‘Tan Matbaası Baskını’ bundan tam 75 yıl önce, 4 Aralık 1945’de, tek parti iktidarı eliyle basını güç kullanarak hizaya getirme girişimlerinin Cumhuriyet tarihindeki ilk örneğiydi. Bugün de devletin basını hizaya getirme arzusu değişmiş değil. 1945’de provokasyonun komuta merkezi CHP’ydi, bugün AKP…
SiyasiHaber
‘Tan Matbaası Baskını’ bundan tam 75 yıl önce, 4 Aralık 1945’de, tek parti iktidarı eliyle basını güç kullanarak hizaya getirme girişimlerinin Cumhuriyet tarihindeki ilk örneğiydi. Bugün de devletin basını hizaya getirme arzusu değişmiş değil. 1945’de provokasyonun komuta merkezi CHP’ydi, bugün AKP…
“Tan Matbaası Baskını” basını güç kullanarak hizaya getirme girişimlerinin Cumhuriyet tarihindeki ilk örneğiydi. Tarihsel olgular Tan Matbaası Baskını’nın tek parti iktidarı, CHP eliyle örgütlendiğini bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.
Savaş yıllarında Türkiye’nin dış politikası
2. Paylaşım Savaşı’nda Türkiye savaşın gidişatının şekillendirdiği oportünist bir dış politika siyaseti izledi. Almanya’nın savaşı kazanma ihtimalinin olduğu dönemde Almanya ile sıkı ilişkiler kurarak Türk-Alman Saldırmazlık Paktı’nı imzalayan, 1941 yazında Alman orduları gücünün doruğundayken gayr-ı resmi olarak Nazi diplomatlarına Orta Asya’nın “Türk halkları”nın yeni bir bağımsız devlet olarak birleştirilebileceğini önererek Sovyetler Birliği’nin parçalanması politikasını benimseyen, bu politikaya koşut olarak ırkçı, Türkçü bir siyaset izleyen Türkiye, 1943 sonlarında savaşın yönü Müttefiklerin lehine değişip, Alman orduları Kuzey Afrika ve Stalingrad’da hezimete uğradığında tutum değiştirerek Müttefiklerin yanında savaşa girme eğilimine girdi. Ancak Türkiye’nin bu eğilimi, özellikle faşist Saraçoğlu Hükümeti döneminde izlenen Almanya yanlısı Sovyetler Birliği’ni parçalama politikası nedeniyle Sovyetler Birliği’ne güven vermedi. Nihayetinde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında cereyan eden gerginliğe çözüm bulmak için Mayıs 1944’de bir grup Türkçü yazar, akademisyen, öğretmen ve öğrenci “Irkçılık-Turancılık” yaptıkları iddiasıyla tutuklayarak Sovyetler Birliği’nin gözüne girilmeye çalışıldı. Ardından Türkiye, faşist Almanya’ya karşı Müttefiklerin yanında savaşa girdiğini ilan etti. Savaş sonrası ise Türkiye ABD merkezli kapitalist bloğun bir parçası olmaya yöneldi.
Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı ve Tan Gazetesi
Savaş yıllarında özellikle Saraçoğlu Hükümeti döneminde izlenen Alman yanlısı, Sovyetler Birliği’ni parçalamaya yönelik dış politika nedeniyle Türkiye’ye yönelik güvenini kaybetmiş olan SSCB, Mart 1945'te, Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı'nı tek taraflı olarak feshedeceğini açıkladı. Moskova anlaşmanın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşacak yeni koşullara göre yeniden düzenlenmesini talep etti. SSCB, Boğazlar'ın yeterince güvenli olmadığını düşünüyor ve Boğazlar'ın güvenliğinin Türk-Sovyet ortak denetiminde olmasını istiyordu.
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler gittikçe gerilirken, Türkiye-Sovyet ilişkilerinin iyileştirilmesini ve geliştirilmesini savunan tek yerli basın organı Tan Gazetesi’ydi. Tan’ın, 7 Kasım 1945’te süresi dolacak olan “Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşması”nı gözden geçirme kararı alan Sovyetler’le dostluk ve işbirliği çerçevesinde bir ilişki geliştirilmesi gerektiğini savunan yayın politikası, diğer basın organları tarafından eleştirilmeye, özellikle de gazetenin yazarları Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel hakkında ağır suçlamalar yapılmaya başlandı ve Tan Gazetesi CHP iktidarının, Irkçıların, Turancıların boy hedefi haline getirildi.
