Gençliğe Yazılar da Kıvılcımlı’nın kitap olarak yazıp bize bıraktığı eserlerden değildir. 68 Gençlik hareketinin 40. Yılında yani 2008’de o zamanki Sosyal İnsan Yayınları yönetiminin, Kıvılcımlı’nın çeşitli zamanlarda yazdığı gençliğe dönük yazılarından derlenmiş bir kitaptır. Kitapta 2’si konferans metni olmak üzere toplam 17 yazısı vardır. Kıvılcımlı’nın gençliğe verdiği önemi göz önüne alırsak, başka bazı yazılarının da bu kapsamda değerlendirilip, daha da kapsamlı derlemelerin yapılabileceği açıktır.
Kitaba dönersek; Kıvılcımlı’nın TKP Gençlik Başkanı olduğu 1925 yılında çıkan Aydınlık Fevkalade Gençlik Nüshası [Özel gençlik sayısı]’nda Ahmet Tevfik imzasıyla yayınlanan Türk Gençliğinin Sınıfi Mevkii isimli yazıyla başlıyor derleme. Bu yazı, Atilla Türk tarafından derlenip, Odak yayınları tarafından yayınlanan Aydınlık Fevkalade Gençlik Nüshaları isimli kitaptan Fuat Fegan’ın tanıklığıyla alınmış. Gençliği Burjuva, Proleter ve Münevver (Aydın) gençlik olarak sınıflandırıp tanımlayan ajitatif bir yazı.
Daha sonraki iki yazı 1967 yılının Mayıs ayında Ankara’da üniversite gençlerine verdiği iki konferansın metinleri. 23 Mayıs 1967 günü ODTÜ’de verdiği konferansın konusu: “TÜRKİYE’DE ANTİEMPERYALİST MÜCADELE KİME KARŞI VE KİMİNLE YAPILMALIDIR?”
Konferansta konu edilen başlıklar şöyle: “EMPERYALİZM NEDİR?”, “TÜRKİYE’DE EMPERYALİZM VAR MI?”, BU SOSYAL YAPI İÇİNDE EMPERYALİZMİN METOTLARI”.
Bu başlıklarda, emperyalizmin dünya hakimiyeti, yerli finans kapitalin oluşumu, gelişmesi ve emperyalizmle kaynaşması gibi konular, özellikle 1935 yılında yayınlanan Emperyalizm Geberen Kapitalizm kitabı anılarak ortaya konuyor. Bu kapsamlı konferansın soru ve cevapları da kısa kısa da olsa eklenmiş konferans metnine.
İkinci konferans ise 30 Mayıs 1967 günü Ankara Hukuk Fakültesi anfisinde Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) üyesi gençlere verilmiş. Konusu: TÜRKİYE’DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ ÜZERİNE.
Bu konferansta, Dirlik düzeninin bozulup, kesim düzenine geçişten itibaren Osmanlı’da ve Türkiye’de Kapitalizmin gelişme karakteristikleri açıklanmış. 2 yıl önce yayınlamış olduğu Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi kitabını özetlemiş adeta Kıvılcımlı. Soru cevaplar kaydedilememiş olmalı ki, metne ekli değil.
Dördüncü yazı, 18 Haziran 1968 tarihinde Türk Solu dergisinin 31. sayısında yayınlanmış olan “GENÇLİĞİ AZICIK ANLAYALIM” yazısı. Bu yazı 68 gençlik ayaklanmalarının en hareketli olduğu dönemde yazılmış. Daha 1954 yılında kurduğu Vatan Partisi programına “gençliğe sonsuz güven” maddesini eklemiş olan Kıvılcımlı, bu yazısında gençliğin yaratıcı ruhuna ve eylemlerine anlayışla bakıp, saygısını sunuyor.
