Kolombiya’nın başkenti Bogotá, Filistin mücadelesi ve dünya diplomasisi açısından tarihi bir konferansa ev sahipliği yaptı. İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşına uzun süredir sessiz kalan uluslararası toplum, bu suskunluğu ilk kez açık bir şekilde bozdu ve somut adımlar atmaya karar verdi.
Bogotá Konferansı’na dair Türkçe medyada öne çıkan haber, “Türkiye’nin İsrail karşıtı anlaşmaya destek vermediği iddiası gerçeği yansıtmıyor ” açıklaması. Haberi okuduğunuzda Türkiye’nin bildiriyi, bürokratik formaliteler nedeniyle, imzalamadığı görüyorsunuz. İsrail ile ciddi bir ticaret hacmi olan Türkiye’nin sürece katılması büyük önem taşıyor.
15-16 Temmuz 2025’te Kolombiya ve Güney Afrika öncülüğünde, Lahey Grubu çatısı altında düzenlenen konferansa Endonezya, Katar, Çin, Brezilya, İspanya ile birlikte otuz ülke katıldı. Açılış konuşmasında Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, “Cezasızlık devri sona erdi. Filistin halkının hayatı değersiz değildir, uluslararası hukuk tercih değildir” diyerek ülkeleri birlikte hareket etmeye ve tarihe geçmeye çağırdı.
Lahey Grubu, 31 Ocak 2025’te Hollanda’nın Lahey kentinde kurulmuştu. Belize, Bolivya, Kolombiya, Küba, Honduras, Malezya, Namibya, Senegal ve Güney Afrika’nın öncülüğünde oluşturulan grup, İsrail’i uluslararası hukuka uygun hareket etmeye zorlamak, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) kararlarını uygulatmak ve İsrail’e yönelik silah sevkiyatını engellemek gibi somut hedeflere sahip.
Filistin Dışişleri Bakanlığı bu girişimi şu sözlerle değerlendirmişti: “Sorumluluk, adaletin temel taşıdır ve Lahey Grubu, hukuka dayalı uluslararası düzenin temel ilkelerini korumak ve sürdürmek amacıyla Filistin’de hem sorumluluğu hem de adaleti sağlamayı taahhüt etmiştir.”
Bogota Konferansı’nda ise on iki ülke (Bolivya, Küba, Kolombiya, Endonezya, Irak, Libya, Malezya, Namibya, Nikaragua, Umman, Saint Vincent ve Grenadinler, Güney Afrika) altı maddelik bağlayıcı bir önlem paketini kabul etti:
- İsrail’e askeri malzeme ihracatını durdurmak.
- İsrail’e silah taşıyan gemilerin limanlardan geçişini engellemek.
- Kendi bayrağını taşıyan gemilerde İsrail’e yönelik silah sevkiyatını yasaklamak.
- Kamu sözleşmelerini gözden geçirerek, İsrail’in yasa dışı işgalini destekleyen anlaşmaları iptal etmek.
- Uluslararası suçların sorumlularının yargılanmasını sağlamak.
- Evrensel yargı yetkisini destekleyerek adaletin önünü açmak.
Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, bu kararların sembolik değil, uluslararası hukuka dayalı bağlayıcı adımlar olduğunu vurguladı: “Gazze’deki yıkım sıradan bir insani kriz değil; bu, uzun yıllardır uygulanan bir yok etme politikasının zirvesidir.”
Albanese, uluslararası toplumun artık İsrail’in “meşru müdafaa ” söyleminden uzaklaşması ve Filistin halkının bastırılan kendi kaderini tayin hakkını tanıması gerektiğini ifade etti. Lahey Grubu’nun kurduğu yapının uluslararası hukukta yeni bir ahlaki merkez haline gelebileceğini vurgulayarak, özellikle Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm devletleri bu sürece dahil olmaya çağırdı.
Güney Afrika Dışişleri Müsteşarı Zane Dangor ise alınan önlemlerin misilleme değil uluslararası insani hukuk talebi olduğunu söyledi.
ABD yönetimi ise konferansa sert tepki gösterdi. Lahey Grubu’nun İsrail’i izole etmeye çalıştığını öne süren Washington, “ABD’nin çıkarlarını, ordusunu ve müttefiklerini bu tür eylemlere karşı savunacağız ” açıklamasında bulundu. Ancak bu tehditler, konferansa katılan ülkelerin kararlılığını etkilemedi.
Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro konferansın kapanışında ülkesinin İsrail’e kömür ihracatını durdurduğunu açıkladı. “Kolombiya’nın kömürünün İsrail’in çocukları öldüren bombalarına dönüşmesine izin veremeyiz ” diyen Petro, silah ticaretini de tamamen keseceklerini ilan etti. Petro, The Guardian’da yayımlanan yazısında ise, “Şimdi harekete geçmezsek sadece Filistin halkına ihanet etmekle kalmayız, Netanyahu hükümetinin suç ortağı oluruz ” sözlerine yer verdi.
Bogota Konferansı tüm dünya ülkelerine 20 Eylül 2025’e kadar konferansta kabul edilen kararlara katılmaları çağrısı yaptı. Bu tarihi eşikte atılacak adımlar, hem Filistin meselesi hem de uluslararası hukukun itibarı açısından hayati önemde.
Bogotá’da atılan cesur adımlar, tarihteki bazı örnekleri akla getiriyor. 1973’te Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü (OAPEC) İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosu uygulayarak siyasi baskı kurmuştu. Yine 2001’de Güney Afrika’nın Durban kentinde toplanan BM Irkçılıkla Mücadele Konferansı, sömürgecilik, ırkçılık ve özellikle Filistin meselesi etrafında küresel bir vicdan çağrısı yapmıştı.
Bogotá Konferansı birçok açıdan 1955’teki Bandung Konferansı ’nı hatırlatıyor. Sömürgecilik ve emperyalizme karşı birleşen Asya ve Afrika ülkeleri Bağlantısızlar Hareketi’nin temellerini atarak uluslararası düzene ahlaki bir meydan okuma başlatmıştı. Küresel Güney’in temsilcileri somut siyasi ve hukuki yaptırımlar içeren bir eylem planı üzerinde uzlaştı.
Şimdi bu kararların gerçeğe dönüşmesi için harekete geçme zamanı. Filistin artık yalnız değil. İsrail için cezasızlık devri sona eriyor.