“Devrim, reform, dev adım…”
Türk Ceza Kanunu’na “insanlığa karşı suç” tanımı konulduğunda da bu kavramlar sıkça kullanıldı. Bundan sonra Türkiye, insanlığa karşı işlenen suçları cezalandıracaktı…
Ne diyor ilgili TCK maddesinde:
“Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur…”
Hangi fiiller peki?
Öldürme, yaralama, işkence, eziyet, köleleştirme… Böyle devam ediyor.
Düzenlemenin en önemli fıkralarından biri de bu suçlarda zaman aşımının söz konusu olmaması…
Bunlar aklımızda bulunsun…
***
IŞİD’in Türkiye’de yaptığı eylemler ortada.
Sistematik biçimde kimi hedef aldığı, nasıl çalıştığı da biliniyor.
Suruç ve Ankara Gar katliamlarına bakmak yeterli.
IŞİD’in Türkiye hücresinin planları, hedefleri, açık biçimde tam da TCK’daki, “toplumun bir kesimine karşı siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle” eylem yapıldığını gösteriyor.
Ankara Gar Katliamı, iktidar bugün yokmuş gibi davransa da, farklı siyasi görüşlere sahip insanlar sahiplenmese de, cumhuriyet tarihinin en büyük terör eylemi.
IŞİD’li iki canlı bombanın binlerce kişi içerisinde kendilerini patlamasıyla gerçekleşen eylemin üzerinden yıllar geçti.
Hızla geçen yıllar, kırmızı bültenle aranan asli failler gösteriyor ki dosyada zaman aşımı riski de var.
Şimdiden 10 yılı geride bıraktık.
***
Cumhuriyet tarihinde ilk kez Ankara Başsavcılığı, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı dosyasında sanıklara “insanlığa karşı suç” suçlamasını yöneltti.
Bu nedenle yargının, derece mahkemelerinin yapacağı değerlendirme önemliydi.
Yerel mahkeme, bu suçtan beraat kararı verirken tam da Türkiye’ye özgü bir değerlendirme yaptı. Beraat kararını şöyle gerekçelendirdi:
“Yukarıda insanlığa karşı suçla ilgili olarak açıklanan uluslararası hukuk normları ve TCK hükümleri birlikte değerlendirildiğinde DEAŞ silahlı terör örgütünün radikal selefi görüşler doğrultusunda teokratik nitelikte bir devlet kurma amacında olduğu… Türkiye’deki laik, demokratik, Anayasal düzeni kabul etmeyerek cebir, şiddet ve terör yöntemleri kullanmak suretiyle Anayasal düzeni değiştirmeyi hedeflediği, bu kapsamda DEAŞ silahlı terör örgütünün temel hedefinin terör saldırılarıyla ülkemizde bir iç kargaşa ve savaş ortamı yaratarak, kaos ortamından yararlanarak, örgüt ideolojisi doğrultusunda bir düzen oluşturmak istediği…
toplumun değişik kesimlerinin devletle arasında kin nefret ve husumet oluşturacak terör saldırıları düzenleyerek sürekli bir çatışma ve kaos ortamı yaratarak ulaşmayı hedeflediği bu kapsamda örgütün tüm toplumu ve anayasal düzeni hedef alarak terör saldırıları gerçekleştirdiği… insanlığa karşı suçun yasal unsurlarının gerçekleşmediği anlaşılmış…”
***
Öyle ya bizde bir suç işleniyorsa devlete karşıdır, ölen onlarca insan, yaralanan yüzlerce insan ne ki… Onlara karşı yapılan eylem de insanlığa değil devlete karşı yapılmış sayılır!
Böyle değil elbette. Belki sadece bu niyet gösterilse de anlaşılabilirdi ama öyle değil…
Bu dosya, avukatların itirazı üzerine istinaf mahkemesine geldi.
En azından insanlığa karşı suç konusunda kapsamlı bir değerlendirme bekleniyordu.
Bir değerlendirme yapıldı, tarihe geçecek cinsten…
***
10 Ekim katliamında 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce insan yaralandı.
Yaşamını yitirenler ve yaralananlar adına istinaf başvurusu yapıldı.
