Sendikalı olmanın en zor olduğu, sendikalı işçi sayısının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz. Ülke genelinde kayıtlı 16 milyon 865 bin işçinin sadece yüzde 15’i yani 2 milyon 525 bin işçi sendikalı. Peki ama neden?
Oysa sendika, çalışma barışı açısından kritik öneme sahip anayasal bir örgütlenme. İşçiyi koruduğu kadar işvereni de korur, dahası tüm toplumun sağlığının ve güvenliğinin de teminatıdır. (Kartalkaya yangını ile ilgili yazımda bunu anlatmıştım)
Öyleyse çalışanlar anayasal hakkını neden kullanmaz/kullanamaz?
Gelin birlikte mesela Antep’te bir tekstil fabrikasına gidelim. Diyelim ki bu fabrikada çalışan mavi ya da beyaz yakalı bir işçisiniz ve sendikalı olmak istiyorsunuz. Diğer fabrikalardaki arkadaşlarınız bir sendikaya üye oldu ve bir süredir daha iyi şartlarda çalışmaya başladılar. Gerçi bayağı uğraştılar hatta polisle bile karşı karşıya geldiler ama şimdi sizden daha iyi şartlarda çalışıyorlar. O yüzden sendikalı olmaya karar verdiniz. Ama kavgasız gürültüsüz olsun istiyorsunuz.
Tamam, hadi başlayalım:
Önce hangi sendika olacağına karar vermelisiniz çünkü Toplu İş Sözleşmesi(TİS) yapabilmeniz için sendikanızın ilk barajı geçmiş olması lazım. Bu sendika Türkiye genelinde kayıtlı 950 bin tekstil işçisinin 9500’ünü örgütlemiş mi? Yani bu işkolundaki yüzde 1 barajını aşmış mı?
Daha baştan bir ikisini elediniz bile.
Kalanlarıyla devam edelim…
Bu sendikaya işyerinizdeki arkadaşlarınız da güvenir mi? Çünkü TİS yapabilmeniz için ikinci barajı da aşmak gerek. Arkadaşlarınızın yarıdan fazlası bu sendikaya üye olmalı. Olmazsa daha ilk günden işten atılabilirsiniz. Tıpkı Cargill işçileri, Polonez işçileri ya da Lila Kağıt işçileri gibi…
Diyelim ki, sendikanız bu konuyu halletti ve işverenin haberi olmadan çalışanların yarıdan bir fazlası sendikalı oldu. Artık TİS için yetki alma hakkına kavuştunuz. Derin bir ‘OH’ çekmeden önce durun! Çünkü işvereniniz bu yetkiye itiraz etti bile. “Niye? Her şey tamam ve yasal, bakanlık da onayladı!” dediğinizi duyar gibiyim. Niyesi yok ama itiraz hakkı var!
Öyle, itiraza da hemen yanıt gelmez. Aylarca beklemek zorundasınız. Ayrıca bu sırada baskıya da maruz kalabilirsiniz. Patron ya da vekili “Sendikayı ne yapacaksın, aramıza başkasının girmesine ne gerek var. Ne istiyorsan söyle halledelim. Sendikadan istifa et” diyebilir. Bu teklif sadece size değil tüm arkadaşlarınıza da yapılmıştır zaten. İstifa eden olursa işveren şimdilik 3-5 kuruş verir ama sendikalı sayısı da düşer. Olmazsa performans yetersizliği, ahlak ve iyi niyet kurallarını suistimal gibi bahanelerle kapının önündesiniz. Tıpkı Flormar işçilerinin yaşadığı gibi…
Neyse ki, siz buna maruz kalmadınız ve hala işinizin başındasınız. Aylar sonra nedensiz itirazın da yanıtı geldi: İtiraz reddedildi, sendika yetkilidir. Oh nihayet! Artık TİS yapılabilir derken, hay allah, işyerinde sendikalı işçi kalmamış. Çünkü itiraza yanıt gelene kadar baskılara dayanamayan arkadaşlarınızın bazıları sendikadan istifa etmiş bazıları da işten atılmıştır. Şimdi onlar fabrika önünde direniyorlar. Tıpkı Farplas işçileri gibi…
Diyelim ki, işvereniniz itiraz etmedi ya da siz ve arkadaşlarınız baskılara boyun eğmediniz ve yetki işi tamam. Sıra geldi Toplu İş Sözleşmesi’ne. Sendikanız ve işvereniniz nihayet masaya oturdu. Ama görüşmeler bir türlü bitmek bilmiyor. İşveren ‘Nuh diyor peygamber demiyor’, taleplerinizin hiçbirini kabul etmiyor.