Akşam, Tasvir, Vakit ve Cumhuriyet gibi gazeteler, CHP’yi sert biçimde eleştiren yazılarla dolu olan Tan’ı ve Serteller’i zaten bir süredir hedef gösteriyorlardı. Özellikle, sözünü sakınmayan bir kadın olan Sabiha Sertel, CHP iktidarı yanlısı bu gazetelerde ahlaksız biçimde saldırıların hedef haline getiriliyordu. "O kadın…", "Bu malum hanım…" gibi ifadelerden geçilmiyordu bu gazetelerin sütunları.
Demokrat Parti’yi kurma girişimleri ve Görüşler Dergisi
Aynı tarihlerde CHP'den istifa eden Celâl Bayar, Adnan Menderes, Tevfik Rüştü Aras ve Fuad Köprülü gibi siyasetçilerin yeni bir parti kurmaya yönelmeleri, Tan gazetesi ile onun yazarları Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel'le aralarında sıkı ilişkiler geliştirmeleri de CHP iktidarının ve Irkçıların, Turancıların Tan Gazetesi’nin hedef almalarının bir diğer nedeniydi.
Diğer yandan aynı dönemde Serteller Görüşler adlı bir dergi de çıkarmaya başladılar. CHP'den ayrılıp Demokrat Parti'yi kuracak siyasetçilerle temasa geçen Serteller, dergide onların da yazmasını teklif ettiler. Bu teklifin kabul görmesi üzerine “Görüşler” dergisinde, Menderes ve Köprülü’nün yazılarına da yer verileceği ilan edildi.
O tarihlerde Cumhuriyet Gazetesi, Görüşler dergisine karşı yürütülen kışkırtma kampanyasının baş aktörlerinden biriydi. Cumhuriyet Gazetesi, saldırıdan bir gün önce, Görüşler Dergisi'nin komünistliğini ortaya koymak için şöyle tahliller yapıyordu: "Görüşler kelimesinin 'G' harfi ters çevrildiğinde ve bir kısmı parmakla örtüldüğünde orağa benziyor. Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. 'Yeni Dünya' ve 'Görüşler' kızıl propaganda organlarıdır."
Sertel’in “Zincirli Hürriyet” makalesi ve olaylar başlıyor
Derginin 24 Kasım 1945 tarihli ilk sayısında Sabiha Sertel'in "Zincirli Hürriyet" başlıklı bir makalesi yayımlandı. Zekeriya Sertel’le bir “dost” meclisinde epeyce keyifle sohbet ettiği bizzat Sertel tarafından anlatılan Tanin Gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın 3 Aralık 1945'te Tanin’de, Sabiha Sertel’in yazısının komünist bir içeriğine sahip olduğunu iddia ederek "Kalkın Ey Ehli Vatan" başlıklı bir yazı yayımlayarak Görüşler dergisini hedef gösterdi:
Şöyle diyordu yazısında Hüseyin Cahit Yalçın: "Kalkın ey ehli vatan. Mücadele başlıyor. Ve başlamak lazım. Çünkü en azgın ve insafsız bir propaganda zehiri dökülmesine müsaade edemeyiz. Bunları susturmak için, cevap vermek hükümete düşmez. Söz eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır!"
4 Aralık 1945 günü çok sayıda üniversite öğrencisi, Turancılar ve İslamcılardan oluşan grup İstanbul Üniversitesi'nden yola çıkarak Vatan gazetesine yürümek istedi, ancak Muharrem Ergin'in "Arkadaşlar, Vatan gazetesi bizim için asıl tehlike değildir, biz Tan gazetesini protesto etmek için toplandık, Tan'a doğru yürüyelim" uyarısıyla Tan'a yöneldi.
Tan Gazetesi basılıyor
Sayıları 10 bine ulaşmış kalabalık, ellerinde Atatürk ve İnönü resimleriyle “Moskof uşağı” Sertellerin Tan Matbaası’na yürüdüler. Matbaa ve gazete ofisi önce taşlandı, ardından baltalar ve balyozlarla kırılan camlardan içeriye girilerek gazetede ne var ne yoksa talan edildi. Daha sonra, Tan’ın yanında bulunan ve örneğin dönemin gençlerinden Attila İlhan tarafından epeyce siyaset-dışı kalmaya çalıştığı hatırlatılan, edebiyatçılar Salâh Birsel, Burhan Arpad ve İhsan Devrim’in kurduğu ABC Kitabevi’ne yöneldi kalabalık. Burası da yağmalandı. Tünel’e yönelen kitle, Kumbaracı Yokuşu’nda Yeni Dünya’yı da yayınlayan Sabahattin Ali’nin La Turquie gazetesi ile Parmakkapı-Taksim arasındaki Berrak Kitabevi’ni de yağmaladılar. Hıfzı Topuz, Taksim Anıtı’na tırmanan bir gencin, “Biz Yeni Dünya istemiyoruz! Bize eski dünyamız yeter!” diye bağırdığını, o gencin yüzünü hiç unutmadığını aktaracaktı daha sonra.
