12. cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkların ve değişimin adayı olarak seçime giren Selahattin Demirtaş’ın yüzde 9.8 gibi oy oranıyla ciddi bir başarı yakalaması önemli bir yankı uyandırdı. Türkiye toplumunda ve kamuoyunda göz ardı edilemeyecek derecede yer bulan HDP’nin bu başarısını ve bundan sonraki sürece yansımalarını Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Erdem Yörük’e sorduk. Yörük’ün seçime dair değerlendirmeleri şöyle;
‘‘Demirtaş ve HDP önemli bir kazanım elde etti. Seçimde oylarını mutlak sayı olarak en çok artıran HDP oldu. O açıdan çok büyük bir zafer kazanıldığını ifade etmek istiyorum. İkinci nokta bu noktaya nasıl gelindi, bu başarı nasıl kazanıldı? Gerçekten de Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı kampanyası gerçekten kişisel yeteneği ve kampanyanın güzel kurgulanmasıyla HDP projesinin anlatılabildiği mecraya döndü. Önemli strateji burada kuruldu.
Demirtaş’ın anlattığı her şey Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın projeyi ortaya koymasından itibaren HDP’nin bileşenleriyle ortaya koyduklarının geniş kesimlere anlatılmasıdır. Asıl büyük hedef de budur. Bu HDP’nin Kürt özgürlük hareketiyle, ezilenlerle kurduğu bu ittifak Türkiye halklarına yansıtılmasıydı. Hepimizi şaşırtan ve memnun eden Türkiye halklarının ise hepimizin tahmininden fazla bu projeyi kabul edebildiğini görmüş olmaktır. 1970’lerden bu yana Türkiye’deki sol, demokrat, ilerici çevrelerin yaşayamadığı başarıya ulaşılmıştır.
Bu bir zaferdir. O açıdan da katkı sunanları tebrik ediyoruz. Özellikle BDP’nin çekirdek oylarının yanı sıra orta sınıf, üniversite mezunu, eğitimli, kendini demokrat gören kentli, orta sınıfın desteğini almış gözüküyor. Bunun da daha önemlisi Alevilerin oylarını almış gözüküyor. Bu HDP projesi, halkların mücadelesi için önemli. Kürtlerle Alevilerin yan yana durup mücadele etmesi için önemli. Bu başarıyı getiren parametreleri böyle ortaya koyabiliriz.
HDP’nin adayı Demirtaş’ın aldığı yüzde 10’luk oran Türkiye tarihinde solun, demokratların, muhaliflerin ve Kürtlerin aldığı en yüksek oy orandır. Bu moral kaynağı. Realist bakacak olursak seçim öncesi bir ankette gördüğüm başka bir sonuç vardı. Bu hafta sonu genel seçim olsa hangi partiye oy verirdiniz sorusuna verilen yanıtta HDP, yüzde 6 buçukta kaldı. Demirtaş’ın aldığı oy ile HDP’nin alacağı oy oranı arasında bir fark bulunuyor. Demirtaş’ın kişisel karizmasıyla, kendini iyi ifade edebilmesiyle, İhsanoğlu’nun aday olmasıyla ilgili olarak HDP’nin oyu üzerinde bir oy getirdi. Bundan sonra HDP’de amaç partiyi Demirtaş’ın oy oranına çekmek olmalı. Strateji o. En iyi ihtimalle buraya çekecek şekilde hazırlanması gerekir.
Demirtaş’ın yaptığı daha öncede ifade edildiği şekilde HDP’nin ortaya koyduğu yeni dünya görüşünün halka çok pozitif şekilde nakledilmesidir. Medyada da bunu söyleyebilecek kanalların açılmıştı. Gerçek anlamda oy potansiyelini artırmak, ileride yüzde 10, 15 ya da 20’lik oranlara gelinmesi için partinin aslında yoksullara hitap edebilmesi gerekiyor. Demirtaş’ın getirdiği oylar, ciddi bir kısmı kentli, kendini modern, demokrat atfeden orta sınıf ve Alevilerden gelen oylar oldu. Kentli ve Kürt yoksulların oyunu alabilmesi gerekiyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi Türkiye’de kendini sol atfeden partinin kök salabilmesi için yoksullara ve emekçilere temas edebilmesi gerekiyor. Yoksa ideolojik zemine hapis olunur. Genişlemenin stratejisi CHP ile rekabetten değil AKP’yle rekabetten geçiyor. 30 Mart’ta Sırrı Süreyya Önder’in adaylığında Sarıgül üzerinden muhalefet yapılmıştı. Negatif durumları gördük. CHP’nin oylarından oy çekilebildi. Bu çok güzel ama şu anda asıl hedef kentli yoksullar, HDP’nin özellikle Kürt yoksulların oyunu alabilmesi gerekiyor. Emekçi partisi olabilmesi gerekiyor.
Bu oy oranının en önemli ve beni heyecanlandıran noktası şu; emekçiler arasında örgütlenmek için, emekçi mahallelerinde siyaset yapabilmek için, emekçilerin dertlerine çözüm bulmak için gerekli insani, fikirsel, organizasyonel kapasiteyi mobilize edecek heyecanı yaratmış durumdadır. HDP’nin bu saatten sonra yapması gereken şey emekçi semtlere çekilmek olmalı. Benim görüşüm budur ki HDP, bu noktadan sonra yeni bir kampanya başlatıp, ‘emekçi semtlere çekiliyoruz’ demeli. HDP’ye oy veren orta sınıfı da kanalize etmeli bu hedefe. Doktorsan gel mahallede sağlıkla ilgili katkı sun. Öğretmensen ders ver. Mühendissen veya avukatsan gel insanlara hukuksal danışmanlık hizmetlerini ver, yaklaşımı olmalı. HDP’ye gönül vermiş, demokratik geleceğe özlem duyan insanları emekçi semtlerde bu tür bir siyasi mücadele verecek şekilde mobilize etmek gerektiğini düşünüyorum. Ancak böyle olursa AKP ile rekabet edilebilir. Çünkü AKP kadroları 20 yıldır bunu yapıyorlar. Benim buradan çıkartacağım, önereceğim budur.
Demirtaş özelinde başarılı sergilenen ideolojik, söylemsel siyasetten alınan gücü daha materyal, emeğe dayanan, yoksul mahallelerde pratik siyasi faaliyete yönlendirmek gerekiyor. 2015 genel seçimleri öncesinde HDP’nin önce bunun duyurusunu dahi yapsa insanlar için önemli bir heyecan olacaktır.
Erdoğan ve kadroları yüzde 55’i bekliyordu. Bununla başkanlık sistemi için halktan olur alacaklardı. Beklediklerinin altında oy aldılar. Katılım oranındaki düşüklüğü de göz önüne alacak olursak başkanlık sistemini Türkiye’ye dayatma noktasında meşru koşullar yok. 2011 seçimlerine benzer durum var. AKP büyük başarıyla ortaya çıkmasına rağmen anayasa değişikliği için çoğunluğu elde edememişti. Bugünkü sonuçta Erdoğan ve kadrolarının beklentilerinin gerisinde bir nokta. Erdoğan’ın ilk yaptığı konuşmada da oldukça açık şekilde görülüyor. Bir moral bozukluğu ortada. Dolayısıyla eğer yüzde 55 üzerinde oy alsaydı karanlık günlerin beklediğini söyleyebilirdik ama muhtemelen benim gördüğüm şu ki; bu seçimler AKP için de Erdoğan için de sonun başlangıcı gibi oldu. Bu seçimin gösterdiği en önemli sonuçlardan birisi de budur.” (ANF)