Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’nin yüzeyini kaplayarak endişeye neden olan müsilaja (Deniz Salyası) ilişkin “Müsilaj durup dururken ortaya çıkmadı. Ortaya çıkan müsilaj agregatın Marmara’nın özgün yapısıyla inatlaşarak yapılan uygulamalarla direkt ilişkisi var. Marmara Denizi’nin kirletilme tarihiyle de doğrudan bağlantılı” dedi.
Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi’nin (MAREM) Başkanı Hidrobiyolog Levent Artüz, 1+1’den Siren İdemen ve Anıl Olcan’a verdiği söyleşide, ‘Müsilaj nedir?’ sorusuna, “Bir tarifle anlatmak gerekirse; oklava şeklinde bir tavuk yumurtası düşünün, bilimsel ismi Proboscia alata olan plankton, kısa sürede anormal artış gösteriyor. Daha sonra patlıyor. Patlama derken bomba patlaması değil, çiçeklenme, tomurcuk patlaması. Ölüp kırılıyor. Kırılınca hücre içi sıvısı ortama yayılıyor. Tıpkı yumurtanın beyazını su dolu bir bardağa dökmek gibi… Müsilaj kökenlendiği canlıya bağlı olarak genelde üst su kütlelerinde oluşur. Denizin çalkalanmasıyla içinde hava kabarcıklarını hapsederse suyun yüzeyine çıkar. Askıda katı madde dediğimiz denizin içindeki partikülleri hapsederse ağırlaşıp çöker. Yani, içine katı maddeyi hapsederse batıyor, yoğunluğu azalırsa yüzüyor. İncelemelerimizden gördüğümüz kadarıyla, müsilaj esas olarak ara yüzey dediğimiz alanda birikmiş vaziyette. Dalgıçlar 5-10 metrelik derinliklerde gözlemleyebiliyor. Ama, büyük miktarlarda çökmüş müsilaj alt su kütlesinde, yani 50-100 metre derinliklerde de görülüyor” cevabını verdi.
Marmara Denizi’nde müsilajın ilk defa 2007’nin Eylül ayında görüldüğünü söyleyen Artüz, “Bu münferit bir olay değil, bir zincir, bir sonuç. Bundan sonra da böyle anomaliler göreceğiz. Marmara Denizi 1989 yılında öldü. Gördüğümüz, bir cesedin çürümesidir. Müsilajı kavrayabilmek için bu olgunun tarihine bakmalıyız.” diyen Artüz müsilajın ortaya çıkışını şöyle anlattı:
“Esas sorun Marmara’da kirlenmeden ötürü tür çeşitliliğinin azalması ve kirliliğe dayanabilen türlerin fert adetlerindeki patlamalar şeklindeki artıştır. Bugün müsilaj agregatı yapan bir fitoplankton oldu, ama başka bir şey de olabilirdi. Ortamı orda yaşayanlar bakımından boşalttığınızda veya yaşayan türleri seyrelttiğinizde, rekabet şartları da değişir. Yeni ortama dayanabilen canlı, en avantajlı duruma geçer ve büyük miktarlarda ürer, çoğalır. Yakın bir tarihte, Kadıköy sahilinde kırmızı algler karaya vurdu. O bölgede o kadar fazla kırmızı alg olmaması gerekir. Kırmızı alglerin etrafındaki türler azaldığı için, baskın hale gelmiş ve çoğalmışlardı. Bunun nedeni ne küresel ısınma ne de nitrat, fosfat gibi tuzların artışı. Tabii ki bunlar da etmendir, ama ikincildir. Sebep olarak nitelememiz yanlış olur. Tek ve gerçek sebep, tür çeşitliliğindeki azalışa bağlı olarak, mevcut türlerin fert adetlerindeki artıştır.
