Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü okul kantinini basıp “satırlı” saldırı gerçekleştiren ülkücülerden biri olan, Şule Çet davasında 18 yıl 9 ay hapis cezası alan Berk Akand’ın avukatı Paşa Büyükkayaer sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda bir haberimize yönelik olarak “Ulan hep aynı senaryo” değerlendirmesi (!) yaptı.
SiyasiHaber
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde okul kantinini basan ülkücülerin saldırısına uğrayan 10 öğrenciye geçtiğimiz günlerde 6 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Şule Çet davasında 18 yıl 9 ay hapis cezası alan Berk Akand’ın avukatı Paşa Büyükkayaer’in de aralarında olduğu olayın faillerine ceza verilmezken, 4 hukukçunun bu yargılama nedeniyle avukatlık ruhsatı iptal edilmişti. Davanın ardından 3 hukukçunun ruhsatına da el konulabileceği ifade edildi.
Siyasi Haber’in 11 Ekim 2020 tarihli “Ülkücülerin 'satırlı' saldırısına uğrayan 10 öğrenciye hapis cezası!” başlıklı haberinde Av. Paşa Büyükkayaer’in de aralarında bulunduğu saldırganların şikayeti üzerine açılan davada ceza alan ve avukatlık ruhsatı iptal edilen Alican Süt’le de görüşülmüştü. Alican Süt Siyasi Haber’e verdiği demeçte, “4 Ocak 2016 tarihinde Ankara hukuk kantininde ülkücü bir grup gelip bizi tehdit ediyor. Paşa Büyükkayaer isimli şahıs (dosyadaki müşteki) satırlarla bize saldırıyor. Sonrasında okulun önünde 25 kişilik ülkücü grup ellerindeki satırlarla bizi tehdit ediyor. Sonrasında polis bu grubu azarlıyor. Olaydan sonra ülkücüler bizden şikayetçi oluyor. Dosyada somut hiçbir delil olmamasına rağmen onların ifadesine dayanarak 6 yıl üç ay ceza alıyoruz." açıklamasında bulunmuştu.
Haberimizin ardından Av. Paşa Büyükkayaer sosyal medya hesabından “Ulan hep aynı senaryo” diye başlayan bir paylaşım yaptı. Büyükkayaer’’in paylaşımı şöyle:
“Ulan hep aynı senaryo. İnsanların eğitim öğretim hakkını engelle, kampüste terör estir kendinden başka kimseye yaşam hakkı tanıma; bu eylemler sebebiyle ceza alınca da biz mağduruz, hak ve özgürlükler, anayasa, devletin sistematik saldırısı vsvsvsvs. Senaryoyu güncelleyin artık.”
Kim bu Büyükkayaer?
Haberimizi “Ulan hep aynı senaryo” diyerek yalanmaya yeltenen Paşa Büyükkayaer’in şüpheli bir seceresi var. Kaldırılan birçok taşın altından çıkan biri Av. Büyükkayaer.
Büyükkayaer'in sosyal medya hesabından yapılan paylaşım (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki yazılama)
Döner bıçaklı saldırgan
4 Ocak 2016 tarihinde Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde Hukuk Fakültesi kantininde öğrenciler, ülkücü bir grubun saldırısına uğramıştı. Saldırıyı izleyen polis, başka kampüs ve üniversitelerden gelen ülkücüleri tek sıra halinde dizerek “Buraya olay çıkarmaya gelmeyeceksiniz. Tamam mı?” diyerek bir nevi nasihat vermişti.
Yaşanan olayın ardından üniversite yönetimi saldırganlar hakkında idari soruşturma başlatmış ve savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Deliller tespit edildiği halde savcılık saldırganlar hakkında takipsizlik kararı verdi ve saldırganlar cezalandırılmadı. Savcılık, delillere dayanmadan hukuksuz bir şekilde devrimci demokrat öğrencilere dava açtı.
Hukuk Fakültesi kantinine saldırıyı gerçekleştirenlerden biri de Av. Paşa Büyükkayaer’di. Üniversite yönetimi Büyükkayaer hakkında da idari soruşturma başlatmış ve savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
Büyükkayaer Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra da okula gelerek saldırılarda bulundu. 27 Ocak 2017’de Hukuk Fakültesi’nde öğrencilerin vizelerin bitişini kutlamak için çektiği halayda ülkücülerin kendi marşlarını çalmak istemesi, öğrencilerin ise bunu kabul etmemesi üzerine Büyükkayaer öğrencileri tehdit etti. 30 kişilik faşist grup daha sonra kantinde tekbirlerle öğrencilere saldırdı.
