Cumhurbaşkanlığı’nın asker gönderme teskeresi görüşmelerinde HDP adına konuşan Tülay Hatimoğulları Hükümete seslenerek, “dış siyaseti belirlerken, yanımızda olun, el âlem gibi davranmayın” diyorsunuz ama “Meclis müsamere yapsın istiyorsunuz” değerlendirmesinde bulundu.
SiyasiHaber
TBMM Genel Kurulu’nda, Birlemiş Milletler’in (BM) Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlara Türkiye’nin katılımına ilişkin, asker gönderme yetkisi veren Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin süresi bir yıl uzatıldı.
Meclis Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç Başkanlığı’nda toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, Türk askerinin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki görev sürelerinin 1 yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ele alındı. Tezkere süresinin uzatılması, Genel Kurul’da görüşmelerin ardından oylanarak kabul edildi.
Bu kapsamda, BM’nin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izinle belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için 8 Ekim 2019’de verilen iznin 31 Ekim 2020’den itibaren 1 yıl süreyle uzatılacak.
Teskere görüşmelerinde “Meclisi yok saydınız dış siyaseti belirlerken, sonra diyorsunuz ki yanımızda olun, el âlem gibi davranmayın. Siz bu Meclisi zaten başından beri el âlem ilan ettiniz. Dış siyasette, iç siyasette hiçbir konuda siz bu Meclisi saymıyorsunuz ki. Bu Meclis müsamere yapsın istiyorsunuz sonra diyorsunuz ki: ‘Niye yanımızda değilsiniz?’” diyen Adana milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç, Türkiye’nin dış siyasetine ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Hatimoğulları’nın değerlendirmesinden öne çıkan hususlar şöyle:
Libya’da aşiretlerden birinin tarafını tuttunuz
“Libya'da hatırlayalım geçmiş dönemde ne olduğunu: Kaddafi'den sonra iki grup oluştu ülke yönetimine talip olan, Tobruk merkezli Hafter güçleri ve Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmeti.
Siz bu aşiretlerden birini taraf tuttunuz. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmeti’yle peş peşe Aralık ayında iki mutabakat muhtırası imzaladınız. Akdeniz Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Muhtıra: 5 Aralık 2019; Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası: 21 Aralık 2019.
Yemediniz içmediniz yılbaşının hemen ertesi günü, yani 2 Ocak’ta alelacele Meclisi olağanüstü topladınız ve tezkereyi buradan oy çokluğuyla çıkardınız. Bu Türkiye halklarına ve bölge barışına verdiğiniz hediyedir, öyle addetmek lazım, bir yılbaşı hediyesiydi.
Dışişleri Bakanı’nın “belgeli yalanını” Meclis niçin ciddiye alsın
“Dışişleri Bakanı yakın zamanda bir ‘tweet’ atıyor ve diyor ki: "Libya'yla yaptığımız deniz yetki sınırı anlaşması Birleşmiş Milletler tarafından tescil edildi.” Gerçekten insan hicap duyuyor, utanıyor, bir Dışişleri Bakanı alındı belgesi niteliğinde mühürlenmiş olan bir belgeye çıkıp Birleşmiş Milletler bunu onayladı diyebiliyor ve sonra siz dış siyasette bir ciddiyet ve ciddiye alınma bekliyorsunuz; hiç kimse sizi ciddiye almaz. Böylesi büyük ve bariz bir hatayı, belgeli bir yalanı bu Meclis niye ciddiye alsın, muhalefetin bunun arkasında dizilmesini nasıl bekleyebilirsiniz.
Libya için milyonlarca dolar harcadınız
Bizim Libya’da çözüm için önerdiğimiz somut önermeler vardı, hiçbirini ciddiye almadınız. Kıbrıs ve Libya'da mutlaka taraflar bir araya getirilmeli ve Akdeniz'le kıyıdaş olan ülkeler toplanmalı, Doğu Akdeniz sorunu böyle konuşulmalıydı. Oysaki siz ne yaptınız? Önce sondaj gemileri, sondaj gemilerinin arkasından savaş gemilerini gönderdiniz iyice suları köpürttünüz ondan sonra "Biz önce sahada olmalıyız." dediniz, daha sonra "Masada kazanacağız:" dediniz. Şimdi ben size soruyorum: sahada akıbetiniz belli, masada ne yaptınız? Bunu belgeli olarak başta bu Meclis olmak üzere Türkiye kamuoyuna açıklamak zorundasınız. Bugün, Mısır ve Fas görüşmelerinde, Serrac Hükûmeti’nin ve Hafter'in nasıl yan yana getirildiğini sanırım benim buradan aktarmama gerek yok. Ve yine AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa'yla Serrac artık çalışmak istemiyor, Serrac kenti de çekilecek. Peki o zaman bugüne kadar yaptığınız anlaşmalar, yaptığınız savaş yatırımları ne olacak, bunun hesabını kim verecek? Türkiyeli askerleri, Suriye'den devşirdiğiniz savaşçıları oraya gönderdiniz, milyonlarca dolar para harcadınız. Bunun oturup bu Mecliste hesabını dahi kamuoyuna ve vekillere sunma tenezzülünde bulunmuyorsunuz.
“İktidar hamaset yapıyor”
Bunun hesabını kim verecek? Devlet hükûmet belgeyle çalışır. Türkiye Büyük Millet Meclisi belgeyle çalışır. Oysaki iktidar ne yapıyor? Hamaset yapıyor, iktidar ajitasyon çekiyor ve "Biz kazandık." diyor. Nerede kazandınız? Kaybediyorsunuz. Libya sürecinde net olan, net olarak kazananlar belli. Mısır'ın ve Fas'ın inisiyatifi sizde yok. Türkiye'de bu inisiyatif kalmadı. Ama Türkiye "Barış anlamında ve kıyıdaş ülkeleri biz bir araya getireceğiz." deseydi ne Doğu Akdeniz'de bu kadar gerilim yaşanırdı ne de şu an Libya'da bu hâle düşmüş olurdunuz.
