Aktaş yazısında, Türkiye’nin siyasal rejiminin “rekabetçi otoriterlikten çıplak otoriterliğe” geçtiğini belirterek, bu dönüşümün kırılma noktasının 7 Haziran 2015 seçimleri olduğunu ifade etti. O dönemde HDP’nin “farklı toplumsal kesimleri ortak bir demokratik tahayyül etrafında buluşturduğunu” hatırlatan yazar, Demirtaş’ın temsil ettiği siyasetin “toplumsal iyimserliği, bir aradalığı ve neşeyi” büyüttüğünü söyledi.
“Mutluluk bulaşıcıdır; iktidar bunu tehlikeli buldu”
Aktaş’a göre, HDP’nin seçim başarısı sonrasında oluşan umutlu atmosfer, mevcut iktidarın çatışma ve korku siyasetini zayıflattı.
“Toplumun bütün farklılıklarıyla bir arada konuşabildiği o iyimserlik hali, iktidar için tehlikeliydi. Çünkü mutluluk bulaşıcıdır” diyen Aktaş, çözüm sürecinin rafa kaldırıldığı 19 Nisan 2016 tarihini “Türkiye’nin yeniden karanlığa çekildiği an” olarak tanımladı.
Demirtaş’ın bu dönemde yurt dışından Türkiye’ye dönme kararını da hatırlatan yazar, onun bir yakın arkadaşına söylediği “Ben on yıl yatarım” sözünü anımsattı ve bu öngörünün bugün neredeyse birebir gerçekleştiğini ifade etti.
“Barışmak, özgürleşmektir”
Aktaş yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Ekim 2024 tarihli açıklamalarına da değinerek, eğer devlet aklı gerçekten Kürtlerle barışmayı istiyorsa, bunun “sembolik ama somut adımlar” gerektirdiğini söyledi.
“Eğer biz Anadolu ve Mezopotamya’nın sokaklarındaki çocukların kendi dillerinde, kendi heyecanlarıyla özgürce büyümesini istiyorsak, bunun adı barışmaktır, barışırken de özgürleşmektir,” diyen yazar, bu sürecin en anlamlı adımlarından birinin Demirtaş’ın özgürlüğü olacağını vurguladı.
“Demirtaş’ın özgürlüğü müzakere değil, hakkın iadesidir”
Yazının sonunda Aktaş, Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Can Atalay ve tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasının Türkiye’nin demokratikleşmesi için tek başına yeterli olmayacağını ancak “barış için anlamlı bir başlangıç” olacağını belirtti:
“Demirtaş’ın özgürlüğe kavuşması bir lütuf değildir. Bu, iktidar tarafından gasp edilen bir hakkın iadesidir.
Siyasi tutsakların özgür bırakılması, toplumsal güvenin, diyalog zeminlerinin ve siyasetin normalleşmesi için bir adımdır.”
Aktaş’a göre bu adımlar, hem toplumsal onarım hem de barış süreci açısından kaçınılmaz bir gerekliliktir:
“Eğer gerçekten çocukların kendi dillerinde sevinçle büyümesini istiyorsak, bunun yolu cezaevlerinden tahliye edilecek umutlardan geçer. Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın, Kavala’nın ve Atalay’ın özgürlüğü, yalnızca onlar için değil, hepimiz için bir başlangıçtır.”