Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM) 5-6 Aralık tarihlerinde Diyarbakır’da toplandı. Toplantılarının bitiminin ardından KÖM tarafından bir açıklama yapıldı.
KÖM tarafından yapılan açıklamanın tam metni şöyle:
"Kadın Özgürlük Meclisi olarak 5-6 Aralık 2015 tarihlerinde Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da devam eden yeni savaş sürecini, kadınlara karşı saldırı biçimlerini ve bunlara karşı gelişen direnişin yeni araçlarını tartışmak üzere; günlerdir çatışmaların yaşandığı ve abluka altındaki Sur’un hemen yanı başında toplandık. Kadın Özgürlük Meclisi olarak öncelikle kuruluşunda benimsediğimiz kadın özgürlük perspektifiyle barışı toplumsallaştırma yöntemlerini derinleştirerek ve genişleterek sürdürülmesinin her zamankinden daha önemli olduğunu belirtiyoruz. Son dönemlerde çatışmaların artması ve direnenlerle dayanışmanın gerekliliği karşısında kuruluşumuzda benimsemiş olduğuğumuz perspektifin yükümlülüklerini yerine getirmek için daha fazla çaba göstermenin gerektiğine inanıyoruz.
Kadın Özgürlük Meclisi yeni savaş dönemi ve Türkiye’de gerçekleşen rejim değişikliği ile ilgili bir dizi saptama yapıyor ve örgütlenmemizi bu saptamalar ışığında hızlandıracağımızı beyan ediyoruz. Bu değerlendirmeler ve çözüm önerileri şunlardır.
Yeni dönemde öldürmeler, insan hakkı ihlalleri ve yargısız infazlar her ne kadar 1990’ları aratmayacak bir biçimde artmış olsa da, 1990’lardan farklı olarak bunlar göz göre göre ve yasallaştırılarak gerçekleşmekte, böylelikle evrensel hukuk ve hakikat ilkeleri alt üst edilmektedir.
Günümüz dünyasında devlet, erkek egemenliği ve sermaye kendini savaştan çıkar sağlayacak şekilde topyekün olarak yeniden düzenlenmiştir ve bu sebeple hak, emek ve kadın mücadelesi yürütenlerin de birlikte bir barış mücadelesi sürdürmesi hayati bir mesele haline gelmiştir.
Belirsizlik yaratmak, muhalefetin temsilini engellemek ve temsiliyeti tekeline almak iktidarın en temel yönetim ve korkutma siyasetlerinden biri haline gelmiştir.
Herkesi etkileyen ve aslında küresel olan sorunların milliyetçi bir bakışla ele alınması son dönemde yetersizlikleri ortaya çıkmış olan ulus devletin kendini yeniden güçlendirmesinin aracı haline gelmiştir.
Savaş yöntemi değişmiş, esnek ve özelleştirilmiş timlere dayalı, keyfiyetçi bir saldırganlık, savaşın dayandığı yöntem haline gelmiştir.
Yukarıda sözü geçen tüm değişiklikler kadınların hayatında kendini infaz, cinsel saldırı ve kadın katliamları ile göstermektedir. Ayrıca Kürdistan’da sürdürülen savaşla kadınlara yönelik şiddet de normalleştirilmekte ve önemsizleştirilmektedir. Kadına yönelik devlet şiddetinin ciddi boyutları karşısında ev içi erkek şiddeti gittikçe görünmez hale gelirken, bununla mücadele etmek ikincilleşmektedir.
Kadınların çözüm sürecine eşit, etkin ve taleplerini örgütlü bir biçimde dahil edebilmesinin siyasetini üretmek için kurulan Kadın Özgürlük Meclisi, değişen şartları tespit etmiş, bütüncül bir kadın özgürlük perspektifinden vazgeçilmemesi ve bunu sürekli gündemde tutmanın gerekliliğini vurgulamıştır.
Barış vurgusundan hiç vazgeçmeden, kendi barış politikamızı yaygınlaştıracak, bekleyen, isteyen değil, inşa eden bir barış perspektifini coğrafyanın her yanına taşımanın gerekliliği tespit ediyoruz.
Kadın Özgürlük Meclisi olarak kadınlara yönelik topyekun saldırılara karşı ideolojik mücadelenin önemine vurgu yaparak, doğa, tarih ve kültürel varlıkların talanına karşı da bütüncül bir söylemin barışın toplumsallaşmasından bağımsız olamayacağına inanıyoruz.
Genelde Ortadoğu, özelde Rojava zemininde hayatına sahip çıkan, özneleşen, itiraz eden, boyun eğmeyen bir kadın mücadelesinin olduğu tespitiyle, bu mücadelenin ortaklaştırılmasının önemine dikkat çekiyoruz. Ulusal olana karşı, sınırları anlamsızlaştıran örgütlü bir kadın mücadalesi, demokratik bir araya gelişi önceleyen bir perspektif benimsiyoruz.
Batı’da kadın cinayetleriyle kendini gösteren, kadını eve aileye hapseden politikalarla; Kürdistan’da kadınlara yönelik yok etme ve öldürme politikaları arasında bağ kurmanın, kadınları bölen politikalara karşı bütüncül bir söz oluşturmanın gerekliliğine inanıyoruz.
Artan şiddet ve abluka politikalarına karşı il, ilçe ve mahallelerde hayatlarına sahip çıkmak ve yaşam alanlarını inşa etmek için halk tarafından geliştirilen özsavunma, iktidar ve medyanın büyük bir kesimi tarafından devlet şiddetini meşrulaştırmanın aracı olarak sunulmaktadır. Bunun önüne geçmek için bu meseleyi bölgesel bir sorun olmaktan çıkartarak, farklı biçimlerde hepimizin hayatlarını savunma gereksinimi üzerine tartışmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Özyönetimlerin inşa edildiği bir süreçte, savaş yerine demokratik yöntemlerin yeniden devreye girmesi için Dolmabahçe Mutabakatı’na dönülmesi ve tarafların eşit koşullarda müzakerelere başlanmasının geleceği yeniden kurmak açısından önemi bir kez daha hatırlatıyoruz.
Kadın Özgürlük Meclisi olarak gelişen yeni savaş döneminde direnişin de yükseldiğini görüyoruz. Bu kendini öncelikle Kürdistan’daki özyönetimlerde gösteriyor. Aynı şekilde Türkiye’nin batısında da hem ekolojik hareketler hem de diğer muhalif örgütlenmelerde kadınlar bir araya gelmekte, yaşamlarına sahip çıkmakta ve erkek, devlet ve sermayenin saldırılarına karşı kendilerini savunuyor. Ancak bunların birbirleri ile ilişkilendirilmeleri, direnişin gelişmesi ve süreklileşmesi önümüzde ciddi bir gereklilik olarak duruyor. Kadın Özgürlük Meclisi olarak önümüzdeki dönemde komisyonlarımız aracılığıyla bu görevi üstlenirken tüm kadınları, yaşamlarımıza sahip çıkmak için her zeminde birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz ."