Gazze Şeridi’nde hayatta kalmaya çalışan birçok kişi gibi, Halil el-Hakimi de Ocak ayında İsrail ve Hamas’ın uzun süredir beklenen ateşkesi kabul etmesiyle omuzlarından bir yük kalktığını hissetmişti. Beş çocuğuna sıkıca sarılarak ağladı. “Bombardıman, yıkım ve ölüm seslerinden uzak, derin bir uyku uyudum” dedi. 44 yaşında bir mühendis olan El-Hakimi, Aralık ayında bir gece Gazze Şehri’nin karanlık sokaklarında yiyecek ararken bir keskin nişancı tarafından vuruldu. Üç ay sonra sağ bacağı ampute edildi ve koltuk değnekleriyle Cebaliye’deki evine döndü. Ailesi enkazın ortasında hayatlarını yeniden kurmayı düşünmeye başlamıştı ki, bu rahatlama kısa sürdü. İsrail, iki ay sonra anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi, Mart ayı başında Filistin topraklarına tam bir abluka uyguladı ve iki hafta sonra tam saha bombardımana yeniden başladı.
Dokuz haftadır Gazze’ye bir kamyonluk yiyecek veya tıbbi malzeme dahi girmedi. İsrail güçleri şimdi Gazze topraklarının yaklaşık yüzde 70’ini askeri tampon bölge ya da sivillere yasak bölge olarak ilan etti. 2,3 milyon insanı giderek küçülen alanlara itti. Bu alanlar dahi artık “insani” olarak tanımlanmıyor. Mısır sınırındaki Refah, Gazze’nin dış dünyaya açılan can damarıydı, ancak şimdi tamamen İsrail’in kontrolü altında. Böylece Gazze Şeridi, İsrail topraklarıyla çevrili bir bölgeye dönüştü. Uluslararası arenada, Donald Trump onlarca yıllık bir tabuyu yıkarak Filistinlilerin bölgeden ayrılması gerektiğini salık verdi. 18 ay süren savaş süresince, İsrail Gazze’nin geleceği hakkında somut detaylar açıklamaktan kaçındı. Ancak Pazar gecesi geç saatlerde yapılan bir güvenlik kabinesi toplantısının ardından, İsrailli yetkililer İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin “Gazze’nin fethi ve Gazze halkının güvenlikleri için güneye taşınması” yönünde yeni bir saldırıya hazırlandıklarını açıkladı.
Filistinliler, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana ve onun onayıyla başlatılan yeni askeri operasyonun, benzeri görülmemiş ablukanın, Refah’ın ele geçirilmesinin ve İsrail’in “toprakları fethetme” ve orada “sürdürülebilir bir varlık” kurma açıklamalarının tek bir sonuca işaret ettiğini söylüyorlar: Gazze’den zorla çıkarılacaklar. Hakimi, “Eskiden saygı gören ve maddi olarak güvende biriydim… Savaş beni çocuklarımı beslemek için hırsızlık yapan birine dönüştürdü” derken ağlıyor. “Daha önce Gazze’den ayrılmayı hiç düşünmemiştim, ama şimdi Refah açık olsaydı, Gazze halkının çoğu ayrılırdı. Burada hayat yok.”
Gazze nüfusunun yaklaşık yüzde 70’i, Arapça’da Nakba, yani felaket olarak bilinen, İsrail’in kuruluşu sırasında 1948’de savaş nedeniyle yerinden edilen mültecilerin torunları. Dünya genelinde yaklaşık 5 milyon Filistinli, İsrail içindeki atalarının evlerine ve mülklerine dönme hakkını talep ediyor. Bunların neredeyse 1 milyonu, Lübnan ve Suriye gibi komşu ülkelerde yaşıyor ve bu ülkelerde vatandaşlık hakkı olmadan, geçici oturum sahibi olarak kabul ediliyorlar. İsrail, demografik etkilerinden duyduğu endişe nedeniyle Filistinlilerin geri dönüş hakkını reddediyor. Ancak geri dönüş, Filistin’de siyasi taleplerin temelini oluşturmaya devam ediyor. Hemen her Filistinli ailenin Nakba’ya dair travmatik anıları var. Geçen zaman içinde bu kuşaklar boyu süren travma Filistinlilerin bir diğer temel ideali olan sumud’u, yani toprakta kök salmayı ve oradan ayrılmayı reddetmeyi şekillendirdi.
“Bu kesinlikle ikinci bir Nakba,” diyor Batı Şeria merkezli bir Filistinli yetkili. “Gazze’nin harabelerinde kaç kişi kalabilir? Ulusal proje uğruna onlardan ne bekliyoruz? Ben kalırdım demek istiyorum, ama o çaresiz durumda değilim.” On yıllardır, uluslararası toplum İsrail-Filistin çatışmasının yalnızca iki devletli bir çözümle sona erebileceğinde ısrar etti. Ancak Trump, bu normu altüst ederek Şubat ayında yaptığı ateşkes anlaşmasıyla, Gazze’nin nüfusunun ayrılması ve şeridin “Orta Doğu’nun Rivierası” olarak yeniden inşa edilmesinin tek “uygulanabilir plan” olduğunu öne sürdü. Geniş çapta etnik temizlik planı olarak kınanan bu plan, Trump’ın başlangıçta daha fazla Filistinliyi kabul etmesi gerektiğini önerdiği Mısır ve Ürdün tarafından kesin bir şekilde reddedildi. Beyaz Saray, başkanın önerisinden bir miktar geri adım atmış olsa da, plan hâlâ masada. Reuters, ABD’li yetkililerin Sudan, Somali ve Somaliland hükümetleriyle Gazze mültecilerini yeniden yerleştirme konusunda ilk görüşmeleri yaptığını bildirdi.
İsrail de, “gönüllü ayrılışları” denetleyecek bir savunma bakanlığı ajansı kuruyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun bir sözcüsü geçen ay yaptığı açıklamada, şeridi terk etmek isteyen kişilerin “İsrail ve uluslararası hukukla uyumlu olarak ve Donald Trump’ın vizyonu doğrultusunda” bunu yapmalarına izin verileceğini söyledi. Yardım görevlileri Gazze’de birçok kişi için ayrılmanın gerçek bir seçenek olmayacağını söylüyorlar. İsmini vermek istemeyen bir başka yardım çalışanı “Hiçbir şey kalmadı; yakın zamanda Han Yunus’taydım ve orada Hamas’a dair hiçbir iz yoktu, ama sürekli bombardıman vardı. İnsanlar zaten kırılmış durumda; ayrılmalarına izin verilmedi. Şimdi neredeyse herkes ayrılmak isterdi” dedi.
İsrail’in 1.200 kişinin öldüğü ve 250 kişinin rehin alındığı Hamas saldırısıyla başlayan Gazze’ye yönelik saldırısında, altyapının yaklaşık yüzde 70’i zarar gördü ve su, sanitasyon ve tıbbi sistemler yok edildi. Biden yönetiminin uyguladığı sınırlı kısıtlamalara bile kulak asmayan İsrail, kara ve hava operasyonlarını yoğunlaştırdı. İsrail, yeni önlemlerin Hamas’ı yenmek ve kalan rehineleri geri getirmek için gerekli olduğunu söylüyor. İsrail tarafından belirlenen “insani bölgeler” sessizce rafa kaldırıldı; bunlar arasında 2024 yılı boyunca 1 milyondan fazla kişinin sığındığı güney kıyısındaki el-Mawasi de var. Büyük bir insani yardım kuruluşu yetkilisi “Refah, yeni Mawasi olarak belirlenecek ve Refah’tan insanlar ayrılmaya teşvik edilecek… Oyun planı çok açık” diyor.
Ordunun yeni toprak ele geçirmeleriyle birlikte, savaşın başlangıcında yedek görev için çağrılan eski bir İsrail askeri istihbarat subayı, ateşkesin çökmesinden bu yana Gazze’deki hava saldırılarında hedefleme protokolünün “daha kolay izin veren” bir hale geldiğini söyledi. Mart ayında Han Yunus’taki Nasser Hastanesi’nin bombalanmasını örnek gösterdi; bu saldırıda Hamas’ın üst düzey politbüro üyesi İsmail Barhoum ve yardımcısı öldürüldü. Saldırı, birkaç sağlık personelini de yaraladı. “Bir hastane içinde, siyasi bir yetkiliye yönelik böyle bir saldırı… Savaşın ilk birkaç ayında asla onaylanmazdı. Daha ciddi askeri hedefleri tükettiklerini düşünüyorum,” dedi. IDF, Barhoum’u “askeri karar alma sürecine aktif olarak katılan” ve Nasser’i üs olarak kullanan biri olarak tanımladı.
Gazze’deki Filistin Sivil Toplum Kuruluşları Ağı’nın direktörü Amjad Shawa “Elbette ne yaptıklarını biliyorlar bu abluka ile. Ne kadarını içeri alacaklarını, kalori hesabına kadar her şeyi hesaplıyorlar,” dedi. “Toplum mutfaklarında sadece pirinç kaldı ve o da gelecek hafta tükenecek. Bu 18 aylık cehennemin içinde şu an kriz en kötü noktasında.” İsrail Savunma Bakanlığı’na bağlı, işgal altındaki Filistin topraklarında sivil denetimden sorumlu COGAT biriminin temsilcileri, görüşme taleplerine yanıt bile vermiyor.
İsrail daha önce yardım dağıtımını doğrudan IDF aracılığıyla yapmayı denemişti. Ancak şu anda birlikler yalnızca Gazze’de değil, Batı Şeria, Lübnan ve Suriye’de de konuşlanmış durumda ve yedek askerlerin moralinin düşük olduğu bu dönemde böyle büyük bir operasyonun hem uygulanabilirliği hem de halk desteği oldukça düşük. Yardım ulaştırmak için özel güvenlik şirketlerinin kullanılması uzun süredir gündemde. Ateşkes döneminde Gazze’deki kontrol noktalarını yöneten ABD merkezli iki güvenlik şirketi – Safe Reach Solutions ve UG Solutions – son COGAT toplantılarında STK’larla birlikte yer aldı. Bu durum, bu yeni yönteme geçişin başladığını gösteriyor olabilir. Ancak yardım kuruluşları, sistemin ne zaman devreye gireceği ve bunun ne anlama geleceği konusunda hâlâ bilgi sahibi değil.
“Biz Gazze’deki son bağımsız aktörleriz, burada olan bitene tanıklık eden son uluslararası gözlemcileriz,” diyor, İsrail’in yardım kuruluşları için vize ve kayıt kurallarını sıkılaştırmasını eleştiren kıdemli bir yardım yetkilisi. “Eğer biz de gidersek, işte o zaman her şey biter: İsrail artık istediğini yapabilir.” Times of Israel gazetesi geçtiğimiz hafta, COGAT’ın büyük bir insani krizin önüne geçmek için önümüzdeki birkaç hafta içinde tekrar yardımların girişine izin verilmesi gerektiği yönünde bir değerlendirme yaptığını aktardı. Ancak yeni sistemin ne zaman devreye gireceğine dair net bir takvim hâlâ yok.
Bu arada, Gazze halkı için zaman daralıyor. Cebaliye’den mühendis El-Hakimi, “Hayatım boyunca asla ayrılmam diye düşünmüştüm ama artık burada bir ufuk yok, bir gelecek yok, hiçbir şey yok,” dedi. “Her gün, bir öncekinden daha kötü,” diyor. İsrail Ordusu sözcüsü Tümgeneral Effie Defrin, planlanan saldırının “Onları korumak için… Gazze Şeridi nüfusunun büyük kısmının taşınmasını” içereceğini söyledi. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da sosyal medyada paylaştığı bir videoda “Nüfus, kendi güvenliği için taşınacak” dedi ancak başka bir ayrıntı vermedi.
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise, işgal altındaki Batı Şeria’daki bir Yahudi yerleşim konferansında yaptığı konuşmada daha ileri giderek, çok sayıda Filistinlinin topraklarından tamamen sürüleceğini açıkça dile getirerek bunun “yakıp yıkma” (scorched earth) taktiğinin bir parçası olduğunu ifade etti. “Gazze tamamen yok edilecek. Siviller güneyde Hamas’ın ya da terörün olmadığı bir insani bölgeye gönderilecek ve oradan da kitlesel olarak üçüncü ülkelere göç etmeye başlayacaklar,” dedi.
The Guardian’ın ‘Burada hayat yok’: Filistinliler, İsrail’in Gazze’de kendi sonunu dayattığını söylüyor ve İsrailli bakan: Gazze tamamen yok edilecek haberlerinden derlenmiştir.