Olayın ardından saldırıya uğrayan öğrencilere soruşturma açıldı, Büyükkayaer’e ise mezun olması gerekçe gösterilerek herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
Av. Paşa Büyükkayaer, haberimizi yalanlamaya yeltenirken Twitter hesabından şu paylaşımı da gerçekleştirdi:
“İki 'faşist' öğrenciden birisi benim. Sınavlarımın tamamına, kapısının kilitlendiği ve kapısında en az 2 güvenlik görevlisinin beklediği gizli sınıflarda girdim. Dönemin okul yönetimi tarafından, devamlı olarak, sınav dönemleri haricinde okula gitmemem yönünde telkinler aldım.”
Büyükkayaer’in bu paylaşımına, bir twitter kullanıcısı, “Faşist, kanı bozuk olduğunu kabul etmen güzel. Elinde satır ile kovaladığın masum öğrencilerin ahı üzerinden eksik olmasın.” şeklinde tepki gösterirken, bir diğer twitter kullanıcısı bir resim paylaşarak “Bu palalı lar kimler lan şerefsiz” tepkisini gösterdi.
Şule Çet davasında Berk Akand’ın avukatı
Ankara'da bir plazanın 20. katından şüpheli şekilde düşerek hayatını kaybeden üniversite öğrencisi 22 yaşındaki Şule Çet’in ölümü hakkındaki devam eden dava kamuoyunun uzun süre gündeminde kalmıştı. Ankara 31. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Çağatay Aksu'ya "kasten öldürme" suçundan müebbet, "nitelikli cinsel saldırı" suçundan 10 yıl ve “kişiyi hürriyetinden bırakmak” suçundan 2 yıl 6 ay (toplam 12 yıl 6 ay); Berk Akand'a ise kasten öldürmeye yardımdan 12 yıl 6 ay, cinsel saldırıya yardımdan 5 yıl, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmadan 1 yıl üç ay hapis cezası verildi.
Av. Paşa Büyükkayaer bu davada sanık Berk Akand’ın avukatlığını yaptı. Davanın görülmesi sürecinde ise bir dizi skandala imza attı.
Ceza olasılığı artıyor, Büyükkayaer çark ediyor
Şule Çet davasının ilk duruşmalarında sanıklar ve avukatları birbiriyle örtüşen savunmalar yapıyorlardı. Dava 18 Kasım tarihinde sürpriz bir gelişmeye tanıklık etti. Berk Akand’ın avukatı Paşa Büyükkayaer, iki sanığın yasal olmayan yollarla gönderdiği mektupları bir üst yazıyla mahkemeye sundu. Büyükkayaer, üst yazıda Çağatay Aksu’nun Akand’a mahkemede ifadeleri örtüşsün diye telkinlerde bulunduğunu iddia ediyordu.
Av. Paşa Büyükkayaer, önceki savunmalarını iki sanığın ifadelerinin örtüştüğü üzerine kurmaya özen gösterdi, Çağatay Aksu’nun da suçsuz olduğu doğrultusunda değerlendirmeler yaptı. Sanıkların avukatları Şule Çet’in intihar ettiği, sanıkların suçsuz olduğu esası üzerine kuruyorlardı savunmalarını.
Davanın savcısı değişip, “intihar” değil cinayet ve nitelikli cinsel saldırı davası haline dönüşünce sanıkların ceza alacağı olasılığı neredeyse kesinleşti. Bu gelişme Av. Büyükkayaer’in tutumunu da bütünüyle değiştirdi. Çağatay Aksu ile Berk Akand’ın ifadelerinin uyuştuğu, ikisinin de suçsuz olduğunu iddia eden Büyükkayaer, iki sanık arasındaki yasal olmayan yollarla gerçekleşen mektuplaşmaları mahkemeye Berk Akand’ın suçsuzluğunun kanıtları olarak sunuyordu. Ama bir yıl sonra. Tam bir yıl beklemişti Büyükkayaer. Bu bir yıl içinde avukatı olmadığı halde Çağatay Aksu’nun da suçsuz olduğu iddiasını sürdürmüştü. Sonuç olarak… Büyükkayaer, Şule Çet’in nasıl öldürüldüğüyle değil, müvekkilini kurtarmakla ilgilendiriyordu. Müvekkilini kurtarmak için önce Çağatay Aksu’nun da suçsuz olduğunu iddia etmiş, davanın seyri değişip ceza olasılığı güçlenince bir yıldır elinin altında olan mektuplaşmaları ifşa ederek Berk Akand’ı kurtarmaya, deyim uygunsa “faturayı” Çağatay Aksu’ya kesmeye yeltenmişti.
