İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri, İstanbul Valiliğinin barış etkinliklerini yasaklamasına karşı bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
SiyasiHaber
İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri Eğitim-Sen Beyoğlu binasında bir araya gelerek İstanbul Valiliğinin barış etkinliklerini yasaklamasına tepki gösterdi.
Yasaklarla acıların üstünün örtülemeyeceğine dikkat çekilerek, “Barış, özgürlük ve insanca yaşam isteyen halkın sesi kısılamaz!” denildi.
Açıklama KESK Dönem Sözcüsü Mesut Mike tarafından okundu.
Açıklamada, "Cumhuriyet tarihi boyunca görülmedik bir huzursuzluk hali yediden yetmişe halkın genel tablosu. Özgürlüklerini kullanamayan ve örgütsüz kalmış emekçilerin işsizlik ve borç bunalımlarının intiharla sonuçlandığı haberleri gazete sayfalarından eksik olmuyor. Halkın ahvali böyleyken kaynaklar iktidar ve yandaş çevrelerine, en çok da savaş giderlerine harcanıyor. Halkın itirazları yok sayılarak ‘çılgınlıklarda’ ısrar ediliyor. Tek parti yönetimi geçen kısa zaman içinde halkın açıklarını büyütmüş, dış politikalardaki hatalar ve saldırgan siyaset kayıplarımızı arttırmıştır. Kaynaklar tüketilmekte, özgürlükler çiğnenmekte, barış hakkımız ve geleceğimiz köreltilmektedir. Bu hak, hukuk, kural tanımazlık son bulmalıdır. Halkımızın acılarını, kayıplarını büyüten, birikimlerimizden ve geleceğimizden çalan savaş siyaseti son bulmalı, askerler ülkeye dönmelidir. Mülteciler için evrensel insanlık kuralları uygulanmalı, sınırlar açılmalıdır. Bizler İstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri olarak tüm halkımızı özgürlük ve barış mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz." ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın tam metni:
Yasaklara sessiz kalmayacağız!
Barış, özgürlük ve insanca yaşam isteyen halkın sesi kısılamaz!
Çetin günlerden geçiyoruz.
Kriz ekonomik, sosyal, siyasal boyutlarıyla bütün toplumu sarsıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca görülmedik bir huzursuzluk hali yediden yetmişe halkın genel tablosu. Özgürlüklerini kullanamayan ve örgütsüz kalmış emekçilerin işsizlik ve borç bunalımlarının intiharla sonuçlandığı haberleri gazete sayfalarından eksik olmuyor. Halkın ahvali böyleyken kaynaklar iktidar ve yandaş çevrelerine, en çok da savaş giderlerine harcanıyor. Halkın itirazları yok sayılarak “çılgınlıklarda” ısrar ediliyor.
Hukuk kuralları, kişi güvenliği, yargı bağımsızlığı epeydir gündemden kalktı. Evrensel normların yerini tek parti yönetiminin başı Erdoğan’ın kuralları, tercihleri almış durumda. Muhalefet eden siyasetçi, vatandaş cezaevini boyluyor, gerçeklerin peşindeki gazeteci azarlanıp, tehdit ediliyor. Bu baskı ortamında önce Rudaw muhabiri Rawin Sterk Edirne’de mültecileri takip ederken ardından ODA TV yazarları Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan geçmişte kullanılan yöntemlerin izinden yürünerek tutuklandı.
Ancak faşizm dönemlerinin uygulamaları olan “ne söylenmesi gerektiği” sivil topluma, kurumlara, vakıflara, Cumhurbaşkanlığı birimlerince dikte ediliyor.
Dış politikada izlenen yayılmacı siyaset nedeniyle bir tarafıyla ABD ve Rusya gibi emperyalist güçlerin elinde oyuncak muamelesi görüyor, diğer tarafıyla Suriye-Libya ekseninde sürdürülen savaş siyaseti her türlü kayıpları büyütüyor, Türkiye’yi halklar nezdinde tehlikeli bir ülke derekesine koyuyor.
Ülke yönetiminin başı Cumhurbaşkanı, Osmanlı dönemlerine atıf yaparak komşu coğrafyayı vatan toprağı ilan edebiliyor. Böylelikle sınırlar ötesindeki bir haksız savaşta ölenler ve kayıplarla şehitlik tepesini yükseltmeyi normal, olması gereken bir durum olarak bütün topluma dayatıyor. Bu izi takip eden İstanbul Valisi bugüne dek görülmemiş bir kararla TSK’nın yürüttüğü savaşı destekleyen açıklamalara izin verirken, savaşı onaylamayan ve barış talep eden etkinliklere yasak getirebiliyor. Putin görüşmesinde el pençe divan duranlar, içerde savaşa karşı sesleri susturmaya çalışıyor. Önce bu savaşı neden çıkardıklarının hesabını vermeliler. Yasak koyarak yenilgilerini gizleyemezler Yasak koyarak halkın yaşadığı acıların üstünü örtemezler.
Halkın büyük kesiminin sorduğu “ne işimiz var orada?” sorusu “teröre, düşmana teslim mi olalım?” laf kalabalığı ile boğulmak, meclisteki muhalefetin soruları kapalı oturumlarla duyulmaz hale getirilmek isteniyor. Ve yılları geride bırakan bu savaş halinin en somut sonuçlarından biri olan sığınmacılar şantaj ve tüccar siyasetiyle sefalete terk ediliyor. Ülke yönetimine egemen olan anlayış şimdiye kadar imzaladığımız tüm uluslararası anlaşmaları yok sayan bir ağır ihlal halini yansıtıyor.
Bu yönetim tarzı ve siyaset anlayışı kabul edilemez.
Tek parti yönetimi geçen kısa zaman içinde halkın açıklarını büyütmüş, dış politikalardaki hatalar ve saldırgan siyaset kayıplarımızı arttırmıştır. Kaynaklar tüketilmekte, özgürlükler çiğnenmekte, barış hakkımız ve geleceğimiz köreltilmektedir. Bu hak, hukuk, kural tanımazlık son bulmalıdır. Halkımızın acılarını, kayıplarını büyüten, birikimlerimizden ve geleceğimizden çalan savaş siyaseti son bulmalı, askerler ülkeye dönmelidir. Mülteciler için evrensel insanlık kuralları uygulanmalı, sınırlar açılmalıdır.
Bizler İstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri olarak tüm halkımızı özgürlük ve barış mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.
İSTANBUL EMEK BARIŞ VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