Sanıldığının aksine, iktidarı girdiği yoldan çevirecek etkenler sıralansa ‘ekonomik durum’ ilk 5’e girmez. ‘Ekonomik durum’ derken boykotu kastetmiyorum. Ekonominin iyi durumda olduğunu da (elbette) söylemiyorum. İtiraz ettiğim, ‘daha da ileri gitmelerini engelleyen ekonomik durum’ argümanı. Bu yazıda, bu konunun bunca olan biten içinde (hâlâ) neden önemli olduğunu kısaca açıp, iktidarı girdiği yoldan çevirebilecek etkenler arasında gördüğüm ‘ilk 5’ etkeni belirtip kısaca tartışacağım.
Büyük yanılgı
Muhalif kamuoyunda mutlaka ve mutlaka kurtulmamız gereken ve kırılması çok zor görünen inanış şu: ‘Piyasa ekonomisi ile demokrasi el ele gider’. Zira bir kere bu görüş hakim olduğunda, düşünce zincirinin bir sonraki halkası şu oluyor: ‘İktidarlar otoriterleştikçe piyasalar tarafından cezalandırılırlar’. Yani piyasa ile demokrasi arasında otomatik bir ilişki varsayılır. Bu konunun detaylarını merak eden okuyucuya Can Cemgil ile Ömer Turan’ın derlediği ‘Kapitalizm ve Demokrasi’ kitabını önerebilirim.
Muhalif kesimler arasında bu yanlış görüşün, yani piyasa ile demokrasi arasında otomatik bir ilişki olduğu varsayımının hakim olmasının iki hayati sonucu var. İlki, bu yaklaşım muhalif saflarda sinizmi ve apolitikliği yeniden üretiyor. İkincisi, insanları güçsüzleştirerek, olası bir ekonomik krizi bir kurtarıcı olarak görmelerine yol açıyor. Popüler dilde bu yaklaşım ‘Boş tencere iktidarları götürür’ söyleminde ifadesini buluyor.
Bu hususu biraz daha açmakta yarar var. Bu otomatiklik varsayımı ya da ‘liberal kadercilik’ esasında 2023 seçimleri öncesindeki altılı masa ve onun dalga boyunda hareket eden iktisatçıların oluşturduğu ideolojik çerçevenin özünü oluşturuyordu. Bu görüşe göre, muhalefetin adayı kim olursa olsun ya da muhalefet iktidarı sıkıştırmakta ne düzeyde etkin olursa olsun, hukuk erozyona uğradığı durumda yatırımcı güveni azalacak ve bu durum, ekonomik zorlukların yaşanmasına neden olarak otoriter yönetimleri gittikleri yoldan dönmeye zorlayacaktı. Kitlelerin siyasete katılmasını kategorik olarak dışlayan ve siyaseti elitler arası bir mücadele olarak gören bir yaklaşım bu aynı zamanda.
Yani “Hukuk yatırımların güvencesidir” argümanının ardında, ülkenin otoriterizme kayması karşısında, o ülkedeki muhalefetin çaba göstermesini dahi gerektirmeyecek bir otomatik koruma mekanizması olduğu algısı hakim. Oysa acı bir şekilde gördük ki böyle bir şey yok.
Ekonomik durum, demokrasi, otoriterleşme
Bu uzun girişten sonra bugüne dönersek, ‘ekonomik durumun’ iktidarı girdiği yoldan çevirecek bir etki yaratma ihtimalini düşük görmemin nedeni, ekonomi yönetiminin kriz yönetme deneyiminin, olanaklarının ve araçlarının 2018’den bu yana gelişmesi. Bir başka ifadeyle kısa dönemde iktidarın elinde sermaye çıkışlarının etkilerini kontrol etmeyi sağlayacak araçlar mevcut. Ancak bu araçlarla yapılacak müdahalelerin, orta vadede ekonomik durgunluk ve enflasyonda yeni bir tur yükseliş gibi yeni sorunlara neden olma ihtimali var. Yani ekonomik sorunların giderek zorlaşması ihtimali yüksek. İktidar bloku açısından zorlaşan bu koşullar, ‘demokrasiye yönelmenin’ değil, otoriterliği artırmanın dinamiklerini tetikleyici nitelikte.
