Ortadoğu’nun siyasal dengelerini anlamaya kalktığınızda, karşınıza tek bir hikâye çıkmaz. Her olay, birbirine bağlı onlarca aktörün ajandasına temas eder; her adım zincirleme reaksiyonlarla bölgenin en uzak köşelerine kadar etkisini gösterir. Hele konu Kürtler olunca, bu ağ daha da karmaşık bir hal alır. Çünkü “Kürt siyaseti” dediğimiz şey, tek bir coğrafyaya, tek bir örgüte ya da tek bir merkezi liderliğe sığmayacak kadar geniş ve çeşitlidir.
Tam da bu nedenle Abdullah Öcalan’ın YPG’ye yönelik olası bir “silah bırakma” çağrısı, yalnızca bir örgüte söylenmiş bir cümle olarak kalmaz; hem Kürtlerin dört parçada yaşadığı gerçekliğe hem de Türkiye, Suriye, Irak ve İran gibi bölge devletlerinin siyasal nabzına dokunan geniş bir etki alanı üretir.
Kürt Siyasetinin Çoklu Gerçekliği
Bugün Kürt toplumuna baktığımızda dört ülkede dört farklı tarihsel deneyimin şekillendiğini görüyoruz. Her birinin devlete bakışı, siyasal refleksi, güvenlik algısı ve geleceğe dair beklentisi birbirinden farklı.
Türkiye’de Kürtler siyasal alanı daha çok parlamenter zeminlerde kurarken, Suriye’deki Kürtler iç savaşın ortasında askeri ve siyasi bir yapı inşa etti. Irak Kürdistanı ise kurumsallaşmış bir devlet tecrübesine sahip. İran’daki Kürtler daha kapalı bir atmosferde, daha sınırlı hareket alanıyla mücadele veriyor.
Bu tablo bize şunu söylüyor:
Tek bir adımın dört parçada aynı etkiyi yaratması zaten beklenemez.
YPG’nin Suriye’deki Düğüm Noktası
Suriye sahasında YPG yalnızca yerel bir silahlı güç değil. ABD ile yürüttüğü DAİŞ karşıtı ortaklık, Rusya ve Şam ile kurduğu iletişim kanalları, özerk yönetim projesinin güvenlik omurgası… Tüm bunlar YPG’nin “silah bırakma” benzeri bir kararı tek başına alamayacağını, alamasa bile kararın sahada bambaşka anlamlar üreteceğini bize gösteriyor.
Basit bir çağrı, bu kadar çok aktörün bulunduğu denkleme girdiğinde artık basit olmaktan çıkar.
Siviller İçin Bir Nefes Mümkün mü?
Evet, çatışmanın azalması her zaman önce sivile yarar. Suriye’nin kuzeyinde yıllardır süren savaş ortamı, ekonomik çöküntü, göç baskısı ve güvenlik kaygıları düşünüldüğünde silahlı tansiyonun düşmesi Kürt toplumu için gerçek bir nefes olabilir.
Kısa vadede olumlu tablo ihtimali her zaman güçlüdür. Ama uzun vadeli kazanç, silahların gölgesinde boşalan alanı kimin dolduracağına bağlıdır.
Bölgesel Aktörler Bu Çerçeveyi Nasıl Okur?
Türkiye’den ABD’ye, Rusya’dan Şam yönetimine kadar herkes böyle bir gelişmeyi kendi stratejik penceresinden okur.
Türkiye, Öcalan kaynaklı bir çağrıyı elbette dikkatle izler; ancak sahadaki davranış değişmeden Ankara’nın siyasetinin değişmesini beklemek gerçekçi değildir.
ABD için mesele nettir: SDG’nin askeri kapasitesi DAİŞ’in geri dönüşünü engelleyen temel bariyerdir. Bu bariyerde bir zayıflama, Washington’ın sahadaki denkleminde yeni riskler doğurur.
Rusya ve Şam ise bu gelişmeyi hem fırsat hem tehdit olarak görür; zira YPG’nin güç kaybetmesi rejimin kontrol arayışına katkı sunabilir ama aynı zamanda müzakere masasında elini zayıflatabilir.
Kürt Siyasi Hareketi İçinde Dengeler Değişir mi?
Bence meselenin en kritik noktası burası.
Kürt siyasi hareketleri arasındaki denge, zaten hassas bir fay hattı üzerinde duruyor. YPG’nin silahlı pozisyonunda yaşanacak bir değişim, Irak Kürdistanı’ndaki KDP–YNK dengelerini, Türkiye’deki siyasi alanın rotasını, İran’daki Kürt grupların stratejisini doğrudan etkiler.
Bazı Kürt yapıları bunu fırsat olarak okur, bazıları ise güç kaybı olarak. Dolayısıyla bu adımın “Kürtlere yararı” homojen bir sonuç üretmez.
Asıl Soru: Bu Çağrı Gerçekten Ne Üretir?
Olası tabloyu birkaç satırda özetlemek gerekirse: Kısa vadede de, sivil Kürtlere nefes aldırır, sahadaki gerilimi azaltabilir. Orta vadede, Suriye’de güç dengeleri yeniden biçimlenir; ABD ve Rusya’nın hesapları güncellenir; Türkiye’de yeni siyasal okumalar yapılır. Uzun vadede, Kürt siyaseti içindeki dengeleri dönüştürür; özerk yönetim projelerini ya güçlendirir ya da esnetir. Esas belirleyici ise çağrı değil, çağrının ardından gelen adımlar olur.
Ortadoğu’da hiçbir adım tek başına “çözüm” ya da “kriz” yaratmaz. Her hamle, fırsat ve risk paketini birlikte taşır.
Öcalan’ın YPG’ye yönelik olası bir çağrısı da tam olarak böyle bir hamledir:
Tek başına her şeyi değiştirmez ama doğru koşullarda çok şeyi tetikleme potansiyeli taşır.
Ve belki de asıl yanıtı bulmamız gereken nokta şudur: Bu çağrı, Kürtlerin dört parçada daha güvenli, daha güçlü ve daha temsil edilebilir bir geleceğe yürüyüşünü hızlandırır mı? Yoksa yeni hesapların, yeni belirsizliklerin kapısını mı aralar?
Cevap, yalnızca sözde değil; sözün sahadaki karşılığında gizli.
