IŞİD vahşeti için birçok yorum yapılmakta. Kendini din ile maskelese de din ile bağdaşır yanının olmadığı belirtiliyor. Kapitalist hegemonya ve bölge devletleriyle ekonomik ve siyasi bağlantıları gündeme gelmektedir. Bununla birlikte, IŞİD’in zihniyet dünyası ve uygulamalarına bakıldığında, Arap kara faşizmi biçiminde isimlendirmek de yanlış olmayacaktır.
Kaba bir gözlemle dahi IŞİD’in, faşizmin tüm karakteristik özelliklerini taşıdığını görmek mümkündür. Her şeyden önce, korkaktır. Işıktan, renkten ve sesten korkmaktadır. Korkaklığını güç fetişizmi, vahşet ve yıkıcılığa tahvil etmektedir. Kapalı bir evrende, yüzeysel ve sığ bir anlam dünyasında, sakil ve sıradan argümanlarla yaşamaktadır. Yüzeysellik ve sıradanlığını toplum dışına düşmüş, lümpen, yoksul ve cahil unsurların mağduriyet duygularını sömürerek, cazibeli kılmaktadır.
Öfke, kin ve nefret dışında bir vaadi yoktur. Umutsuzdur. Anlam, empati ve vicdan yoksuludur. Maneviyatsızdır. Güzel olan her şeye, tarihe, kültüre, bilgiye ve toplumsal çeşitliliğe düşmandır. Eril zihniyetin en koyu, en yoz ve çirkef halidir. Yani kaba güce tapınan, tapındığı kabalığı “erkeklik” sanan erkektir. Bunu, özellikle kadın bedeni üzerinde çok çirkin ve ahlaksız bir şekilde, şiddetle yansıtmaktadır.
Yitirmiş olduğu maneviyatı, yaşama sevinci ve cesareti, kan, ceset ve içindeki kötülükle, bu kötülükten duyduğu hazla telafiye yönelmektedir. Faşizm, bir anlamda, yaşam hakikati karşısında acze düşenlerin, başkalarını acze düşürerek ve bu azgın yakarışlarıyla tatmine yönelen psikopatik bir ruh halidir de. Kendinden daha zayıfı, kendisinden korkanı görmektir, esas gıdası.
Ellerine düşen savunmasız kadınların feryatlarıyla, vahşetlerinden kaçıp yollara düşen, açlık ve susuzluktan ölen insan manzaralarıyla, gırtlaklarına bıçakla çöktüğü esirlerin çığlıklarıyla kendilerinden geçmektedirler. Öyle ki teknolojik imkânlar 21. yüzyıl faşizmini bir tür ölüm pornosuna dönüşmüştür. Onun için gözden ırak toplama kamplarına ve gaz odalarına ihtiyaç yoktur.
Hitler faşizmi, kapitalist modernitenin pozitivist zihniyetinin kusmuğuydu. Arap kara faşizmi ise kapitalist modernite karşısında yenilmiş, hegemon olma iddiasını yitirmiş Ortadoğu geleneksel iktidar yapılarının bu kusmuğa bulanmış versiyonudur. Hem kapitalist hegemonyanın bölgeye yerleşmek, parçalamak ve sömürmek için ihraç ettiği ırkçı, cinsiyetçi ve milliyetçi zihniyetin hem de bu hegemonya karşısında tutunamayıp geleceğe dair umutlarını yitirmiş iktidar geleneğinin ortak imalatıdır. Ana malzemesi ise Sünni İslam’ı resmi ideolojisi haline getiren Arap egemen sınıflarıdır.
Nasıl ki kapitalist hegemonya Hitler faşizmini 1917 Ekim Devrimi’nin etkisini kırmak, sahte özgürlük ve demokrasi havarisi kesilmek için kullandıysa, Arap kara faşizmini de Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde gelişen demokratik ulus inşasının evrensel bir nitelik kazanmasını önlemek için kullanmaktadır. Öncelikle kadını tarihsel-kültürel değerleri ve toplumsal çeşitliliği hedef alması, bundandır. Çünkü bunlar demokratik inşanın yapı taşlarıdır. ABD’nin, Barzani çizgisini kurtarma operasyonu da bununla bağlantılı olup, aynı eksende bir işlev görmektedir.
Kemal Pir, “Sesten korkan faşizm, direnişin şenlendirdiği hiçbir mekânda galebe çalmamış, çalamayacaktır” demişti. Kuşku yok ki zafer, önderlik ışığı ve tilili çekerek direnen ve direndiği kadar kültürel ve toplumsal çeşitliliği, 21. yüzyıl faşizmine karşı özgürlük ve demokratik direniş cephesinde birleştiren, “tarihi an”da yaşamsal kılan halkların ve kadınların olacaktır.
(Özgür Gündem – 24 Eylül 2014 – Diyadin Turhan / Antalya L Tipi Cezaevi)