Mağdur tam 767 kişinin başvurusu istinafa geldi.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’nin değerlendirmesi ise bu kadar uzun değil… Hatta bir cümle bile değil…
“Diğer gerçek kişi katılanların, insanlığa karşı suç bakımından suçun niteliği itibari ile suçtan doğrudan doğruya zarar görmediklerinden…”
Bu kadar.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez insanlığa karşı suçtan dava açılmış, Ankara’nın ortasında 103 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmış ama değerlendirme bu…
Üstelik bu değerlendirme nedeniyle dosya Yargıtay’a da gidemiyor. Sadece üst istinaf dairesine itiraz hakkı var.
***

10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, bu vahim tablo nedeniyle açıklama yaptı.
Şöyle denildi açıklamada:
“İnsanlığa karşı suça ilişkin istinaf talebimiz katliamdan bizzat zarar gören müvekkillerimiz açısından; “insanlığa karşı suç bakımından suçun niteliği itibari ile suçtan doğrudan doğruya zarar görmedikleri” gerekçesi ile reddedilmiştir.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, ülkenin ilk insanlığa karşı suç yargılamasında insanlığa karşı suçtan vermiş olduğu beraat kararı; insanlığa karşı suçtan düzenlenmiş iddianameyi görmezden gelen, 2018 yılında vermiş olduğu karardan birebir kopyalanarak oluşturulmuş, ayrıca bir gerekçe yazmaya zahmet etmeyen bir karar olarak ülke tarihinde yerini almıştı. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi de tarihteki aynı yere yerleşmiştir.
Katliamda yakınlarını yitiren, yaralanan, tanıklık eden yüzlerce müvekkilimizi IŞİD’in insanlığa karşı suç kapsamında gerçekleştirdiği bu katliamın mağduru olarak kabul etmemiştir. İnsanlığa karşı suç devlete karşı işlenmez. Pek çoğunda devletler dahil olur, dahil olmadığında zaten devletsizlik insanlığa karşı suçun koşullarını yaratır. Katliamdan doğrudan zarar görmek için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22.Ceza Dairesi hangi hukuka yaslanmaktadır?
Bu karar, yıllardır süren yargılama pratiğinin bir devamıdır. Katliamın bütün tablosunu aydınlatmayan, tüm sorumluları yargılama konusunda mevcut delilleri görmezden gelen yargı mekanizması şimdi de insanlığa karşı suça ilişkin mağdur sıfatını yok saymaktadır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında insanlığa karşı suç; sanıkların gerçekleştirdiği katliamın esasen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenine yönelik olduğu, 2015 Kasım seçimleri öncesinde ülkede kaos yaratmak istedikleri gibi açıklamalarla karşılanmış olup, katliama ilişkin siyasal iktidarın sorumluluğu bu şekilde örtbas edilmek istenmiştir. İstinaf kararında da bir açıklama olmamasına karşın aynı yaklaşımın geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
Bir kez daha belirtmek isteriz ki; katliamın 10. Yılına yaklaştığımız günlerde açıklanan bu karar,
Türkiye yargı mekanizmasının katliamın gerçek sorumlularını yargılamama ve IŞİD’e ilişkin insanlığa karşı suç işleyen bir örgüt diyememesinin somut vesikasıdır…”
***
Düşünün ki yargı katliamda ölen ve yaralananları insanlığa karşı suçun mağduru bile görmüyor. Mağdur devlet yargıya göre…
Zaman aşımı da bu kararla birlikte işlemeye başlıyor. Zira zaman aşımının olmaması sadece insanlığa karşı suçlar için geçerli…
***
Bu terör eylemlerinin failleri Suriye’de… Bulundukları yerler bile neredeyse nokta atışı belli.
Rejim değiştikten sonra bile bu suçluları bugüne kadar istemeyen iktidar, 10 Ekim katliamını zaten ağzına almaktan bile kaçınıyor.
Yargı da “insanlığa karşı suç” gibi ağır bir düzenleme için sadece yarım cümle edebiliyor.
O yarım cümle ile mağdurların mağdur sıfatını bile elinden alıyor.
Ne gerekiyor insanlığa karşı suç için, Hitler Almanyası mı?
İnsanlığa karşı suç buradan açık ve seçik görünüyor.
Mesele görünmemesi değil, gözlerin kapatılması…