“Gençlik; en derin düşünceye daldığı zaman bile DAVRANIŞ gücüyle yürür…O bakımdan, gençliğe ne yapmak istediği sorulamaz, onun ne yaptığına bakılır. Yaşlılar, hiç değilse gençlerin yaptıklarını düşünebilmelidirler”( s. 44) diyerek, kendi kuşağına da aynı saygıyı öğütlüyor. Aşağıdaki satırlar da bu yazıdan:
“Genç ayaklar ilerici gerçeklikte anlamı kalmamış köleliklere karşı tepiniyorlar, genç başlar, her ne bahaneyle olursa olsun boyunlarına takılmış zincirleri koparmaya uğraşıyorlar. Bir zaman, yalnız sömürgelerde görülen aydın gençlik ayaklanmaları evrenselleşti. Sırf Amerika emperyalizminin yarım sömürgesi haline giren batılı ileri emperyalist ülkelerde değil, Süperemperyalizmin anayurdu Amerika’da, hatta kapitalizmi kökünden yıkmış sosyalist ülkelerde bile yer yer harman yangını kadar çabuk yaygın gençlik ayaklanmaları belirdi.(s. 45)
Beşinci yazı, 16 Şubat 1969’daki Kanlı Şubat olayları üzerine yazılmış ve 25 Şubat 1969 tarihli Türk Solu dergisinin 67. Sayısında yayınlanmış. Yazının başlığı “KENDİMİZE GELELİM YA BİRLEŞMEK YA ÖLÜM!”
Amerikan 6. Filo’sunun İstanbul ziyaretini protesto etmek isteyen devrimci gençliğin Beyazıt-Taksim yürüyüşüne polis destekli gericilerin saldırısı sonucu 2 genç ölmüş, onlarcası yaralanmıştır. Bunun üzerine Kıvılcımlı hem Adalet Partisi iktidarının ABD emriyle CİA güdümlü bu saldırısını ağır eleştiriyor, hem de iktidarın oyununa gelen devrimci gençleri acı acı uyarıyor bu yazısında. 1969 yılıdır, devrimci saflarda bölünmeler henüz olmamış ya da çok başlangıç aşamasındadır. Buna rağmen Kıvılcımlı yazısına “KENDİMİZE GELELİM YA BİRLEŞMEK YA ÖLÜM!” başlığını koyarak, gericiliğin azgın saldırılarını ancak birlik olunduğunda boşa çıkarabileceğimizi söylüyor bize.
Altıncı yazı, Vietnam kurtuluş savaşının öncüsü, Vietnam Komünist Partisi Önderi, Birleşik Vietnam’ın ilk başkanı, dünya halklarının baş dostlarından Ho Chi Minh’in[Aydınlatıcı kişi] ölümü üzerine yazılmış içten bir yazı.
Ülkesinde Ho Amca diye çağrılan Ho Chi Minh, devrimci dünya gençliğinin de idolüydü. Şavaşçılığı, çilekeşliği, direngenliği, mütevaziliği, örgütçülüğü ve inanılmaz hoşgörüsü ile dünya gençliğinin en sevdiği komünistlerdendi. Kıvılcımlı bu yazısında onun özellikle tevazuunu ve kişicillikten uzak ermişliğini yadeder. Ayrıca Ho Amcanın kişiliğinden ve mücadelesinden çıkaracağımız dersleri de öğütler yazısında:
“Yeni sosyalist kuşağımızın bütün o bitmez, tükenmez fışkılardan kurtulmas› için gerekli en yanılmaz sosyalist mihenk taşını (Kriteryumu) Ho Amca veriyor. Bu veri iki noktada toplanıyor:
“1- Teoride: Kendi tarihinin ve toprağının düşüncesini yapmak;
“2- Pratikte: Kişi siviriltmeyen elbirlikçi davranışyapmak.” (s. 68)
Kitaptaki yedinci yazının başlığı: “ANARŞİSTLİĞİMİZ Mİ? DAĞINIKLIĞIMIZ MI?