2007’deki müsilaj oluşumu da çok büyük boyutlardaydı. Adalar’dan Çanakkale Boğazı’na kadar bir alanda ciddi etki etmişti. 2007’de salyaya neden olan plankton farklı bir tür, ancak bugünkünün akrabasıydı. Bugün ortaya çıkan müsilajın hacminin tam olarak hesaplanabilmesi için biraz zaman geçmesi gerekli. Ama 2007’dekinden daha yaygın olduğu görülüyor. Ocak ayından bu yana çalışmalarımız devam ediyor. Müsilajın bıraktığı hasarla ilgili kesin sonuçlara tahminim ağustos ayı gibi varabiliriz.”
“Marmara Denizi’nin tüm su kolonunda müsilaj agregat mevcut”
“Deniz tabanına müsilajın etkisi oluyor mu?” sorusunu cevap veren Artüz, Marmara Denizi’nin tabanına ses dalgası yollayarak derinliği ölçtüğümüz cihazlarımız var. Ses dalgalarıyla derinliği ölçen aletler Marmara Denizi’nin büyük bir bölümünde derinliği 25 metre gösteriyor. Altınızdaki derinlik bin metre de olsa alet 25 metre gösteriyor! Çünkü çok büyük bir müsilaj yoğunlaşması var. Ses dalgaları çarpıp geri dönüyor. Tam derinliği ölçmenin imkânı yok. Bin metreyi aşkın derinliklerden, çukurlardan, su numuneleri alıyoruz. O derinliklerde de müsilaj var. An itibarıyla interface dediğimiz ara yüzeyde büyük bir birikim gözlense de, Marmara Denizi’nin tüm su kolonunda müsilaj agregat mevcut.” açıklamasını yaptı.
“Müsilaj agregat yapının yok olmasının tek bir yolu var”
Müsilaj agregat yapının yok olmasının tek bir yolu var. O da bakteriyolojik olarak parçalanması. Bakteriyolojik olarak parçalanması için gerekli suda çözünmüş oksijen de ortamda yeterli miktarda yok şu anda. 2007’de Marmara Denizi’nde çözünmüş oksijen seviyesi bugünküne nazaran daha fazlaydı. Buna rağmen, müsilaj yapı iki senede parçalandı. Şimdi oksijen çok daha az. Ne olacağını kestirmek güç. Bakteriyolojik parçalanma sonucu parçalanma ürünleri ve bu kütleyi parçalayacak bakteri biyokütlesinin de ne olacağı ve bu durumun olası kümülatif etkileri de meçhul. Net ölçüm yapabilmemiz için deniz ortamının durulması gerekiyor. Şu aşamada bakıp “vah vah” demek dışında yapacak bir şey yok.
“Müsilajı toplamanın imkânı yok”
“Bazı belediyeler müsilajı toplamak için gemilerle çalışma yapıyor. Baş edemediklerini, ama çalışmalara devam ettiklerini söylüyorlar. Gemilerin pervanelerinin suyu oksijenlendireceği ve müsilajı azaltacağı ileri sürülüyor. Bu mümkün mü?” sorusuna cevap veren Artüz, “Bildiğim kadarıyla Kocaeli Belediyesi bunu yapan. Müsilajı toplamanın imkânı yok. Suyu gazlarca zenginleştirmeye, “oksijenlendirmeye” gelince. Bir gazın suda çözünebilmesi için gerekli şartlar vardır. Çözünebilirlik su sıcaklığıyla ters orantılıdır. Su ne kadar soğuksa içinde o kadar çok gaz çözünür. Oksijen de bu gazlardan biri. Velev ki teorik olarak bu bölgelere oksijen enjekte ettiniz, o durumda bile oksijen ilk önce oksidasyonda kullanılacaktır. Yani, ortamdaki kirleticiler bu oksijeni kullanacak ve okside olacaktır. Yani, bu oksijeni bir anlamda müsilaj kullanacak. Bunlar basit kimya kuralları. Hem denizdeki fosfat ve nitrat dengesinin bozulduğunu hem de denize oksijen verileceğini söylüyorlar. Bu kadar büyük bir kütleye iki-üç pervaneyle nasıl müdahale edilebilir? Çınarcık çukuru 1272 metre. Deniz yüzeyini çalkalamaktan nasıl bir fayda gelir?” cevabını verdi.