MKM Müzisyeni Nurhak Kılagöz yazdı: Unutulmamalıdır ki toplumsallığı dağıtılmadan hiçbir toplum egemenlik altına alınamayacaktır
NURHAK KILAGÖZ
İnsanı ve toplumları yaşatan en önemli dayanak kuşkusuz ki özgürlük tutkusudur. Hiç tükenmeyen bir tutku… Bunun sürekliliği ise kültür ile bağları sayesindedir. Toplumun özgür kalması, kültürünü korumaktan geçer. Öte yandan bireyin özgürlüğü toplumun özgürlüğüyle çelişmemeli toplumsal kültüre zarar vermemelidir.
Uygarlık ve onun kurumlaşması olan devletin, uygarlığın zihniyeti iktidarın ve bunların karakteristik özelliklerinin incelenmesi, toplumsal şekillenişteki yanlış giden noktaları doğru çözümlemek ve yeni yaşamı inşa etmek açısından hayati önemdedir.
Devletçi uygarlığın doğuşuyla kültür üzerinde, toplum ile egemenler arasındaki mücadele kesintisiz bir biçimde günümüze kadar gelmiştir. Kapitalist modernitenin yaygınlaşmasıyla birlikte sermaye ve iktidar sahipleri kültürü hem tekellerine almışlar hem de üretimini, ifade biçimlerini ve içeriğini değiştirmişlerdir. Toplumsal kültürel üretim yöntemlerinin yerine, tekelleşmiş üretim yöntemleri geçerken, içeriğe bireycilik, tüketicilik ve belleksizlik hakim kılınmış, kültürün üretildiği alan ise medya dünyası ve iletişim araçları olmuştur.
Kürtlerin varlıklarını halen kültürel karakteriyle korumaları, tarihsel kültürün gücünden gelir. Bunda ısrar etmeleri, kültürel yaşamı esas almaları uygarlığı tercih etmemeleri basit bir gericilik ve ilkellikle izah edilemez. Yaşadıkları kültür bir kent, sınıf ve devlet kültürü değildir; kendi içinde otoriteye, sınıflaşmaya yer vermeyen ve bir arada yaşamayı esas alan, farklılıkları zenginlik gören bir kültürdür. Kürtlerin zapturapt altına alınamamaları bu kültürel demokrasiyle ve varlıklarını toplumsallaşmakta bulmalarıyla ilgilidir.
Bugün iktidar eliyle yapılan kültürel soykırımın esas hedefi, toplumsal hafızayı silip yok ederek “kendine” benzetmektir. Açlıkla terbiye ederek, işkenceden geçirerek, yargılayarak zindanlara atıp rehin alarak, bunun da yetmediği yerde yaşam hakkını alarak hedefine ulaşmaya çalışmaktadır. Asıl hedef; kadınların, toplumun dinamik gücü gençliğin, toplumun vicdanı olan aydınların, sanatçıların direnişini kırıp bu soykırıma karşı düşünce üreten, bunu topluma yayan, örgütleyen ve mücadele eden ya da bunları yapabilecek potansiyeli olan tüm kesimlerin tasfiyesidir.
Tüm bunlarla başta demokrasi kültüründen vazgeçmeyen Kürtler, Aleviler ve devrimci Türkiye halklarına yönelik ağır saldırılar gerçekleştirilmektedir. Onlarca kültür emekçisi işinden edilmiş, alternatif kültür kurumları yakılmış, kapatılmış, tarihsel toplumun tüm yaratımlarını bugüne aktaran en önemli yetenek olan dil ve dilin üretildiği enstitülere mühür vurulmuş, tiyatro sahneleri oyuncusuz, gazeteler yazarsız, orkestralar şefsiz, müzisyenler çalgısız, akademiler hocasız bırakılmıştır…
Her geçen gün özgürlük alanlarımızı sınırlayan bu zihniyet hepimize yaklaşıyor. Bu soykırımla mücadele etmenin tek yolu özgürlüklerimizi coğrafi sınırlarla çerçevelemeden tüm farklılıklarımızla geleceğimizi ve özgürlüğümüzü ortaklaştırmalıyız. Bu karanlık zihniyetin yakmaya çalıştığı Müjdat Gezen Kültür Merkezi, hocaları ve öğrencileri, kendi geleceğini Diyarbakır’da Dicle Fırat Kültür Merkezi’yle bir görmediği sürece ya da tam tersi bu yalnızlık hepimizi teslim alacaktır. Unutulmamalıdır ki toplumsallığı dağıtılmadan hiçbir toplum egemenlik altına alınamayacaktır