TUNCAY YILMAZ yazdı: “Türkiye Devrim mücadelesinin dev çınarı Kıvılcımlı’nın besleyici gölgesi, serpilip gelişmekte olduğumuz zeminin üzerindeki varlığını her daim sürdürecektir.”
TUNCAY YILMAZ
Türkiye devrimci hareketinden bir de Doktor Hikmet Kıvılcımlı geldi geçti. 50’si aktif devrimci mücadele içerisinde olmak üzere 69 yaşında hayata gözlerini yumarken arkasında 22 buçuk yıllık cezaevi direnişi, onlarca teorik-politik kitap, makale, dakikası partisiz, örgütsüz geçmeyen bir yaşam bıraktı.
Kıvılcımlı üzerine pek çok şey yazılıp çizilebilir elbet. Ben sadece Kıvılcımlı’nın ölüm yıldönümünde Sosyalist Yeniden Kuruluş paradigmasındaki izlerinden bahsetmek istiyorum.
SYKP’nin mayasına kendini katan geleneklerden birinin Kıvılcımlı ekolünden olduğu sır değil, siyaseti takip eden herkesçe biliniyor. Ancak Kıvılcımlı’nın Sosyalist Yeniden Kuruluş (SYK) paradigmasına yansımaları bu geleneğin taşıdıklarıyla sınırlı değil. Diğer kurucu bileşenlerin evrimlerinde de Kıvılcımlı’nın görüşlerinin izlerini görmek hiç de zor değil.
Kıvılcımlı’nın öncüllerinden devraldığı proletarya sosyalizminde ısrar perspektifi SYK tartışmalarından ana başlıklarından biriydi. 80’lerden sonra Türkiye politik ortamına giren ancak özellikle Sovyetler’in çöküşünden sonra oldukça etkili olmaya başlayan “işçi sınıfından kaçış” savrulmalarına karşı kapitalizmi aşma mücadelesinde emek-sermaye çelişkisinin başat rolünde ısrarda önemli cephaneliklerimizden biriydi Kıvılcımlı.
Türkiye sosyalist hareketinin tartışma gündemine ancak 80’lerden sonra girebilen (o da kadınların canhıraş mücadelesi sonucunda!) kadın kurtuluş mücadelesi perspektifinde de Kıvılcımlı’nın yaklaşımlarıyla bakışımlıdır SYK paradigması. Kıvılcımlı 1968 yılında kaleme alıp 1971’de son halini verdiği “Kadın Sosyal Sınıfımız” broşüründe meseleyi “kadın-erkek sınıflaşması” olarak koyar ve kadını proleterin de proleteri diye tanımlayarak bütün sosyal katmanlardan erkeklerin kadına karşı ittifakını, egemenliğini açıkça ortaya koyar.
Sosyalist Yeniden Kuruluş paradigmasında Kıvılcımlı’nın izlerini bulacağımız bir diğer önemli başlık ise Milliyetler meselesi. 1929 TKP davasından tutuklanıp 1933’e kadar cezaevinde kalan Kıvılcımlı bu süreci “bir kızıl profesör” olma yolunda kullanmış ve onlarca cilt çeviri ve eserle tamamlamıştı. Bu süreçte yazdığı eserlerden en önemlisi TKP Merkez Komitesi’ne tartışılması umuduyla yazıp ilettiği “Yol Etütleri”. 9 başlıktan oluşan bu değerlendirmenin başlıklarından biri de “İhtiyat Kuvvet, Milliyet: Şark” idi. Kıvılcımlı’nın ağırlıklı olarak Kürt-Kürdistan gerçekliğini irdelediği bu kitabında “Türk burjuvazisinin temsilcisi Kemalist diktatörlük” eliyle sürdürülen Ermeni ve Rum katliamlarını (soykırım kavramıyla olmasa da) dillendirir. Ama 1930’ların başında yazdığı şu tezlere kimi siyasi özneler tarafından hala ulaşılabilmiş değildir: “Kemalizmin bugünkü Kürdistan'da bir tek tezi var: asimilasyon ve imha siyaseti! Bu tez, tekmil Kürdistan'da ne kadar şiddetle tatbik edilirse, -varolan bir milletin canlılığı, 20. yüzyılda sessiz sedasız pek kolay mahvedilemeyeceğine göre- o kadar şiddetle tepkisini doğuracak: Kemalizmin teziyle doğru orantılı olarak Kürdistan halkını baştan başa saran bir anti-tez büyüyecektir. Bu anti -tez, Türk burjuvazisinin siyasi ve iktisadi baskı cephesine karşı, tekmil Kürdistan halkının müşterek mukadderatını temsil eden biricik Kürtlük cephesidir. Bu bakımdan Kemalizm, Almanya'da Bonapartizmin oynadığı rolü oynayacak. Kürdistan bir tarla ise, onun üstünden geçen Kemalist terör bir silindir olacak ve ekinleri evvela ezecek, fakat sonra toprağa yeni kökler saldırarak büsbütün kuvvetlendirecektir.”
Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunda kimi siyasi yapıların aldığı tutumları göz önünde bulundurunca Kıvılcımlı’nın neredeyse yüz yıl önce ve üstelik Kemalist istibdat altında yazdığı şu satırların kıymeti daha da artıyor: “Şu halde Kürdistan halkının kurtuluşu demek olan ayrı bir devlet teşkil etmeye kadar (…) Kürtlüğün kendi mukadderatına, siyasi bağımsızlık derecesinde kendisinin sahip olmak hakkı, yalnız Türkiye'deki Kürtlerin değil, Şark Balkanları üstünde parçalanmış olan bütün Kürtlüğün bir tek sosyal ve siyasi yapı halinde kurtuluşu demektir.”
Kıvılcımlı’nın Mustafa Kemal’i bir burjuva siyasetçisi olarak yerli yerine koyuşu, Kemalizmin şovenist, milliyetçi yanılsamalarından uzak kalmak için güvenli bir zemin yarattı SYK paradigmasına.
Kıvılcımlı’nın SYK paradigmasındaki izlerinden bir diğeri ise onun en önemli teorik çalışmalarından olan Tarih Tezi’ndeki “üretici güçler” kategorisidir. Sistemin, rejimin çözemediği tarihsel – komünal ilişkiler zincirinin (İslam, Alevlik, vs. gibi) sınıf mücadelesiyle ilişkilendirilmesinde SYK paradigmasının barındırdığı kapasite “insan / kolektif aksiyon” üretici gücünün doğru analizinden beslenir. Doğrudan emek-sermaye çelişkisi kapsamında değerlendirilemeyecek bu tarihsel dinamiklerin, egemenlerin yedek gücü olarak değil de işçi sınıfının iktidarı mücadelesinde ittifak gücü olmalarının yolunu işaret eder Kıvılcımlı bu perspektifiyle.
Bir sentezlenme çabası olan SYK paradigmasının Kıvılcımlı’dan aldıklarının (ve almadıklarının) yanı sıra, Paramaz’dan, Şefik Hüsnü’den, Mahir Çayan’dan, Deniz Gezmiş’ten, Hüseyin İnan’dan, İbrahim Kaypakkaya’dan, Öcalan’dan ve daha pek siyasal önderden aldıkları da var elbette. Kıvılcımlı’nın doğrusal bir devamı olma iddiasında değil SYK paradigması. Ancak Türkiye Devrim mücadelesinin dev çınarı Kıvılcımlı’nın besleyici gölgesi, serpilip gelişmekte olduğumuz zeminin üzerindeki varlığını her daim sürdürecektir.
Tuncay Yılmaz
11.10.2017