Her müze soygunu maddi değeri olan eşyaları ele geçirip satmak için yapılmaz. Bazen siyasi ve ideolojik nedenlerle de müzelere soygunlar düzenlenir. Bazense hem siyasi sembolizm hem de maddi değer aynı anda anlam taşır.
Geçtiğimiz hafta Fransa’nın başkenti Paris’teki ünlü Louvre Müzesi’nde meydana gelen soygun, tüm dünyada büyük ses getirdi. Tarihi eser niteliğindeki mücevherleri çalan dört kişiyi arama çalışmaları sürerken ciddi bir güvenlik açığı ortaya çıktı. Çalınan eserler arasında 19. yüzyıl Fransız kraliçeleri Marie-Amélie ve Hortense’ye ait safir taç, kolye ve tek küpe; Napolyon Bonapart’ın ikinci eşi İmparatoriçe Marie-Louise’in zümrüt seti, bir relik broş ile İmparatoriçe Eugénie’ye ait taç ve fiyonk biçimli broş bulunuyor.[1]
Fakat Fransa’daki müze soygunları Louvre ile sınırlı kalmadı. Langres kentindeki Denis Diderot Aydınlanma Evi Müzesi de soyuldu. Soygunda 18. ve 19. yüzyıla ait yaklaşık 2 bin madeni para çalındı. Toplamda 1633 gümüş ve 319 altın paranın değeri yaklaşık 90 bin avro olarak tahmin ediliyor.[2]
Şu an için Fransa’daki soygunların maddi ya da siyasi arka plan analizini yapmak için elimizde herhangi bir veri yok. Büyük ihtimalle her iki olay da ‘adli vaka’ niteliğinde kalacaktır. Ancak yine de tarihin ‘farklı’ müze soygunlarına bakacak olursak karşımıza birtakım sıra dışı olaylar çıkıyor.
Bolívar’ın kılıcı
Latin Amerika ülkesi Kolombiya’da 1974 yılında gerçekleşen bir soygun, mevzunun ‘ideolojik’ yanını hiçbir ek açıklamaya gerek duymaksızın gözler önüne seriyor. Solcu şehir gerillası örgütü M-19[3], kuruluşunu bir müze soygunuyla duyurur. Tam adı Movimento 19 de Abril yani 19 Nisan Hareketiolan M-19, Latin Amerika’nın ünlü bağımsızlık kahramanı Simón Bolívar’a (1783-1830) ait kılıcı ve bir takım kişisel eşyaları kendine hedef seçer.
‘Türk’ lakaplı Alvaro Fayad komutasındaki gerillalar, tünel kazarak müze olarak kullanılan Simón Bolívar’ın başkent Bogota’daki evine (Quinta de Bolívar) girer. Hedefledikleri kılıcı ve kişisel eşyaları yanlarında götürmeden önce, ilham aldıkları devrimci önderlerine bir not bırakırlar: “Bolívar, kılıcın yeniden savaş meydanına geri dönüyor.”
Örgüt daha sonra Bolívar’ın eşyalarını Latin Amerika haritası üzerine koyarak otomatik silahlarla poz verir. Müze soygunuyla M-19, son derece açık bir şekilde, kılıcı Bolívar’ın mirasını çalanlardan halk adına ele geçirdiklerini göstermek ister.
Kılıç ve eşyaların tekrar Quinta de Bolívar’a gelmesi için aradan 17 yıl geçmesi gerekecektir. Üstelik bu eşyalar Kolombiya Devleti’nin güvenlik güçlerince değil, bizzat M-19’un inisiyatifiyle teslim edilir. Örgütün Kolombiya Devleti ile yürüttüğü barış müzakereleri çerçevesinde Bolívar’a ait eşyalar törenle sembolik olarak yerine koyulur. Ardından sıkı bir şekilde saklanır.

Milyoner İngiliz ailesinin IRA militanı kızı
Her ne kadar Kolombiya’daki gibi net bir eylemin eşi benzeri olmasa da, İrlanda’nın örgütsel müze soygunu geçmişi daha eskiye dayanıyor. Şehir gerillası İrlanda Cumhuriyet Ordusu -kısaca IRA– 1974 yılında büyük yankı uyandıran bir soygun düzenler. Hedefte, İrlanda’nın County Wicklow kenti yakınlarında Avrupa’nın çeşitli yerlerinden pek çok özel koleksiyona ev sahipliği yapan Russborough Evi vardır.
Soygunu yöneten ismi de ayrıca vurgulamak gerekir. Zengin bir İngiliz ailesinde dünyaya gelen Rose Dugdale, hayatın kendisine çizdiği yolu kendi inisiyatifine alarak IRA’ya katılır.
Eylem günü Dugdale, bu özel mülk galeriye 71 yıllık süngülü bir tüfekle giriş yapar. Karşısına çıkanları ‘kapitalist domuzlar’ ve ‘sömürücüler’ diye bağırarak merdivenden aşağı attıktan sonra Dugdale ve ekibi toplam 19 eseri ele geçirir. Seçtikleri tablolar, Kolombiya örneğindeki kadar sembolik değildir. Ancak resimlerin altında Goya, Rubens ve Gainsborough gibi dünyaca ünlü ressamların imzaları vardır. Hatta dünyada tek özel mülk sahipliği olan Vermeer tablosu da IRA’nın topladığı ‘ganimetlerdendir.’
Eylemin ardından sigorta şirketleri örgüte 100 bin sterlin teklif eder. Fakat IRA, 500 bin sterlin ve iki tutsağın serbest bırakılmasını ister. Anlaşma sağlanamaz. Bir hafta sonra devriye gezen iki polis memuru, Cork’ta kiralık bir çiftlik evine yalnız bir kadının taşındığı haberini duyunca eylemden şüphelenir. Düzenlenen baskında tablolar ele geçirilir, Dugdale ise tutuklanır. Dokuz yıl hapis cezasına çarptırılan Dugdale, ‘gururla ve dürüstçe suçlu’ olduğunu beyan eder.
Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Dugdale, ölmeden önce verdiği röportajların birinde hiçbir pişmanlık duymadığını bir kez daha yineledi.

Müze soygunları tarihine baktığımızda, öyle ya da böyle, siyasi ve devrimci eylemlerin sayısı bir elin parmağını zor geçiyor. Yine de bu nadir örnekler, asıl soygunun ne olduğuna dair bizi düşünmeye sürüklemeye yeter.
O sebeple bugünkü yazının sonuna gelirken, soyulan müzeler kadar soyan müzeleri de konuşma ihtiyacı hissedebiliriz. Tuğçe Yılmaz’ın geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı ve müze soygunlarını kolonyalizmle birlikte işlediği yazısına[4] da göz atmak tamamlayıcı olabilir.
Dipnotlar:
[1] https://bianet.org/haber/louvre-muzesindeki-buyuk-soygunu-gerceklestirenler-araniyor-312736
[2] https://www.evrensel.net/haber/579500/ucuz-yasam-vizesiz-giris-vatandaslarin-yurt-disi-favorileri-belli-oldu
[3] Örgüt hakkında detayları konuşmuştuk: https://bianet.org/yazi/silahtan-sandiga-kolombiya-da-m-19-un-barisi-305236
[4] https://bianet.org/yazi/louvredan-dahomeyye-muze-duvarlarinin-ardindaki-kolonyalizm-312741
