SEÇTİKLERİMİZ- Fehim Taştekin’in yazısı: İsrail’e diyet
Bölgesel liderlikte yalandan kahramanlık hikâyelerinden biri daha son buluyor. Bozulan İsrail-Türkiye ilişkilerinin diyetini Tel Aviv değil sanki Ankara ödüyor.
İsrail’le ‘sözde’ bozuk olan ilişkilerin pek yakında eski haline döneceği anlaşılıyor. ‘Sözde’ diyorum çünkü Mavi Marmara gemisine saldırı sonrası diplomatik temsilcilik ikinci kâtip düzeyine indirilmiş olsa da birçok şey yolunda gidiyordu. Hatta iki ülke arasındaki ticaret rekorlar kıracak kadar artmıştı. Kısa süre sonra İsrail’i uluslararası kurumlardan tecrit etmeye yönelik siyaset de terk edilmişti. Ankara, 2012’de İsrail’in NATO faaliyetlerine dönüşüne askeri tatbikatlar hariç yeşil ışık yakmıştı. Bu, Patriot savunma sisteminin Türkiye’ye konuşlandırılmasının karşılığıydı. Biraz geriye gidersek, 2008-2009’da Gazze’yi cehenneme çeviren Dökme Kurşun Operasyonu’na yönelik yüksek sesli protestolar da sözde kalmıştı; İsrail, Mayıs 2010’da OECD üyeliği hedefine Türkiye’nin veto kartını kullanmaması sayesinde ulaşmıştı. Bu da İsrail için zaferdi.
Evet ‘Filistincilik oyunu’ Arap sokaklarında Türkiye’yi parlattı. Uzun bir aradan sonra Filistin’e ses veren bir lider çıkmıştı. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük bir prestij kazandırdı. ‘One Minute’ ile başlayıp Gazze ablukasını delme girişimiyle tavan yapan Filistin’e hamilik iddiası içerde de muhafazakâr-İslamcı kesimlerin gözünde Erdoğan’ı “İslam dünyasının kurtarıcı lideri” mesafesine yükseltti.
İlişkiler bozukken Türkiye, ticari ilişkilerin ötesinde İsrail’i bir başka alanda da memnun etti. İçine IŞİD petrolü de karıştırılan Kürt petrolünün en önemli alıcısı ABD sayesinde ‘uluslararası dokunulmazlığı’ olan İsrail idi. İsrailliler bu sıra dışı ilişkiden dolayı Türkiye’ye ne kadar teşekkür etse azdır. Yine öfke siyaseti sürerken bile Türkiye, Filistinlilere vizeleri kaldırmadı. İsrail, Türkiye vatandaşlarına vize uygularken Türkiye, Filistinlilere yaptığı gibi İsrail vatandaşlarına vize dayatmadı.
Şimdi dış politikada ‘yalandan kahramanlık’ sayfalarından biri daha kapanıyor. Üstelik öyle bir kapanma ki diplomatik ilişkilerin tekrar elçilik düzeyine çıkması konusunda şart dayatan taraf yer değiştirmiş gözüküyor.
Haaretz gazetesine göre Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Mossad’ın gelecekteki şefi olarak gösterilen Yossi Cohen ve Başbakan Benyamin Netanyahu’nun danışmanı Joseph Ciechanover’ın Zürih’te pişirdiği anlaşmanın taslağı şunları öngörüyor:
– İsrail, Mavi Marmara saldırısının mağdur ve kurbanlar için 20 milyon dolarlık bir tazminat fonu oluşturacak.
– Türkiye ve İsrail, karşılıklı olarak büyükelçiler atayacak.
– Mavi Marmara baskını için İsrail askerlerine yönelik suçlamalar düşürülecek.
– Türkiye, Hamas liderlerinden Salih el Aruri’yi sınır dışı edecek. Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetleri kısıtlanacak.
