Kadıköy Barış Bloku düzenlediği basın toplantısıyla, Savaşa Karşı Kadıköy’den 100.000 imza kampanyasına start verdi. Sanatçı, yazar, aydınlardan oluşan ilk imzacıları bulunan kampanyanın detaylarını sosyolog Neşe Özgen, Yönetmen Özcan Alper ve Tiyatro sanatçısı Orhan Alkaya anlattı. Basın metnini ise Sosyolog Neşe özgen okudu.
BASINA VE KAMUOYUNA
Türkiye’nin her yerinden ölüm haberleri geliyor. Son 20 gündür onlarca insanın ölümüyle sarsıldık. Yaralıların akıbetini bilmiyoruz bile. Bedenlerindeki izlerle savaşın faturasını hayatları boyunca ödemeye devam edecek onlar. Ve elbette savaşta kaybettiklerinin acısını ömür boyu içlerinde taşıyacak olan analar, babalar, eşler, çocuklar.
Tüm bu acıların arkasında yatan neden gayet açık değil mi? 7 Haziran seçimlerinden beklediği sonucu alamayan Saray ve çevresi, rejimi ve iç siyaset ortamını yeniden biçimlendirmek için harekete geçmiş durumda. “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün”, “Millet ya istikrarı seçecek ya kaosu dedik. Kaosu seçti” gibi tehditkar ve aslında bugün dayatılan çatışma ortamının işaret fişeği sayabileceğimiz kendi ifadeleriyle, Türkiye’de bir geçiş aşaması tarif edilmiş ve anayasal rejim askıya alınmıştır. Saray ve çevresine bırakılırsa bu geçişin ne yönde olacağı da belli olmuş durumdadır: Savaş ve kanla çizilen bu yol tek adam diktasına çıkmaktadır. Suruç’ta 32 insanımızın ölümüne, onlarcasının yaralanmasına neden olan katliam sonrası lojistik, ekonomik ve adeta ideolojik koalisyon ortağı Işid’e yönelik operasyon kisvesi altında, 2012 yılından beri bin bir zorlukla sürdürülen ve Dolmabahçe mutabakatı ile tüm Türkiye kamuoyuna deklare edilen çözüm süreci fiilen bitirerek savaşın düğmesine basılmıştır.
Bugüne kadar on binlerce insanını savaşta yitirmiş olan Türkiye’de barış her zaman önemli ve acil bir talepti. Bugün bu önem ve aciliyet farklı bir boyut daha kazanmıştır. Zira ülkeyi tek adam diktasına dayalı, otoriter bir rejime sürüklemeye çalışanlar bunu savaş üzerinden yapma gayreti içindeler. Her gün verilen çatışma, katliam ve ölüm haberlerinin yanında yer alan seçim anketi haberleri, 7 Haziran seçimleriyle düşürülen AKP hükümeti ve devlet güçlerinin halka açtıkları savaşın en net ispatıdır. Biz bu filmi defalarca izledik, senaryo aynı başrol oyuncuları değişiyor ama değişmeyen tek şey; “evlatlarımızı fedaya hazırız” diyenlerin evlatları sağ salim ve zenginlik içinde yaşarken, bizlerin sevdiklerini, evlatlarını, kardeşlerini, babalarını, yoldaşlarını savaşlarına feda ediyorlar. Vatan sağ olsun diye gençler sağ konmuyor. Dolayısıyla barış bugün hem insanların ölmemesi hem de ülkenin demokratik rejim sınırları içerisinde kalması anlamına gelmektedir. Savaş ve faşizm bugün için Türkiye’de nasıl iç içe geçtiyse, barış ve demokrasi de aynı şekilde iç içedir.
Üstelik meselemiz, mücadelemiz sadece Türkiye’nin savaş güçleriyle de değildir. Tecavüzcü, katliam çetesi IŞİD ve diğer radikal İslamcı örgütler, etkileri kendisinden uzun sürecek bir savaşın eşliğinde tüm Ortadoğu’yu bir kan gölüne çevirmişlerdir. Ortadoğu üzerindeki hakimiyet planları Türkiye içinde de savaş olarak tezahür etmektedir. Dolayısıyla içeride ve dışarıda radikal bir barış siyasetini de yükseltmek en elzem görevimizdir.
Barış demokrasidir; barış tüm savaşlarda ilk ve en çok ölen tüm ezilenlerin hayatta kalabilmeleridir. Barış bugün hepimiz için ekmek ve sudur.
