nasıl değişecek?
Bir siyasi parti, temsil etmediği kesimlerin geleceği olamaz.
Parti vitrininde engelli kadın yoksa,
karar mekanizmalarında engelli kadın yoksa,
politik stratejilerde engelli kadın yoksa,
o partinin “sosyal”lik ve “demokrat”lık iddiası sadece güzel bir cümleden ibarettir.
Değişim, birbirine benzeyenlerin masasında değil,
benzemeyenlerin ellerinde yükselir.
Son söz: Biz o koridorları genişletmeye geliyoruz
Siyasetin dar koridorları engelli kadınlara göre inşa edilmedi.
Biz içeri girmeye çalıştıkça kapı daraldı, yol uzadı, duvarlar kalınlaştı.
Ama şimdi o koridorları genişletmeye geliyoruz.
Çünkü biz, engelli kadınlar:
Yalnızca hak talep etmiyoruz; hakkın kendi ifadesiyiz.
Yalnızca demokrasi istemiyoruz; demokrasinin eksik parçasıyız.
Yalnızca görünür olmak istemiyoruz; bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak istiyoruz.
CRPD’nin 6 ve 29. maddeleri, CEDAW’ın 7. maddesi…
Bunlar basit birer metin değil, bizim yaşamımızın hukuki manifestosudur.
Biz o manifestonun sözcüleriyiz.
Ve artık susmuyoruz.
Siyaset ya bizi görecek, ya da biz o siyaseti değiştireceğiz.