– Türkiye ve İsrail doğalgaz sahalarında işbirliğine gidecek. Türkiye’nin İsrail’den doğalgaz satın alacak. İsrail, Türkiye’de inşa edilecek boru hattıyla Avrupa’ya doğalgaz satacak.
Taraflara göre bazı detaylarda müzakereler devam ediyor. Bunun nihai bir anlaşmaya dönüşüp dönüşmeyeceği yakında belli olur.
Ancak bu taslak üzerinden gidersek Gazze fatihi kesilen Yeni Osmanlıların tabana satmakta zorlanacağı bazı hususlar var.
Evvela İsrailli yetkililer aleyhine davalardan vazgeçmek verilebilecek en büyük taviz. Bu İsrail için bulunmaz bir ödül.
İkincisi metinde Gazze’nin adı geçmiyor. Gazze’ye ablukanın kaldırılması Türkiye’nin ilişkileri normalleştirmek için öne sürdüğü en kritik şarttı. Diğer iki şart özür ve tazminat. Özür şartı yarım ağız gerçekleşmişti. 2013’te ABD Başkanı Barack Obama’nın zoruyla Erdoğan’ı arayan Netanyahu özür dilemişti. Özrünü 'İtznatlut' kelimesiyle ileten Netanyahu’nun aynı gün pişman olduğu da söyleniyor.
Gazze’ye ablukanın kaldırılması şartı karşısında İsrail’in adımları ya geçici rahatlama getiren bazı önlemler ya da makyajdan öteye gitmez.
Taslakta başka bir maddeyle Hamas resmen satışa geliyor. Kendilerine yıllarca koruma sunan Suriye’yi Türkiye ve Katar’ın ayartmasıyla terk eden Hamas yeni müttefikleri tarafından ortada bırakılıyor.
Bir diğer kritik gelişme doğalgazla ilgili. İsrail’in doğalgazı dediğinizde oraya bir virgül koymamız gerekiyor. İsrail, Doğu Akdeniz’deki ortak havzalarda petrol ve doğalgaz ortaklığını Kıbrıs Rus Yönetimi’yle tesis etti. Ancak İsrail’in faaliyetleri Lübnan ve Gazze açıklarına kaçıyor. İsrail’in Gazzelileri sıkboğaz etmesinin en önemli nedeni Gazze’nin doğalgaz yatakları. Gazze sahilinde oturduğunuzda hava açıksa İsrail’in birkaç mil ötedeki doğalgaz platformunu görmeniz mümkün. (İsrail, işgal altındaki Golan Tepeleri’nden de petrol çıkarmaya çalışıyor.) Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgeler belirlenmediğinden işler çok karmaşık. Eğer mesele gasp edilmiş tabi kaynakların satın alınması ve Avrupa’ya taşınması gibi bir boyut kazanırsa manzara hayli ilginçleşecek demektir. Bu, Filistin’in hamiliğinden gaspta ortaklığa giden bir yoldur! Bu kadarı sahte Hanzalalara bile fazla. Ha bu Doğu Akdeniz’de tesis edilecek doğalgaz ortaklığı bölgesel bir barışa hizmet edecekse ne ala. Bu konuda iyimser olmak için de çok neden yok.
Ankara başta Suriye ve Mısır olmak üzere bölgede yanlış politikalar yüzünden ilişkiler ağını felç etti. Şimdi kendi kuşatılmışlığını yarmak için nevi şahsına münhasır dış politika iddialarından da vazgeçiyor. (Ki ben özgül ağırlığıyla dış politika yapıldığı argümanlarına hiç prim vermedim.) Rus uçağının düşüşünün ardından NATO’ya dört elle sarılma, AB ile şantaja dayalı bir ilişki biçimiyle yeniden müzakerelere yönelme ve şimdi İsrail’le yeni sayfa açma çabası. Yani Türkiye, Soğuk Savaş’ın şekillendirdiği dış politika örgüsüne hızla dönüyor.
(Bu yazı Radikal'de 10 Aralık 2015 tarihinde yayınlanmıştır.)