İşte “Barış Bloku”da geçtiğimiz ay içerisinde bu anlayışla kuruldu. Savaş isteyen egemen güçler karşısında, barışı inşa etmek amacını taşıyoruz. Biliyoruz ki bu mücadele isteyen bir iş. Edeceğiz. Ama sonunda biz kazanacağız, çünkü barışın kaybedeni olmaz. Daha fazla yoksulluk, açlık, zorla yerinden edilme, tecavüz, faili malum cinayetler, insanla birlikte doğanın, yaşam alanlarımızın da katledilmesi demek olan savaş iklimine karşı, barışın gökkuşağını tüm renkleriyle birlikte yaratacağız.
Fakat sabırlı olmayacağız. Çünkü sabırlı olmak etiyle, tırnağıyla yaşama tutunan insanların ölümü anlamına geliyor. Bu kanıksanabilir mi? Elimizi çabuk tutmazsak, ne yazık ki evet! Yakın tarih, kaç kez ölümleri kanıksadığımızı göstermedi mi bize? Son birkaç on yıl, savaş davulları her çaldığında, barış dilinin kötürüm edildiğine, yitirdiklerimizin haber bültenlerinde rakamdan başka bir şey ifade etmediğini göstermedi mi bize? Bu nedenle sabırlı olmayacağız. Her günün, her saatin, her dakikanın önemi var. Elimizi çabuk tutmayı beceremezsek, savaşa karşı güçlü bir irade ortaya koyma yetisini gösteremezsek Türkiye’nin her yerinden gelen ölüm haberlerini normalleştirmelerine izin vermiş olacağız.
Asker, polis, gerilla, sivil, önemi yok. Hiçbirinin cenazesinin başında ağıtlar yakılsın istemiyoruz. Savaşa karşı barışı savunuyoruz. İstikbalini gelecek asker, polis ölümlerine bağlayıp, halkları birbirlerine düşman ederek, bu vahşet ve acı ortamını yaratan saray ve şürekâsına diyoruz ki, siz ve evlatlarınız saraylarda, yalılarda rahat yaşayın diye ölüme göndereceğimiz evladımız, sevdiğimiz, dostumuz, yoldaşımız yok bizim.
Bu sebeplerle Barış Bloku’nun Kadıköy ayağı olarak bir araya gelen bizler kolları sıvıyor, savaş davulları çalanlara inat, Savaşa Karşı Kadıköy’den 100.000 imza hedefiyle barışın toplumsallaşması için yola çıkıyoruz.
İlk imzacılar
Ali Çerkezoğlu, Aycan Yeter, Ayşenur Kolivar, Aysim Türkmen, Ayten Akbayram, Bahadır İnce, Baran Seyhan, Bennu Yıldırımlar, Beyza Üstün, Bülent Uluer, Burcu Erdoğan, Burhan Gümüş, Çağrı Saray, Cem Madra, Cihan Demirci, Didem İnslel, Eda Gecikmez, Edip Akbayram, Ekrem Sami Kızıltan, Emre Zeytinoglu, Eşber Yağmurdereli, Feyyaz Yaman, Filiz Kerestecioğlu, Fırat Tanış, Fulya Çetin, Gamze Olgun, H. İbrahim Çelimli, Hacı Orman, İdil Yener, İlkay Akkaya, İpek Özel, Kadriye Karbeyi, Kemal Gökhan Gürses, Levent Üzümcü, Leyla Alp, Lusin Dink, Marsis, Mehmet Celal Başlangıç, Melih Yılmazer, Meral Akçay, Mert Fırat, Murat İrtem, Murat Uyurkulak, Neşe Özgen, Nevin Ongur, Nurcan Gündoğan, Orhan Alkaya, Özcan Alper, Özcan Sapan, Özlem Koşar, Recep Batuk, Remziye Akçay, Rıdvan Akar, Rüzgar Aksoy, Salman Altundal, Şebnem Dönmez, Selçuk Fergökçe, Selin Altunkaynak, Sevim Belli, Seyfi Öngider, Sezai Sarıoğlu, Sırrı Özbek, Taner Güven, Taner Koçak, Vecdi Çıracıoğlu, Vedat Sakman, Vedat Yıldırım, Yasemin Göksu, Yunus Emre Bozdoğan, Yurdaer Okur, Zeycan Alkış