1970 yılı Ağustos ayında Aydınlık Sosyalist Dergi’de yayınlanan bu önemli yazı, kısa bir süre sonra da “Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama” kitabına bir bölüm olarak alınmış. Yazı dağınıklık yangınının yeni başlayıp hızla yayılmaya başladığı bir dönemde, dağınıklığın nedenlerini saptayıp, çözüm önerilerine yönelmeyi öngören bir yazı. Özellikle gençlik içinde yer bulmaya çalışan otorite megalonamisi+otorite tanımazlığın tahlil ve eleştirisini yaparak tüm devrimcileri uyarıyor. Şöyle der yazıda:
“Bütün sosyalistlerimizin kolayca anarşist soysuzluğuna düşebilmeleri, ne teoride, ne pratikte, otorite tanımamaktan da kötü olan, otoritenin ne olduğunu bir türlü kavrayamamış olmaktan ileri gelir. Anarşistliğin birinci ve sonuncu maddesi ve özü: (Otorite düşmanlığı + otorite megalomanisi) dir. Her şey gibi, anarşistlik de önce objektiftir yâni bizim onu kabullenmiş olmamızla ortadan kalkmaz. Sonra, diyalektiktir yâni hem otorite düşmanlığıdır, hem de otorite megalomanlığıdır. Ve bugün Türkiye’nin hemen bütün sosyalistleri, anarşizmin bu iki çengelinde, ikisine birden takılarak yırtınmakta ve kanamaktadırlar.” (s. 73)
Yazıda daha sonra Anarşistlikle savaşta örgütün önemi ve savaşın ilkeleri ile yine savaşta teorinin önemi anlatılır. Özellikle teorinin önemi konusunda söylediği evrensel doğruları bir kez de burada aktaralım:
“Bilimcil Sosyalizm için, teori, her şeyden önce, derebeyi skolastiği ile burjuva metafiziğini yok etmektir. Teori, her şeyden daha keskin diyalektik metod ve mantıktır. Teorinin diyalektiği, elbet uluslararası bir değer olmaktır. Ama uluslararası bir değer olmanın tek yolu da, her şeyden önce ulusal bir değer yaratmaktır. Kapitalizmde insanlık eşitsiz gelişim kanunu ile ayrı ulus gerçekliklerine parçalanmıştır. Onun için, her ülke, ötekilerinin yarattığı bütün teorik değerleri iyice sindirecektir. Ama bu, uluslararası teoriyi sindirim, teorinin yalnız bir kanadıdır. Öbür kanat, her ülkenin kendi sosyal orijinalitesinde yatar.
“Bizde, bütün sosyalistlerimizin basamak basamak kendi çaplarında boyuna anarşistleşmeleri (otorite kırıcı megaloman disiplinsizlikleri) hep, yalnız derme çatma, çıraklıkta pişmemiş, uluslararası “teori” tek kanadı ile şâhâne uçuşlar yapmaya kalkışan acaip kuşlar oluşlarından ileri geliyor. Oysa, bu aşama, kırk yıl öncede kalmalıydı. “Cin olmadan adam çarpmak” modası artık geçmelidir. Yeraltı, dünyadan başka yıldız değildir.” (s. 78)
Sonraki 3 yazı birbirinin devamı olarak Sosyalist Gazetesi’nin 29 Aralık 1970, 5 Ocak 1971 ve 12 Ocak 1971tarihlerinde yazılıp yayınlanmışlar. İlkinin adı TÜRKİYE’NİN TEORİK DEVRİM ORİJİNALLİĞİ.
