Vanuatu, Fiji ve Samoa, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle tehdit altında olan Pasifik ülkeleri. Üç ülke de, ekokırımın uluslararası hukukta tanınmasıyla doğaya yönelik büyük ve uzun vadeli zararların cezalandırılmasını hedefliyor. 2024 yılında bu ülkeler, doğaya yönelik ağır tahribatların artık uluslararası ceza hukuku kapsamında yargılanabilir hale gelmesi için çağrıda bulundu.
Ekokırım, doğaya kasıtlı yıkımı “insanlığa karşı işlenen soykırım” suçu ile eşdeğer gören bir anlayışa dayanıyor. 2002’de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) yetki alanını genişletmek amacıyla kurulan Roma Statüsü’ne eklenmesi önerilen bu suç, uluslararası hukukta dördüncü büyük suç olarak tarihe geçebilir.
Henüz küresel çapta kabul görmese de bazı ülkeler, kendi iç hukuklarında ekokırımı tanımaya başladı. Vietnam, Fransa, Şili ve Ukrayna öncü ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Ukrayna’da 2023’te, işgal altındaki bölgede bir barajın yıkılması sonucu meydana gelen büyük sel felaketi ve çevresel yıkım, ekokırım olarak soruşturuluyor. Bu örnek, doğaya verilen zararın artık ulusal güvenlik veya savaş gerekçesiyle görmezden gelinemeyeceğini gösteriyor.
Ekokırımın uluslararası suç olarak tanınması halinde, çevresel felaketler cezasız kalmayacak ve şirketler ile devletler doğaya verdikleri zarar nedeniyle uluslararası sorumluluk taşıyabilecek. Bu durum, çok uluslu şirketlerin faaliyetleri veya savaş döneminde çevreye yönelik operasyonların uluslararası mahkemelere taşınmasını mümkün kılacak. Aynı zamanda doğa koruma hareketlerinin hukuki zemini güçlenecek ve iklim adaleti mücadelesi yeni bir boyut kazanacak.
Ancak eleştirmenler, ekokırımın tanım ve delillendirilmesinde ciddi hukuki belirsizlikler olduğunu ve büyük güçlerin çevre politikalarının uluslararası denetime açılmasına karşı siyasi direnç gösterebileceğini vurguluyor. Bu nedenle, ekokırımın uluslararası ceza hukukuna dahil edilme sürecinin hem hukuki hem diplomatik açıdan zorlu tartışmalara sahne olması bekleniyor.
Yine de ekokırım fikrinin yükselişi, insanlığın gezegeni koruma sorumluluğu açısından yeni bir etik ve hukuki dönemin kapısını aralayabilir.
(ANF)