Av. Paşa Büyükkayaer’in mahkemeye delil olarak sunduğu mektuplarda Çağatay Aksu’nun Berk Akand’a, “ağzını sıkı tut', "Ya beraber çıkarız ya beraber batarız" ifadeleri yer alıyordu. Nedense Büyükkayaer bu mektuplar bir yıl sır gibi saklamıştı.
Bu çıplak gerçeğe rağmen Av. Paşa Büyükkayaer 8 Kasım 2018 tarihinde sosyal medya hesabından şu paylaşımı yapabiliyordu:
“12- Gencecik bir kızın ölü bedeni ve acılı ailesi üzerinden prim yapma, reklam yapma, ünlü olma, para kazanma gibi amaçlarınızı bir kenara bırakın artık.”
Gizli ses kaydı ve yine Büyükkayaer
Davanın duruşmaları sürerken Çet Ailesi’in avukatı Umur Yıldırım’ın bir kafede gizlice ses kaydı alındı.
BirGün Gazetesi’nden Erk Acarer 8 Temmuz 2019 tarihinde kaleme aldığı yazısında bu gelişmeye ilişkin şu değerlendirmeleri yapıyordu:
“Meslektaşa kumpas, savcıya odasında baskı
Çet ailesi avukatının bir kafede gizlice ses kaydı alındı. Belden aşağı yönteme, katil zanlısı avukatları tarafından başvurulması dikkat çekti. Avukatlar, ellerindeki ses kayıtlarıyla dosyanın eski savcısına baskı yaparak şikâyetçi olmasını istediler.
Amaç davayı önemli bir yere getiren avukat Umur Yıldırım’ı usulsüz şekilde etkisizleştirmek ve geri çekilmesini sağlamaktı. Yıldırım’a meslektaşlarının kurduğu kumpas ve bu yolla savcıya baskı “Bunlar nasıl avukat?” sorusunu da gündeme getirdi.
(…)
23 yaşındaki üniversiteli Şule Çet, 29 Mayıs 2018’de Ankara’daki bir plazanın 20’nci katından düşerek hayatını kaybetti. İki şüpheli, 2 kez gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Delil toplanma aşaması ve Adli Tıp araştırmasında dosyaya özen gösterilmedi.
Hatalar nedeniyle yanlış ilerleyen dosyanın seyri savcının değişimi ile başka bir boyuta ulaştı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Koca’nın hazırladığı iddianamede, Çet’in cinsel saldırıya maruz kaldığı ve plazadan atılarak öldürüldüğü belirtildi.
Bu kapsamda sanıklar Çağatay Aksu ve Berk Akand hakkında ‘kasten öldürme’, ‘cinsel saldırı’ ve ‘hürriyetten yoksun bırakma’ suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 39’ar yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Ayrıca Çet davasında Adli Tıp, mahkemeye ek bir mütalaa daha sundu. Mütalaada Çet’in intihar etmediğine ilişkin önemli tespitlerle, ‘intihar tablosu yok’ vurgusu yapılırken “Çet’in boynunda kırık var, bu canlıyken saldırıda meydana gelmiş de olabilir” dendi.
Dosyanın ilerlemesinde aile avukatı Umur Yıldırım’ın etkisi büyük oldu. Aksu’nun avukatı Levent Erkmen ile Akand’ın avukatı, Paşa Büyükkayaer ise mesnetsiz intihar vurgusuna yönelik savunmaları ile tepki çekti.
Her iki avukatın, müdafileri hakkında çıkan haberleri internetten sildirme girişimleri de oldu. Ancak dosyanın eski savcısı Alev Ersan Albuz’un şikâyeti avukatlar konusunda başka skandal gelişmelerin yaşandığını da ortaya koydu.