“Türkiye’nin devrim orijinalliği, antika + modern devrimlerin, tarihsel devrimle sosyal devrimin birbirine girmesidir, dedik. Bu durum, orijinal yoğurt yiyişimizin birinci teorik temelidir. Onu kavramadıkça, Türkiye’nin ne tarihsel, ne ekonomik, ne sınıfsal, ne politik, ne kültürel – bilimcil – filozofik – dincil ve ilh. hiçbir olayı aydınlığa kavuşturulamaz.” (s. 82)
Yazıda bu konulara özetçe değinilerek, pratik orijinalliklere geçilir. Pratik devrim orijinalliğimizi de 2 başlıkta ve 2 bölüm olarak inceler. İlkin, “PRATİK DEVRİM ORİJİNALLİĞİMİZ: GENÇLİK” başlığıyla gençliğimizi inceler. Bu bölümün son paragrafını alırsak anlatılmak istenenin özetçe kavranacağını düşünüyoruz:
“Acı tatlı, Türkiye’nin devrimci geleneğinde Genç Türklük birinci orijinallik olarak kaldı. Bugün nice tok ‘aklı evveller’, bütün yaşları başlarıyla, “hiç okul sırasında çocuklar da, büyüklerin işlerine karışır mı? Kıyamet alâmeti” deyip, “toplum” copuna, “komando” kurşununa sarılıyorlar. Boşuna zahmet, boşuna cinayettir yaptıkları. İflâh etse, Kızıl Sultan Abdülhamit Hakan ederdi. Gençliğin devrimciliği, toplumumuzun birinci modern gelenek – göreneğidir. Gelenek – görenek: Tarihi temelinde yürüten üretici güçtür. Yoktur ona dişini geçirecek güç insanlıkta.” (s. 88)
Nihayet bu bölümün üçüncü yazısı “PRATİK DEVRİM ORİJİNALLİĞİMİZ: ORDU” başlıklıdır. Bu başlıktaki yazıda da Osmanlı’dan kalma sünuf’u devlet (devlet sınıfları)ten seyfiyye (kılıçlılar, askerler) bölüğününü, tarih içinde oynadığı roller sonucu, özellikle ordu gençliğinde somutlaşan ilerici geleneğin altı çizilir.
“Türkiye devrimcilik tarihinde gençlikle ordu birbirinden ayrılamazlar. Daha doğrusu: “Ordu” demek, “ordu gençliği” demektir. Yoksa, “Ordu fosilleri” ile “Ordu”nun bir ilgisi yoktur.”(s. 89)
Sonraki yazı yine 5 Ocak 1971 tarihli Sosyalist gazetesinde yayınlanmış. O günler devrimci gençlere iktidar kaynaklı faşist saldırıları yoğunlaştığı günler. Nitekim yazının daha ilk cümlesi şöyle: “Kaçıncı çocuğumuzun baharı kurşunla söndürüldü? Her gün yomsuz rakam artıyor. Bir hafta önce 13’tü. Dün 16 oldu. Bugün 17. Devrim şehidi!” (s. 93)
Yazı bu cinayetlerin iktidar (o zamanki AP iktidarı) eliyle nasıl tezgahlandığını örneklerle açıklar ama karamsarlığa da prim vermez. Şöyle biter:
“Rüzgâr eken Finans-Kapital tekelcileri ile omuzdaşları Tefeci-Bezirgân soyguncuları, hiç beklemedikleri yerlerinden fırtına ile biçileceklerdir. Modern toplum, firavunların, nemrutların kan içinde batan antika “Ahiret” düzeni değildir. Her gün geveledikleri “Mizan günü” onlara şahdamarlarından ve kursaklarından daha yakındır. İşsizlik ve pahalılık işkencesi ateşinde yanan çoluk çocuğu ile halk, onlardan sokak ortasında resmen genç öldürtmenin hesabını da yaman soracaktır.”(s. 96)
2 Şubat 1971 tarihli Sosyalist Gazetesi’nde “GENÇLİĞİN ÜÇ ALINYAZISI”nı yayınlar Kıvılcımlı. Bu önemli yazıya göre parababaları düzeni gençliğimizin önüne ölümlerden ölüm beğendirircesine 2 yol çıkarırlar. Bunlardan biri düşük maaşlı kapıkulu memur olur, ölünceye dek devlet kapısında personel olarak sürünmektir. Derce yükseltip, kademe atlamaktan başka bir şey düşünmeyen beyinsizlere dönüşmektir bu. İkinci yol ise, az çok beyni olan yetişmiş genci beyin göçü olarak emperyalist metropollere yollamaktır. Bu da geri ülke gencinin emperyalistlere yetişkin ama ucuz işgücü olarak peşkeş çekilmesidir.
Ancak gençliğimiz üçüncü bir yolu bulur ve meydan okurlar parababalarının “kırk katır mı, kırk satır mı” seçeneklerine.