Sorun yok… Üretimden gelen gücünüzü kullanıp greve çıkabilirsiniz.
Hazırlıklar yapıldı, bilgilendirme yapıldı ve greve çıktınız. İşveren üretimin durmasına uzun süre dayanamaz nasıl olsa ve yeniden masaya oturup haklarınızı alabilirsiniz. Ama o da ne! Devletiniz ‘Milli Güvenlik Gerekçesiyle’ grevinizi yasakladı. “Ama benim işimin milli güvenlikle ne alakası var“ demeyin! Bekart, Schineider, Soda Kromsan, Çayırhan Termik Santrali işçilerinin de içinde olduğu 200 bin işçinin grevi son 20 yılda aynı gerekçeyle yasaklandı.
Hadi kötümser tabloyu dağıtalım…
Her şey yolunda gitti, ülke barajını da aştınız, işyeri barajını da. İşveren de itiraz etmedi, yetkiyi aldınız. İşten de atılmadınız. İşvereniniz muhteşem! Masada anlaştınız ya da greve çıktınız, yasak da gelmedi ve sonunda Toplu İş Sözleşmesi imzalandı.
Nihayet barajlar ve yasaklarla dolu maratonu aştınız, artık rahat bir nefes alabilirsiniz.
Ancak burada da sendikanızın niteliği gündeme geliyor. Eğer her aşamasında size danışılmadan Toplu İş Sözleşmesi imzalandıysa muhtemelen hayal kırıklığına uğrayacaksınız demektir. Sosyal haklarınız tırpanlanmış, iş kazalarına karşı önlemler yok sayılmış hatta yoksulluk sınırının altında maaşların olduğu bir sözleşmeyle karşı karşıya kalabilirsiniz. O nedenle ‘Nasıl Bir Sendika?’ sorusuna da yanıt vermelisiniz. Sendikanız gerçekten haklarınız için mücadele ediyor mu yoksa hani şu bahsettikleri sarı sendikalardan biri mi?
“Off çok yoruldum, ekmeğimi korumak kazanmak kadar zormuş” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bilin ki o ekmeği korumanın tek yolu örgütlenmek ve işçinin tek örgütü de sendikası. İster barajları aşmış ister aşmamış, bağımsız ya da bir konfederasyon içinde ama illa ki sendika. Onu nasıl şekillendireceğiniz ise sizin mücadelenize bağlı. Dahası, sendikalı olmayan ve her gün işsiz kalma korkusuyla mağazalarda, plazalarda, marketlerde açlık sınırında bir maaşla kölece çalışan milyonlarca güvencesiz işçiden bahsetmedim bile. Hele bir de motokuryeler var ki, onlar işçi bile sayılmıyorlar. Neyse, bunlar bir başka yazının konusu olsun.
Bu yazıyı da konunun muhataplarına seslenerek bitireyim. Sahi TÜSİAD hazır demokrasiden bahsetmeye başlamışken bu konuda da bir söz söyler mi acaba ya da iktidar hem sevdiği işverenler hem de kendi adına bir cevap verir mi: Neden sendikalar için barajlar var ve grevler neden yasaklanıyor?