1994’te gözaltında kaybedilen Cüneyt Aydınlar’ın kardeşi Emrah Aydınlar, “Annem 14 yıl boyunca kapı eşiğinde Cüneyt’in gelmesini bekledi. Hala da ara ara kapı eşiğinde bekliyor” dedi. Kardeş Aydınlar, ağabeyi için asker kaçağı tutanağı imzalatmak için her yıl polislerin evlerine geldiğini söyledi.
Türkiye'de 1995 yılından bu yana Cumartesi Anneleri kaybolan yakınlarının akıbetlerini sormak için her hafta bir araya geliyor. Hafızalardan silinmeyen gözaltındaki kayıplar toplum vicdanının kanayan yarasıyken, tutulamayan yaslar ise ailelerin en büyük acısı.
1991 yılında Diyarbakır'dan İstanbul'a İktisat Fakültesinde okumak için gelen Cüneyt Aydınlar 23 yaşında 14 Şubat 1994’te gözaltına alındı. 16 arkadaşıyla birlikte gözaltına alınan Aydınlar, günlerce işkencede kaldıktan sonra 28 Şubat 1994 tarihinde bir eve teşhis için götürüldü ve bir daha haber alınamadı.
Aile, Aydınlar’ın gözaltına alındığını ise, yaklaşık 10 gün sonra yakınlarının haber vermesiyle öğrendi. Babası Abdulkadir Aydınlar Diyarbakır'dan İstanbul'a giderek, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’ne başvurdu. İHD avukatlarıyla birlikte Aydınlar’ın akıbetini öğrenmeye çalışan yakınlarının yaptıkları araştırmalar sonucunda İstanbul Gayrettepe Siyasi Şube'ye giden aileye önce gözaltında olmadığı söylense de yapılan girişimler sonucunda gözaltında olduğu kabul edilmişti.
Teşhis sırasında kaçtığı iddia edildi
Aydınlar ailesi ev teşhisleri sırasında çocuklarının her gittiği evde, "Ben kimseyi tanımıyorum, bunlarla alakam yok" diyerek, yüksek sesle bağırdığını anlattı. Daha sonra Cüneyt Aydınlar’ın 28 Şubat 1994 tarihinde götürüldüğü Cihangir Kadirler Yokuşu Ekmekçibaşı Camii Sokağı’nda bulunan bir evin önünden yer gösterme esnasında kaçtığı, "dur" ihtarlarına rağmen durmadığı ve yakalanamadığı yönündeki iddia İstanbul Terörle Mücadele Şubesi polislerince tutanak altına alındı.
‘Bardak tutacak gücü yoktu ama firar etti dediler’
Aydınlar götürüldüğü son evdeki tanıklardan E.B. ise. olaya dair daha önce şunları açıklamıştı: "25-30 kadar polis getirdi çocuğu; tanıyıp tanımadığımızı sordular. Tanımıyordum. Ama çok perişan görünüyordu, polisler ayakta durabilmesi için zorluyorlardı, üstü başı kan içindeydi. Ayrılmadan önce çocuk bir bardak su istedi; getirdim, kelepçeli ellerinin arasına sıkıştırdım ama ağzına götürüp içemedi, kollarını kaldıramadı. Aynı polisler daha sonra tekrar gelip 'Çocuk elimizden kaçtı, bunu imzala' diyerek bir kağıda bir şey yazdılar, ama okuyup yazmam yoktu, karakola götürüp parmak bastırdılar.”
'Ölüme hazır mısın'
Aydınlar’ın akıbetini ise ailesi ancak onunla birlikte alınan arkadaşlarının gönderdiği mesajla öğrendi. Akabinde başvurdukları Gayrettepe Siyasi Şube de Aydınlar’ın firar ettiği iddia edildi. Aydınlar’ın gözaltında birlikte olduğu arkadaşları olayın yaşandığı güne dair şunları söylemişti: “Cüneyt'e polisler 'Ölüme gidiyorsun, hazır mısın?' diyerek aramızdan alıp, gördüğü ağır işkenceden kendinde değilken, yerlerde sürüklenerek götürülmüş, bir daha da kendisinden haber alınamamıştır."
