DTK’nin “yeraltı ve yerüstü kaynaklarının çıkarılması ve işletilmesi amacıyla merkezden yerele yetki devrinin yapılması için siyasi ve toplumsal mücadele yürütülmesi” kararına karşı Bakan Yıldız buna dair özetle şunları söylemiş; “herhangi bir ayrısı gayrısı olmayan 780 bin kilometrekare bir alanda yaşıyoruz. Eğer bir “kaynak” varsa gerek yeraltı kaynakları madenler, petrol veya incir, fındık, çay bu hepimizindir. Bunun doğusu batısı, kuzeyi güneyi olmaz. O yüzden bizim madenlerle alakalı, petrolle alakalı, bu ülkenin yeraltı zenginlikleriyle alakalı herhangi ayrı bir uygulama yapmamız söz konusu değildir; oradaki insanlar da Türk’ü, Kürdü ayrım yapmaksızın aynı şekilde hissetmeleri gerekiyor”
Herkes olup bitenin biraz farkında mutlaka ama bu farkındalık yetmeyecek. DTK’nin gerçekleştirdiği Demokratik Ekonomi Konferansı’nın sonuç bildirgesinde geçen şu paragraf barış sürecinde devletin atması gereken en önemli adımı gösteriyor, “Demokratik Komünal Ekonomi Belediyeleri, ulus devletin yerel uzantısı olarak değil, demokratik özerk yerel meclislerle yerinden yönetimin bir bileşeni olarak ele alır.” Kürt halkının ve siyasi temsilcilerinin temel talebi olan “Demokratik Özerklik” sağlanmadan o çok arzuladığınız ve belkide rüyalarınıza giren bölge doğasının ve emek gücünün sömürüsünü büyütmeniz olanaksız. Maalesef bu olanaksız durum demokratik özerklik sürecinden sonra da devam edecek ve biz buna inanıyoruz.
2015 bütçesi
Bu olanaksızlık üzerinde 2015 bütçesinin ana eksenine göz atalım. 2001 yılından bu güne kadar “madencilik” sektörüne 18,1 milyar TL’lik yatırım teşviği verildiği Ekonomi Bakanlığı verilerinde görülebiliyor. Ayrıca bu desteğin yarısı son 2 yılda verilmiş. Bir diğer teşvik ise “enerji”. Enerji sektörüne verilen teşvik toplamı 106 milyar lira. Gelelim 2015 yılı bütçesine. Bütçede 452 milyar gelir gösterilmiş, giderler ise toplam 473 milyar lira. Bütçe yapıyorsun yaptığın bütçede 21 milyar açık vererek yılı tamamlamayı hedefliyorsun bu durum şaşırtıcı gelebilir ancak bu devleti yöneten hükümetlerin neredeyse tamamı buna benzer bütçelerle zamanlarını doldurmuşlardı. Gider kaleminin en büyük parçası nedir diye merak edenimiz oluyordur, bunun nedeni dış ve iç borçların faiz geri ödemeleri. Bu faizlerin ve dış borçların ödenebilmesi bütçe giderlerinin esas kalemlerini oluşturuyor. Bu borçları ödemek gelirle kapatılamadığına göre tekrar borçlanılacağı çok açık. Hani İMF’ye borç para veriyordunuz, kendi yalanınız her yıl yaptığınız bütçelerde çok fazla sırıtıyor. Borç ödemek için yine borçlanmak gerekiyor ve bu sarmallık sürüp gidiyor. Tabi sonuçları emekçi halkın sırtına yıkılıp sömürü düzenlerini devam ettirmenin bir yolunu yine bulabiliyorlar.
425 milyar gösterilen gelir kalemlerinin yaklaşık 400 milyar lirası vergilerden karşılanacağı bütçe planlarında yer alıyor. Bu vergileri kim ödüyor olabilir. Yukarıda bazı teşvikleri açıklamıştık; yani sermaye asla vergi vermeyi sevmiyor. Neden sevsin kendi iktidarında bir de vergimi ödesinler. Bütçe gelir kalemlerinin tamamı emekçi halkların cebinden çıkıp teşvik vb. yollarla yine sermayenin cebine geri dolmasının bütçeleri her yıl yapılıp duruyor.
Barış!
Hükümetin barıştan anladığı ya da beklediği tek şey sermayeye yeni sömürü ve birikim alanları yaratmaktır. Bunun için teşvikler organize ediliyor ve özellikle bazı sektörlerde bu teşvikler yoğunlaşıyor. Bölge kalkınma ajanslarının hibe ve teşviklerin tamamı ya yandaş kişilere ya da maden ve enerji gibi sektörlere yapıldığı apaçık ortada.
Çünkü bu sektörler stratejik. Yani stratejik derken yanlış anlamayın, hükümet dolayısıyla sermaye için bu durum böyle. Bu strateji içinde maden ve enerji ruhsatlaması başbakanlığa bağlanmıştı. Taraf gazetesinde yayımlanan bir haberde “ruhsat izinlerinin Başbakanlık’a geçmesiyle birlikte daha önce hiçbir şekilde madencilik sektöründe çalışmamış kişiler maden şirketi kurdu. AKP’ye yakın iş adamlarının doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettiği bir maden şirketleri havuzu oluşturuldu. Havuzda, yaklaşık 150 maden şirketi bulunuyor” haberin devamı daha ilginç “16 Haziran 2012 tarihinde çıkarılan yönetmelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda olan ruhsat işlemleri Başbakanlık bünyesine geçti. Bunun için de o dönemde, PKK’ye yardım eden iş adamlarının maden ruhsatlarına sahip olduğu belirtilerek, bu kişilerin eleneceği öne sürüldü. Yani güvenlik tedbirleri nedeniyle ruhsatların Başbakanlık’a alındığı kaydedildi”.
Kimin için bütçe!
Enerji bakanı açıklamış; “kamuoyunun zeytinciler bir tarafa, santralciler bir tarafa diye ayrıştırılmasının başlık olarak doğru bir başlık olmadığı kanaatindeyim”. Sayın bakana göre hem zeytinler hem de santral birlikte yapılabilirmiş! Valla siz yaparsınızda biz yapamayız sayın bakan. Bu tip beceriler sadece size has konular. Biz bir şeyi özellikle yaşamın temel nüvelerini yok edip sizlerin cepleri biraz daha kabarsın diye bunu yapamayacağız. Bizler sizlerin tam aksini düşünüyoruz sayın bakan.
Açgözlülüğünüzü attığınız her adımda görmek mümkün, bunun en büyük ispatı ise kendi ellerinizle hazırladığınız halk düşmanı bütçe. Yaptığınız bütçe halkın emeğinden, cebinden ve doğayı yok ederek elde ettiklerinizden, borç aldığınız dolayısıyla sömürüye ortak ettiğiniz para babalarından aldıklarınızla oluşturulmakta. Evet, ayrışalım hem de kökten ve temelden ayrışalım, zeytinciler bir yanda siz enerjiciler diğer yanda. Madenciler bir yanda köylüler bir yanda, sermaye bir yanda işçiler bir yanda..
(Özgür Gündem – 18 Kasım 2014 – Yusuf Gürsucu)