‘Bunlar nasıl avukat’ sorusu?
Davanın eski savcısı Albuz’un suç duyurusunda özetle şu ifadeler yer aldı: “Sonradan bu dosya bir başka savcıya verildi. Makam odamda çalışırken sanıklardan Çağatay Aksu’nun avukatı olarak bilinen Levent Ekmen odama geldi, maktulün avukatı Umur Yıldırım’ın belli kafelerde toplantı yapıp hakkımda asılsız ithamlarda bulunduğunu, ellerinde bir ses kaydı olduğunu ve internete düşüreceğini söyledi.”
İfade şöyle devam etti: “Dosyanın tarafı olmadığımı, ses kaydını duymak istemediğimi eğer internete düşerse yasal yollara başvurabileceğimi söyledim. 13.05.2019 tarihinde ise dava sanıklarından Berk Akand’ın avukatı olduğunu söyleyen Paşa Büyükkayaer odama geldi.”
‘Cezalandırılmalarını istiyorum’
Savcı ifadesini, “Büyükkayaer, bir konuyu konuşmak istediğini söyledi” diyerek sürdürdü: “Bana avukat Umur Yıldırım’a ait olduğunu söylediği ses kaydının akşam internete düşeceğini söyledi. Ona da bu ses kaydını duymak istemediğimi söyledim. 16.05.2019’da, kâtibim ses kaydının internete düştüğünü aktardı. Bu ses kaydını dinledim. Kaydı çeken, yayınlayan ve hakkımda karalayıcı ithamlarda bulunan kişi veya kişilerin bulunup cezalandırılmasını istiyorum.”
Davanın eski savcısı Alev Ersan Albuz’un suç duyurusundaki “ses kaydını duymak istemediği” ifadesinden anlaşılıyor ki, Av. Paşa Büyükkayer yasal yollardan elde edilmemiş olan gizli bir ses kaydını Savcı Albuz’a dinletmek istemiştir.
Daha da çarpıcı olan husus, davanın başlangıcında Çağatay Aksu’nun da suçsuz olduğu iddiası üzerinden savunmasını temellendiren, ceza olasılığı güçlenince iki sanık arasında yasal olmayan yollardan gerçekleşmiş mektuplaşmaları (cezaevlerinde gizli yollarla yapılan yazışmalar – SiyasiHaber) müvekkili olan Berk Akand’ın kurtarmak için bir yıl gecikmeli ifşa eden Av. Büyükkayaer’in gizli ses kaydının Çağatay ailesi tarafından kendisine ulaştırıldığını itiraf etmesidir.
Savcının odasına önce Çağatay Aksu’nun avukatı Levent Ekmen girip gizli ses kaydından söz ediyor, arkasından da Av. Büyükkayaer. Bunun raslantı olması hayatın olağan akışına uygun değil. Besbelli ki Şule Çet ailesinin avukatı Umur Yıldırım’a yönelik bir kumpas gerçekleştirilmektedir.
Av. Paşa Büyükkayaer bir yıl sonra, 18 Haziran 2020 tarihinde hukukcukafasi.com sitesinde yayımlanan röportajında bu gelişmeye ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyordu:
“Benim hakkımda asılsız iddialarda bulunan şahıslardan ve bunu çeken, sosyal medyada yayınlayan insanlardan şikayetçiyim demiş. Sanki savcı hanım bizden şikayetçi olmuş gibi aktardılar mahkemede.”
El insaf diyelim…
Uyuşturucu ticareti ve cinsel suçlardan hüküm giyenleri çoğu mağdurmuş
Büyükkayaer’e göre uyuşturucu ticareti ve cinsel suçlardan hüküm giyenlerin çoğu mağdur ve haksız yere içerde yatıyorlar. Sosyal medya hesabından yapmış olduğu paylaşım Büyükkayaer’in zihniyet dünyasını çırılçıplak biçimde ortaya koyuyor. Şöyle diyor Büyükkayaer:
“1-İnfaz Kanunu'nda yapılacak değişikliğe cinsel suçların ve uyuşturucu ticareti yapma suçlarının da dahil edilmesi gerektiğini savunanların temel dayanak noktası; bu suçlardan tutuklu veya hükümlü olan çoğu kişinin aslında mağdur oldukları ve haksız yere cezaevinde olduklarıdır.