Hukuki mücadele sonuç vermedi
Daha sonraki yıllarda Cüneyt Aydınlar’ın firar ettiği yönündeki iddiayı tutanak altına alan 4 polis ve bir komiser yargılandı; ancak bir sonuca ulaşılamadı. Sonraki yıllarda Aydınlar ailesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu; ancak başvuru süresinin geçmesi nedeniyle reddedildi.
‘Her yıl polis geliyor’
Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’ın haberine göre; ağabeyini 23 yıldır arayan kardeşi Emrah Aydınlar, acılarının hala taze olduğunu ve bu olay sonrasında evlerinin onlarca kez polislerce basıldığını söyledi. Aydınlar, her yıl polislerin evlerine geldiğini ve Cüneyt’in "asker kaçağı" olduğu gerekçesiyle tutanak tutmaya çalıştığını, bu şekilde acılarının sürekli canlı tutulduğunu söyledi.
‘Hiç vazgeçmedik’
Kardeşini aramaktan hiç vazgeçmediklerini belirten Aydınlar, "Annem hala psikolojik olarak tedavi görüyor. İlaç kullanıyor. En çok onun için zor oldu. Gözaltında kaybı bir anneye anlatmak çok zor. Her gece kapı bekleyen bir kadın. Kayıp oldu mu, çok farklı bir beklenti içerisindesiniz. Bugün bile aynı duygular içerisindeyiz. Hala bile ara ara kapı eşiğinde bekliyor annem. 14 yıl boyunca kapı eşiğinde Cüneyt'in gelmesini bekledi. Bu acılarla geldik. Bunun bir tarifi yok" dedi.
'Halkımız için doğru olanı yapmalıyız'
Cüneyt’in lise yıllarında mücadeleci biri olduğunu anlatan kardeş Aydınlar, "Ağabeyim üniversiteye gittiğinde hizbul-kontralarla faili meçhullerin yaşandığı bir kentti Diyarbakır. İnsanlar sokakta yürüyemiyordu. Cüneyt sürekli halk ve halkımız için doğru olanı dürüst bir şekilde yapmamız gerektiğini söylüyordu" diye konuştu.
'Acı ile terbiyeye mücadele ile cevap veriyoruz'
Ağabeyinin ağır başlı oturaklı bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyen Aydınlar, şöyle devam etti: "O dönemde çok geceleri ağladım. Kardeşimin resmine bakıp, onunla sohbet ettim. Saatlerce resmiyle konuştuğum oldu. Ben haylaz olduğum için sürekli beni eleştirirdi. Ben şimdi bile bazen resmiyle konuşup, özeleştiri veriyorum. Kelimelerle boşluğunu ifade edemem. Devlet bizi acıyla terbiye etmeye çalışıyor ama biz o acıyı geçip mücadeleyle devam etmeye çalışıyoruz. Her gün o acıyla yaşayıp, bir adım daha mücadele etmeye göre yaşamımızı şekillendiriyoruz."
'En küçük tırnağını dahi arıyoruz'
Ölüm ile kayıp arasında tarif edilemez bir uçurum olduğunun altını çizen Aydınlar, "Çünkü ölüm kabul edilebilir, mezar taşı bellidir; ama o yok bizde. Kimin mezarı başında dua edeceğiz? Bizde o arayış var. En küçük tırnağını arıyoruz. Kayıplarda bir gün gelecek mi beklentisiyle insan yaşıyor. Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Kayıplar bulununcaya kadar mücadelemiz devam edecek. Bu nesilden sonra 10 nesil de geçse bu kayıpların bulunması için mücadelemiz devam edecek, peşini bırakmayacağız."