“Suriye’de savaşın doğrudan tarafı oldunuz”
Evet, Suriye'ye de bakmak durumundayız. Çünkü Suriye'de çok büyük laflar söylediniz. Suriye'de savaş 2011'de başladığı zaman doğrudan bu savaşın tarafı oldunuz. El Kaide, El Nusra ve uzantısı olan çeteler, IŞİD… Adına bazen "ÖSO" dediniz, bazen başka bir şey dediniz; başta sınır illerimiz olmak üzere onlara siyasetlerini yürütecekleri merkezler ve odaklar sundunuz. "Sığınmacı kampı" adı altında savaşçıları ikame ettiniz. Biz İnsan Hakları Derneği, uluslararası insan hakları kuruluşlarıyla o kampları ziyaret etmek istediğimizde kapattınız, şeffaf da davranmadınız çünkü orada IŞİD'ci, El Nusracı, El Kaideciler vardı.
“IŞİD yenildiği zaman neden zorunuza gitti?”
İdlib sorunu çözüldüğü zaman Suriye'de bir siyasal süreç başlayacak. Rusya diyor ki Türkiye'ye: "Tamam, artık sizin birçok yerde göreviniz bitti. Sizin zaten amacınız eğer gerçekten IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi örgütlerle savaşmaktıysa şimdi Suriye kendi topraklarını İdlib'de tahkim etti. Bu bölgelerden çıkın, ağır silahlarınızı çekin, gözlem noktalarınızı azaltın, askerinizi azaltın." Türkiye'nin verdiği cevap ne oldu, daha doğrusu sizin iktidarınızın verdiği cevap ne oldu? Türkiye'nin bunun karşılığında verdiği cevap: "Münbiç, Kobani ve Tel Rıfat'ı bize verin, biz İdlib'ten çekilelim." Böyle bir anlayış olabilir mi? Sizin o zaman İdlib'de bulunmanızın amacı buymuş demek ki; Membiç'i, Kobani'yi, Tel Rıfat'ı ve elinize fırsat geçerse başka bölgeleri almak. Ortak düşman IŞİD değil miydi? Kamuoyuna öyle anlatmadınız mı? Peki, Kobani'de IŞİD yenildiği niye zorunuza gitti? Neden zorunuza gitti?
Suriye’de yapılacak şeyler…
Bakın, yapılacak şeyler çok basit: Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duymak, Suriye Anayasa yazım sürecine katkı vermek, Cenevre sürecinde olumlu rol oynamak. Afrin'den, İdlib'den hızlıca çekilmek, Kobani halkıyla, Kürt halkıyla barışmak, Kürt halkının Suriye'deki kazanımlarının yanında olmak, Türkiye'de Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek ve yine Suriye Hükûmeti’yle oturup görüşmek. Barışın sağlanmış olduğu bölgelerde, Suriye Hükûmeti’nin kontrolündeki bölgelerde, güvenliği sağlanmış olan yerlerde Suriye'de şu an bulunan sığınmacıların topraklarına kavuşması için bir proje üzerinde çalışılması gerekiyor. O insanların yaşam garantileri her manada hem askerî hem ekonomik hem sosyal manada bunun garantisini almak. İşte siz Suriye'de barışa hizmet edip Türkiye sınırlarının güvenli olmasını istiyorsanız böyle bir siyaset izlemelisiniz.
Yeni bir Hrant Dink vakası yaşamak istemiyoruz!
Türkiye'deki Ermeni Patriğinin önünde gösteriler yapılıyor. Milletvekilimiz Garo Paylan kimliğinden dolayı çarşaf çarşaf gazetelerde manşet hâlinde çıkarılıyor, barış istediği için. Bizim, bu konudaki tutumumuz çok net. Yeni bir Hrant Dink vakası yaşamak istemiyoruz, böyle bir vaka yaşanırsa bunun altında hepimiz kalırız, hepimiz kalırız.
Kardeşiz diyorsak onu uygun siyaset izleyeceğiz
Azerbaycan ve Ermenistan savaşı içinde rol alması gereken başta Minsk Grubu olmak üzere burada Türkiye'nin de oynayacağı rol, iki tarafı diyaloğa zorlamak, iki tarafı barıştırmaktır. Evet, Azeriler bizim kardeşimizdir, doğru. Ermeniler de kardeşimiz, yerliler de kardeşimiz, Kürt de Arap da herkes bizim kardeşimiz. Biz kardeşiz diyorsak o zaman kardeşliğe uygun bir siyaset izlemeliyiz. Savaş turizmi ve savaş ticareti yapamazsınız. Bakın, bugün Sultan Murat Tugayları’nın Azerbaycan'a savaşçı gönderildiği söyleniyor. İşte SADAT gibi özel güvenlik şirketleri savaş ihalelerine âdeta çıkmış durumda.
Lübnan’ın ihtiyacı teskere değildir
Bugün Lübnan'ın acil olarak ihtiyacı olan tezkere değildir, bugün Lübnan'ın acil olarak ihtiyacı olan bir parça barış ve bir parça huzurdur. Buna bu manada eğer Türkiye bir katkı vermek istiyorsa uluslararası güçleri Lübnan'a destek manasında, insani destek manasında bir çalışma grubu oluşturmaya davet eder, bununla ilgili bütün ülkeler elini taşın altına koyar ve Lübnan halkının yanında dayanışma içinde olduğunu gösterebilir.