Bir adım daha geriye atıp buraya neden ve nasıl geldik sorusuna yanıtları düşündüğümüzde, arka planda ekonominin ya da daha net bir ifadeyle birikim modeli krizinin yarattığı sorunların yönetilmesinin etkisinin çok temel olduğunu ileri sürebiliriz. Hatta otoriterleşmeyi, iktidar bloku için mecburi istikamet haline getiren gelişmelerin başında bu var.
İktidarı durdurabilecek 5 etken
Ekonomik durum, iktidarı girdiği bu yoldan çevirmeyecekse ne çevirebilir? Ya da otoriter konsolidasyon girişimi nasıl durdurulabilir? Çeşitli açılardan bakılarak farklı listeler hazırlanabilir, benim sıralayabileceğim ‘ilk 5’ şöyle:
1. Toplumsal muhalefet:
İktidarı girdiği yoldan çevirebilecek temel dinamik toplumun buna yaptığı itirazdır. Bu olmazsa, başka herhangi bir şey olmaz. Öğrenci hareketinin canlanmasıyla tetiklenen ancak onunla sınırlı olmayan bu itiraz, bugünkü muhalif dinamiğin taşıyıcısı. Farkı toplumsal kesimlerin, örneğin geniş emekçi kitlelerin tutumu, sürecin nasıl gelişeceğini de belirleyecek.
2. İktidarla bütünleşmiş bir muhalefet görüntüsünün sonlanması:
Bir kere toplumsal muhalefet harekete geçince, bu, ilk olarak, muhalefet partilerini disipline eder. Aşağıdan gelen baskı muhalefet partilerini, kendi gündemlerini iktidarın gündeminden radikal bir şekilde ayrıştırmaya zorlar. Bu dinamiği somut olarak CHP’de görüyoruz. 2023 seçimleri sonrasında, özellikle de Şimşek programının uygulanmasına toplumsal meşruiyet sağlanması açısından bakıldığında, CHP iktidarla bütünleşmiş bir muhalefet görüntüsü çiziyordu. Toplumsal hareketin canlanması, bu görüntünün dağılmasına neden oldu. Ancak bu ayrışmanın ne kadar programatik olduğu şüpheli.
3. Muhalefetin siyasi koordinasyonu:
Otoriterleşme sürecini mümkün kılan muhalefetin bölünmesidir. Ancak toplumsal muhalefetin oluşturduğu baskı, muhalefet partileri arasında koordinasyon yapma zorunluluğunu gündeme getirebilir. İktidarın CHP içi çelişkilere oynayarak ana muhalefet partisini çökertme girişimi ilk aşamada geri püskürtülebilmiş gibi görünüyor. CHP içi bütünlük sağlandıktan sonra diğer önemli konu, CHP ile diğer muhalefet partilerinin koordinasyonu. Özgür Özel yönetimindeki CHP’nin DEM ile koordinasyonu önemsemesi, bu açıdan kritik bir önem taşıyor.
4. Uzun dönemli bir mücadele programı:
İktidarın ardı ardına gelen salvoları karşısında anlık tepkiler verebilmek çok önemli. Ancak bu gündem bombardımanı altında afallamak, neye itiraz edeceğini bilememek ve bir süre sonra toplumsal enerjinin azalması mümkün. Bu nedenle bir seferlik değil, orta ve uzun dönemli bir ekonomik ve siyasi programa dayanan bir mücadele, bunun söylem, araç ve kurumlarının yaratılması hayati önemde.
5. İktidar blokunun çatırdaması:
İktidarı girdiği yoldan döndürecek gelişmelerden biri de iktidar blokunun bileşenleri arasındaki güç dengesinin değişimi ya da beklenmedik gelişmeler nedeniyle blokun dağılmasıdır. Siyasi iktidar, çeşitli sermaye fraksiyonları ve bürokrasiden oluşan iktidar bloku içi dengeler, aşağıdan gelen baskılar nedeniyle değişebilir, çeşitli grup ya da fraksiyonlar iktidar blokundaki güç dengesinin değişmesine ya da yeni bir bileşimin oluşmasına çabalayabilirler.
Konu daha da açılabilir ancak burada keseyim. Kısacası, otoriterleşmenin sınırını çizecek olan muhalefettir. Diğer ülkelerden, yabancı sermayeden, piyasa güçlerinden medet uman, muhalefetin yanında değil karşısındadır.