2-Uyuşturucu ticareti yapma suçu ve cinsel suçlardan ötürü cezaevinde bulunan kişilerin büyük bir kısmının, suçsuz yere cezaevinde bulundukları görüşüne kesinlikle katılıyorum.
3-Bununla birlikte, bu mağduriyetleri önlemenin yolunun; bu suçların da değişiklik kapsamına alınması değil Mahkemelerce daha adil, daha detaylı, daha objektif ve daha sağlıklı değerlendirmeler neticesinde hüküm tesis edilmesinden geçtiği kanaatindeyim.”
Türkiye’de cinsel suçların çoğu cezasız kalmaktadır. Yapılan kamuoyu araştırmalarının, bilimsel bütün verilerin apaçık gösterdiği bir hakikattir bu. Tartışmaya bile değmez bir iddiadır Büyükkayaer’in iddiası.
Uyuşturucu ticareti söz konusu olduğunda ise genellikle “küçük balıklar” yakalanarak cezaya çarptırılmakta, “büyük balıklar” ise sırtlarını dayadıkları yer olduğu için paçayı kurtarmaktadır. Ama bu gerçek hiçbir biçimde “küçük balıklar”ın uyuşturucu ticaretinden dolayı mağdur oldukları, suçsuz yere cezaevinde bulundukları manasına gelmez. Bu durumda olanlar varsa da bunlar istisnadır.
Anlaşılan Büyükkayaer uyuşturucu tacirlerinin, torbacıların, tacizcilerin, tecavüzcülerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşmaktadır. Yapmış olduğu paylaşımın başka hiçbir anlamı yoktur.
Bir avukatın seviyesi
Koronavirüs salgınından başlamasının ardından, 23 Mart tarihinde sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulunuyor Av. Paşa Büyükkayaer. Paylaşım şöyle:
“Burda daha önce hiç küfretmedim ama bulduğunuz çözüme sokayım sizin. İcra Müdürlüklerindeki işlemlerin 30 Nisan’a kadar durdurulması ne demek. Uyaptan gönderdiğim talebe de mi virüs bulaştırıyorum amk.”
Başka söz söylemek gerekmiyor. Bu paylaşım Büyükkayaer’in seviyesini gösteriyor.
Azılı faşist Haluk Kırcı’yı takdir, Abdullah Çatlı’ya güzelleme
Bahçelievler’de 7 TİP’li genci katleden azılı faşist Haluk Kırcı’ya bağrına basıyor Büyükkayaer. Kırcı’nın televizyon programına çıkarılıp parlatılmasının ardından yapmış olduğu paylaşım şöyle:
“Bu hadiseyi kitabında ayrıntılı olarak yazmıştı ancak televizyonda anlattığına ilk kez denk geldim. Haluk KIRCI'yı cesaretinden ve açık yürekliliğinden ötürü tebrik ederim.”
Susurluk Kazası’nda hayatını kaybeden, derin devletin tetikçisi Abdullah Çatlı’da Büyükkayaer’in sevgisine mahzar oluyor. Şöyle diyor Büyükkayaer: “Yiğit olanların sonu olmaz”
Böyle üniversitelere böyle avukat
Bilim üretme kurumu olan üniversitelerin yeminli düşmanı oldu Türkiye’nin egemen sınıfları. 12 Eylül darbecilerinin öncelikli işlerinden biri üniversitelerdeki aydınlık kafalı, demokrat akademisyenleri doğramak, akademik özgürlükleri boğmak, gerici, faşist kadroları üniversitelere doldurmaktı. Buldukları akademisyen demeye bin şahit isteyen et kafalıları üniversitelere doldurdular. Ardından gelen siyasal iktidarlar da aynı çizgiyi izledi. AKP İktidarı ise akademik özgürlükleri ortadan kaldırmanın yeminli düşmanı oldu. Bulabildikleri her yere kendi yandaşlarını, kadrolarını yerleştirdiler. Nihayetinde üniversitelerde az buz kalmış aydınlık kafaları da terörist damgası vurmaya yeltenerek “barış akademisyenleri” örneğinde olduğu gibi üniversitelerden tasfiye ettiler. Nihayetinde üniversiteler bilimin kapısından içeriğe giremediği mezbelelikler haline dönüştü.
İşte böyle üniversitelerden böyle avukatlar mezun oluyor!