“Gençlik Sömürü İstemiyor
“İşte efendilerimizin Türkiye gençliğine, hele aydın gençliğine beğendirmeye giriştiği bu iki tip ölümlerden ölümdür. Bu iki türlü ölümü de gençliğimiz göze alamıyor. Yaşamak istiyor. Kendi toprağında yaşamak ama ne yerli, ne yabancı bir avuç vurguncu ve soyguncuya kul köle (hırsız uğursuz) olmaksızın yaşamak istiyor. Beş yüz yerli Finans – Kapitalistle, iki bin beş yüz Tefeci-Bezirgâna otuz beş milyon Türkiye insanını rahatça sömürtmek için bekçi köpekliği etmektense, Türkiye’de sömürüyü kaldırıp, herkese insanca yaşama hakkını, görevini ve olanağını bileğinin hakkıyla vermek istiyor.”
“Aydın genç antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir. Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği modern işçi sınıfı gibi bir yenilmez devrimci özgücün müttefiğidir. Üstelik, gençliğimizin tükenmez “Genç Türkler” devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.
Ve cinayetlerin ‘faili meçhul’ değildir. Finans-Kapital ile Tefeci-Bezirgân hacıağalardır! “(s. 102)
Daha sonra gelen yazı Kıvılcımlı’nın ünlü YETER BE! Yazısıdır. 2 Şubat 1971tarihli Sosyalist Gazetesi’nde başyazı olarak yayınlanan bu yazıdan sonra Kıvılcımlı ile “71 hareketi” diye adlandırılacak gençlik grupları ile Kıvılcımlı arasına kalın bir çizgi çekilmiş olur. Daha doğrusu o günlerde “silahlı propaganda ve devrim” tartışmalarına boğulmuş olan ve hiçbir eleştiri ve uyarıyı dinlemeyen gruplarla arasına kalın çizgiyi Kıvılcımlı çeker.
Mahir Çayan’ın da “Yeter Be! yazısıyla Kıvılcımlı da revizyonist saflara geçti” dediği yazı, o günlerin en önemli belgelerinden birisidir.
Durum Yargılaması kitabını tanıtırken anmıştık. Konferansın soru-cevap bölümünde Kürt meselesi ile ilgili bir soruya Kıvılcımlı; “o silahlı savaş, falan filan meselelerinde olduğu gibi, bu konunun da böyle geniş salonlarda, tamamen demokratik bir hava içinde tartışılıp, konuşulup, çözüme bağlanacak konulardan olmadığına kaniim.”diye cevap vermişti. Bu konuları (silahlı savaş ve Kürt meselesi) herkese açık toplantılarda ve lafla çözüme kavuşmayacak sorunlar olarak görüyordu.
Yeter Be! Yazısı oldukça sert bir yazı. Sertliğini o günlerde yüz yüze yapılan tartışmaların tansiyonuna bağlayabiliriz. Ama yazıya dikkatlice bakalım bir. Kıvılcımlı önce herkesin kolayca anlayabileceği önerilerini hatırlatıyor:
“1- Anarşiyi kes! Derlen! deniliyor. Bu, Proletarya Partisi içinde çelik çekirdekleşmekle ve en yaygın yığın örgütlenmeleri ile olur.
2- Halkın içine anlayışla in! ‘Sol yobazlığı bırak’ deniliyor. Bu, somutça, pratikçe işsizlik ve pahalılıkla savaş manivelasına dayanır.” (s. 105)
Bu önerileri yazarak, çizerek, konferanslar vererek tekrarlayan Kıvılcımlı, hastane yatağında bile görüştüğü gençlerin, önerilerine kıymet vermeyip, ayakları havada işler yapmaya kalkmalarına içerliyor:
“Halk bir damla iş ve bir lokma ekmek için kıvranıyor. Halkı o işsizlik ve pahalılık cehenneminde aydınlatacak bilinçli örgütlenme günün biricik problemi. Herif durmuyor, dinlenmiyor, iktidar canavarına birkaç yüz gencin daha sıcak kanını içirme fırsatını ve keyfini vermek isterce, horoz dövüşü çapında ve yazıyla, çiziyle ‘silahlı savaş devrimciliği’ kışkırtmalarını aklınca ‘teori’leştiriyor. Silah sözcüğünün salavatla ağıza alınacağını, onu da ancak ehil olanın, yerinde alabileceğini pratikçe kavramıyor.” [abç](s. 106)
Altını çizdiğimiz satırlar, Kıvılcımlı’nın silahlı savaş devrimciliğine karşı olmadığının açık göstergeleridir. “Yazılı-çizili” olmasına karşı. Ayrıca silahın ancak ehil olanlar tarafından, o da salavatla ağıza (ele) alınabileceğini söylerken de kastettiği PARTİ’nin silahlı, yetişmiş milisleri olsa gerek.
