Türkiye’de sağlık sisteminin son 20 yılda geçirdiği dönüşüm, hekimlik mesleğinin temel değerlerini ve toplumsal konumunu derinden etkiliyor. Bir yandan artan şiddet, güvencesizlik ve düşük iş doyumu; diğer yandan performans baskısı ve piyasa mantığının hakimiyeti hekimlerin yalnızca çalışma koşullarını değil, kimliklerini de parçalıyor. Bianet’ten Ulaş Yılmaz’ın haberinde aktarılan analiz, hekimlerin yaşadığı kimlik krizinin tüm boyutlarını gözler önüne seriyor.
Hekimlik Kimliği Tarihsel İşlevini Yitiriyor
Kimlik, bireyin yaşamı boyunca kurduğu ilişkiler ve yaptığı seçimlerle şekillenir. Sağlık emekçileri için “hekimlik”, bu kimliğin en önemli parçalarından birini oluşturur. Binlerce yıllık etik değerler, hasta-hekim ilişkisi ve toplumsal sorumluluk, hekimlik kimliğinin temel taşlarıdır.
Ancak sağlıkta dönüşüm politikalarıyla birlikte bu doğal ilişki dokusu bozuldu. Hasta, sosyal ve fiziksel iyilik hali gözetilen bir birey olmaktan çıkıp performansın belirlediği bir “müşteri”ye dönüştürüldü. 5 dakikalık muayene süreleri, tetkik baskısı ve hız dayatması, hekimlerin mesleki reflekslerini törpüledi. İlişkinin doğallığı yerini yabancılaşmaya bıraktı.
Artan Şiddet Hekimlik Kimliğini Aşındırıyor
Hekimler artık her hastayı potansiyel bir şiddet kaynağı olarak görür hale geldi. Şiddetin yıllardır sistematik biçimde arttığına dikkat çeken hekimler, bunun bir tesadüf değil, sağlıkta dönüşüm sürecinin “itirazı bastırma aracı” olarak bilinçli bir yan ürünü olduğunu ifade ediyor.
2020’de 72 bin olan sağlıkta şiddet bildirimi, bir yıl sonra 101 bin 984’e çıktı. Üstelik bu verilerin gerçeği yansıtmadığı, çok sayıda olayın bildirilmeden geçildiği biliniyor.
Tükenmişlik, Göç ve Eğitimsizleştirme Döngüsü
Hekimlerin yaşadığı krizin önemli başlıklarından biri de mesleki tükenmişlik. Yetersiz eğitim, yoğun iş yükü ve itibarsızlaştırma göç eğilimini de artırıyor.
TTB verilerine göre, yurtdışı iyi hal belgesi başvuruları 2000’de 931 iken 2024’te 2 bin 692’ye yükseldi.
Aynı dönemde tabela fakültelerinin sayısının artması da eğitimin niteliğini düşürdü:
128 tıp fakültesinin yalnızca 76’sında asgari eğitim koşulları sağlanabiliyor.
Riskli branşlar ise hekimler tarafından giderek daha az tercih ediliyor. “Tanrının yeryüzündeki eli” olarak anılan hekimlik konumu, artık kendi meslektaşları arasında bile değersizleştiriliyor.
Kimlik Erozyonunun En Ağır Sonucu: Hekim İntiharları
Mesleki tükenmişlik, şiddet ve yabancılaşmanın en ağır sonucu hekim intiharları olarak karşımıza çıkıyor. PubMed’de yayımlanan 2024 tarihli bir çalışmada hekimlerin %22,3’ü son bir ayda ciddi zorlantı yaşadığını ve zarar verici düşünceler taşıdığını bildirdi.
Hekimler güçlü görünme zorunluluğu nedeniyle yardım aramaktan kaçınıyor; bu da süreci daha yıkıcı hale getiriyor.
İşçileşen ve Yoksullaşan Hekimler
Neoliberal sağlık rejimi, hekimleri güvencesiz, yoksullaşan ve işçileştirilen bir emek gücüne dönüştürdü. Pek çok hekim, ay sonunda temel giderlerini karşılamakta zorlandığını, ek iş yapmak zorunda kaldığını belirtiyor.
Kamu hastanelerinden kaçan hekimler özel sektörde yeni sorunlarla yüz yüze geliyor; yurtdışına göç edenler ise başka zorluklar yaşıyor.
Sağlık Bir Meta, Hastane Bir Fabrika Haline Getirildi
IMF–Dünya Bankası tarafından 1980’lerden itibaren şekillendirilen neoliberal sağlık modelinin etkileri Türkiye’de sağlıkta dönüşüm programıyla tahkim edildi. Sağlık artık bir hak değil, metaya dönüştürülmüş durumda. Hekim emeği ucuz işgücü; hastaneler ise “verimlilik odaklı dev fabrikalar”.
Bu politik dönüşüm, hekimlik kimliğinde büyük bir kırılmaya yol açıyor. Hekimler artık SABİM, CİMER ve sosyal medya şikâyet mekanizmalarının hedefi haline gelen bir “av nesnesi” gibi hissettiklerini ifade ediyor.
Çözüm: Sağlık Hakkını Savunan Kolektif Bir Mücadele
Uzmanlar, krizin politik olduğunu ve çözümün de politik olması gerektiğini vurguluyor. Sağlık hakkını, emeğin değerini ve bilimin toplum yararına kullanımını savunan politikalar; hekimlik kimliğini yeniden inşa etmenin temel yolu olarak görülüyor.
Bu noktada TTB’nin 40 yıla yakın süredir savunduğu ilkelere dikkat çekiliyor. Mesleki dayanışmanın güçlendirilmesi, barış ve demokrasiyle birlikte ortak bir iyilik halinin savunulması, hekimlerin kimlik krizinin aşılmasında kritik önem taşıyor.
Kaynak:(Bianet)