Polis, tabii ki, olup biteni izlemekle yetindi. Olayın ardından Sabiha ve Zekeriya Sertel çifti tutuklandı. Her ikisinin de hayatı bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Ellerinden, dönemin gazetelerinde yazma imkânları tamamen alınan çift, 1950’de, artan baskı ve süren davalar nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Tüm çabalarında rağmen ülkeye bir daha ayak basmasına izin verilmeyen Sabiha Sertel, 68’de, Bakü’de sürgündeyken hayata gözlerini yumdu.
Kalabalıktan bir bölüm daha sonra Büyük Doğu dergisinin önüne giderek Necip Fazıl Kısakürek lehinde tezahüratta bulundular.
Sonuçları
Olayların ardından, saldırıya uğrayan sol görüşlü gazete ve dergilerle birlikte Tan da yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. SSCB, bu olayı hükûmetin düzenlediğini, bunun gerçekte Sovyetler'e yönelik bir saldırı olduğunu ileri sürdü ve Türkiye'ye bu konuda bir nota verdi.
Tan Olayı sırasında İstanbul'da sıkıyönetim olmasına karşın göstericilerden yargılanıp mahkûm olan olmadı. Baskına katılanlar arasında Süleyman Demirel, İlhan Selçuk, Celâdet Moralıgil, Ali İhsan Göğüş, Orhan Birgit gibi isimler yer aldılar. Baskının sorumlularından hiç kimsenin ortaya çıkarılamamasına karşın, bu toplu linç ve yağma eylemine mâruz kalan Tan gazetesinin sâhibi Zekeriya Sertel ve eşi Sabiha Sertel ile gazete yazarlarından Nail Çakırhan hakkında daha önce yayımlanmış bazı yazılarından dolayı davalar açıldı. Serteller mahkemede "meclisin ve hükûmetin manevî şahsiyetlerine hakâret" ile ilgili anayasanın 159'uncu ve 173'üncü maddelerinden yargılandılar.
Matbaa 1945'te kapatıldı. Ertesi yıl ise sıkıyönetim idaresi, tüm sosyalist parti ve sendikaları kapattı.
Baskının örgütleyicilerine ne oldu?
Tan Matbaası'nın yakılıp yıkılmasının belli başlı örgütleyicilerinden biri olan Orhan Birgit, bu olaydan 10 yıl sonra 6/7 Eylül Olayları'nda boy gösterdi. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun "Muhteşem bir özel harp operasyonu idi" diye tarif ettiği bu olaylar ile İstanbul Rumları Türkiye’den kovuldu, Anadolu'daki Hıristiyan halkların kökü bu şekilde neredeyse tümüyle kazındı. Birgit, bu esnada Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin ikinci başkanıydı.
Birgit, daha sonra CHP milletvekili oldu, sonra bakanlık yaptı. Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazdı. Daha sonra Aydın Doğan Vakfı'nın Yürütme Kurulu Üyesi oldu.
Can Dündar, İlhan Selçuk hakkında yıllar sonra şunları yazacaktı; "İlhan Selçuk'un da yürüyüşçüler arasında olduğunu öğrendim. Dün bu konuyu kendisine sorduğumda, o gün 'hadi yürüyün" denilmesiyle herkesin yola döküldüğünü ama meraklı kalabalıkla, Tan matbaasını kırıp dökenleri birbirinden ayırmak gerektiğini söyledi. “Ben yürüdüm, ama binaya gitmedim. Tan'ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu” dedi.
Selçuk, çok daha sonra, Tan baskınının 50. yıldönümünde Sertel Vakfı'nın ilk ödülüne layık bulunacaktı.
Süleyman Demirel ise şöyle konuşmuştu; "Elebaşı değildik ama bu olaya katıldığımız doğrudur. Bir öğrenci hareketiydi… O zamanki havadan etkilenmemek mümkün değildi. Anti-komünizm çok revaçtaydı. Bizim de hissiyatımız öyleydi."