Takvim yaprakları 12 yıl öncesini gösterdiğinde, İstanbul’un kalbindeki Gezi Parkı’nda filizlenen bir direniş, Türkiye’nin dört bir yanına yayılmıştı. Topçu Kışlası’nın yeniden inşasına karşı başlayan protesto, kısa sürede toplumsal bir patlamaya dönüşmüştü.
O günlerde, umutla ve öfkeyle sokağa çıkanlardan biri de Filistinli Türkiye vatandaşı Lobna (Lübna diye okunuyor) Allami’ydi. Ancak onun Gezi’si, hayallerinin ve sağlığının çalındığı bir kabusa dönüştü. Polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan Allami’nin hikayesi, Gezi’nin sadece bir park savunması olmadığını, aynı zamanda ağır bedeller ödeyenlerin ve unutulanların da hikayesi olduğunu acı bir şekilde hatırlatıyor.
Ürdün doğumlu Lobna Allami, ODTÜ Felsefe Bölümü’nden mezun olmuş, Birleşmiş Milletler’de çalışmış parlak bir entelektüeldi. Ancak içindeki müzik tutkusu onu farklı bir yola sürüklemişti. Almanya’da bulduğu bir işle müzik sektörüne adım atmak üzereyken, vize işlemleri için İstanbul’a döndüğünde kendini Gezi eylemlerinin ortasında buldu. Parktaki çadırların yakıldığı haberini alır almaz soluğu Gezi’de alan Allami için o gün, hayatının dönüm noktası olacaktı.
O an: Hafızadan silinen kabus
Yoğun gaz bombası ve polis müdahalesinin ortasında kalan Lobna Allami, başına isabet eden bir gaz fişeğiyle yere yığıldı. O anı hatırlamıyor. Gözlerini açtığında bir ay komada kalmış, hafızası neredeyse silinmiş, yürüyemez, konuşamaz ve ellerini kullanamaz haldeydi. Üç ağır ameliyat ve bitmek bilmeyen tedaviler sonucunda yeniden konuşmaya, yürümeye başlasa da, Gezi’nin ona “mirası” epilepsi hastalığı oldu. Bir zamanlar BM’de çalışan, felsefe tartışmaları yürüten o kadın, şimdi en basit kelimeleri bulmakta, anılarını birleştirmekte zorlanıyordu.
Yaralanması sonrası hayat, Lobna Allami için bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Hafızası tamamen olmasa da iyileşmişti ama yine de iş bulmakta zorlandı; bulduğu ilk işte geçirdiği epilepsi krizi, sonun başlangıcı oldu. Kimse ona iş vermek istemedi. Bir dönem, duyarlı insanların başlattığı kampanyalarla toplanan paralarla hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında ise bulaşıkçılık, veterinerde temizlikçilik gibi işlerle geçimini sağlamak zorunda kaldı. Bir zamanlar parlak bir gelecek hayal eden Allami için hayat, artık günlük hayatta kalma mücadelesinden ibaretti.
Lobna Allami’nin en çok canını yakanlardan biri de, Gezi’yi sahiplenen siyasi muhalefetten hiçbir destek görmemesi oldu. Belediye kapılarını aşındırdı, iş başvuruları yaptı ama hepsi sonuçsuz kaldı. “Terk edilmiş” hissettiğini söylüyor Allami. Gezi’nin sembol isimlerinden biri olması beklenirken, o sadece unutulan bir mağdur olarak kaldı.
Adalet; her zamanki gibi…
Uğradığı zararın tazmini için başlattığı hukuki süreç ise tam 13 yıldır devam ediyor. Sürekli hastanelere sevk edilerek oyalandığını düşünen Allami için adalet, bir türlü tecelli etmiyor. Devletin ona yaşattığı bu travmanın hesabını sormak için verdiği mücadele, sabrının sınırlarını zorluyor.
Gezi davası, yıllar sonra bile Türkiye’nin adalet sistemi üzerinde bir gölge gibi durmaya devam ediyor. Osman Kavala, Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman gibi isimler, Gezi Parkı eylemleriyle ilişkilendirilerek ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Ayşe Barım tutuklu. Gezi’nin barışçıl bir protesto olduğunu savunanlar için bu mahkumiyetler, toplumsal muhalefete yönelik bir gözdağı olarak algılandı. Lobna Allami’nin bireysel trajedisiyle, Gezi davası hükümlülerinin yaşadığı hukuksuzluklar, aslında aynı madalyonun iki farklı yüzü gibi: Gezi’nin bedelini ödeyenler ve adalet arayışları sürenler.
Gezi’nin mirası ve bitmeyen hesaplaşma
Fatih Yapıcı’nın Kısa Dalga için hazırladığı belgesel tadındaki haber videosu, Gezi Parkı eylemlerinin bir halk hareketi olarak parkı kurtarmayı başardığını ancak siyasal muhalefetin bu büyük potansiyeli bir liderlik ve program etrafında toplayamadığını, Lobna Allami gibi mağdurlara ise yeterince sahip çıkmadığını vurguluyor. İktidarın Gezi ile hesaplaşmasının ise henüz bitmediği de bir başka gerçek.
Lobna Allami’nin hikayesi, Gezi’nin sadece sloganlardan, barikatlardan ya da sosyal medya paylaşımlarından ibaret olmadığını gösteriyor. Gezi, aynı zamanda kaybedilen hayatlar, çalınan gelecekler ve ödenen ağır bedeller demek. Onun susmayan çığlığı, hem adalet arayışının hem de unutulmaya yüz tutmuş bir direnişin sesi olmaya devam ediyor. Gezi’yi anlamak, Lobna’yı ve onun gibi nice isimsiz kahramanı anlamaktan geçiyor. Unutmamak, unutturmamak ve her şeyden önemlisi, adaletin er ya da geç tecelli etmesi için mücadeleye devam etmek gerekiyor.
VİDEO HABER: Gezi’de ilk vurulan: Unutulan bir direnişçinin hikayesi