Yeter Be! yazısının arkasından “PROLETARYA PARTİSİ NEDİR?” yazısı geliyor ki, bu yazı “Partisiz gerilla başıboukluğu” diye eleştirdiği kesimlere alternatif olarak gösterdiği Proletarya Partisi’nin ne olup, ne olmadığının tane tane anlatılmasıdır. Kıvılcımlı yazısına öncelikle bazı kavramları açıklayarak başlar. Proletarya Partisi kavramındaki iki kelimenin anlamlarını açar. Proletarya: İşçi sınıfı olduğuna göre, önce işçi ve sınıf kavramlarını açıklar. Sonra da parti kavramına döner.
“Proletarya partisi hem bütün işçi sınıfının içinde olacak, hem de öteki bütün sosyal sınıfların içinde olacaktır. Proletarya partisi hem bütünüyle işçi sınıfının devrimcilerini içine alacak, hem de bütünüyle öteki sınıf, tabaka ve zümrelerin devrimcilerini içine alacak. Bu apaç›k bir çeliflki de¤il midir? Bir çeliflkidir. Ama, ak›ldan uydurma, sübjektif ve soyut bir ölü çelişki, yâni saçma değildir. Tam tersine, yaşantıdan gelme, en objektif ve en somut bir canlı çelişkidir, yâni gerçekliğin ta kendisidir.
“Proletarya partisinin bütün gücü ve bütün dinamizmi bu gerçeklerin canlı diyalektiğinden gelir. Proletarya partisi iliklerine dek bir sınıf partisi, işçi sınıfının partisidir. Ama egoist, kendi sınıf tekkesinin aşılmaz duvarlarıiçinde bunamış sınıf tekelcisi bir parti değildir.” (s. 114)
Sonraki “UYARIYI UYARMAK” yazısı da 16 Şubat 1971 tarihli Sosyalist Gazetesi’nde yayınlanmış bir yazıdır. İsminden de anlaşılacağı üzere, Sosyalist gazetesine ve Kıvılcımlı’nın yazılarında geçen bazı terimlere karşı eleştiri ve uyarı getiren 2 gence Kıvılcımlı’nın verdiği cevaptan ibarettir.
Kıvılcımlı bu kısa yazıda büyük bir hoşgörü ile gençlerin haklı olduğu noktaları teslim eder, ancak onları terimler üzerinde durmakla yetindikleri için uyarır. “Tek tek sözcükler üzerindeki duygululuğunuzu acep okuduğunuz metinlerdeki AKSİYON (eylem) önerileri, düşünce ve davranış problemleri üzerinde de gösteriyor musunuz?”der.
Sonraki yazı, yine 16 Şubat 1971 tarihli Sosyalist Gazetesinden bir yazı. Gençlik eylemlerinin yoğunlaşması üzerine gençleri suçlayan İsmet İnönü’nün eleştirildiği uzunca bir gazete yazısı. Bu yazı 1 yıl önce Proleter devrimci Aydınlık Dergisinde yayınlanan “Sayın İ.İ. Paşa’ya Açık Mektup” yazısının kısa bir özetidir adeta. O yazı daha sonra kitap olarak yayınladı. Tanıtımı bu kitapta yapılıyor.
“GENÇLİĞE YAZILAR” kitabındaki son yazı “ANARŞİ YOK! BÜYÜK DERLENİŞ!”. Ekim 1970’de çağrı olarak çıkarılan ve broşür olarak basılıp dağıtılan bu çok önemli yazının tanıtımını daha önceki bölümde yapmıştık.