Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Galatasaray Üniversitesi’nde eylem: “Bugün kadınlar olarak Rojin Kabaiş’in hesabını soruyoruz!

    5 Kasım 2025

    5G ile radyasyon ağının içinde yaşayacağız!

    5 Kasım 2025

    “Barış, Demokrasi ve Ekolojik Geçiş için Kurucu Siyaset” forumu yapıldı

    5 Kasım 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

      4 Kasım 2025

      Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

      3 Kasım 2025

      Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

      30 Ekim 2025

      Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

      29 Ekim 2025

      Ankara’nın vesayeti ve Kıbrıs halkının iradesi

      26 Ekim 2025
    • Seçtiklerimiz

      Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

      3 Kasım 2025

      Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

      2 Kasım 2025

      Motokuryelerin ekim isyanı

      28 Ekim 2025

      İstikrarsızlık üreten istikrar programı

      26 Ekim 2025

      ESMA’nın hatırlattıkları

      26 Ekim 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

      29 Ekim 2025

      Altan Açıkdilli: “Canımı çekiştiriyor yine canım”

      28 Ekim 2025

      DSİP’ten Şenol Karakaş: Ne barış süreci demokrasinin gelişmesine ne de demokratik adımlar barış sürecinin nihayete ulaşmasına ertelenebilir

      27 Ekim 2025

      Ilan Pappe: Filistinliler hâlâ etnik temizlik ve soykırımla karşı karşıya

      16 Ekim 2025

      ‘Kadıköy Kültür Evi hem nefes aldığımız hem de birlikte söz kurduğumuz bir yer’

      10 Ekim 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Bayrağımızdaki ilke: Halkın demokratik iktidarı!

    Bayrağımızdaki ilke: Halkın demokratik iktidarı!

    Siyasi Haber20 Şubat 2020
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    HDP KONGRESİ’NE GİDERKEN – ERTUĞRUL KÜRKÇÜ yazdı: Bugünün merkezi meselesi, Türkiye’nin toplumsal ve demokratik güçleriyle Kürdistan Özgürlük Hareketinin tarihsel ittifakının yoluna hangi biçimler altında devam edeceği sorusudur. Bu sorunun etrafından dolaşarak bir “HDP iktidarı” için çabalamak kuru su elde etmek için çabalamak kadar anlamlıdır.

     


    Ertuğrul Kürkçü – Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı


    Halkların Demokratik Partisi (HDP) 2012'de “kağıt üzerinde” kuruluşundan 8 yıl sonra kendi eylemiyle değişmesine dolaysız bir etkide bulunduğu bir siyasal iklimde kendisi de neredeyse baştan aşağı değişmiş olarak 4. Kongre'ye gidiyor.


    HDP'nin kuruluşunda esin ve güç kaynağı olarak istisnai roller oynamış olanların hemen hepsi, hapiste ya da sürgünde oldukları ya da tüzük gereği, seçimle gelinen görevlere üst üste iki dönemden fazla seçilemeyecekleri için bu Kongre'de etkin rollerde görünmeyecekler. Binlerce HDP'li çarptırıldıkları hükümler dolayısıyla siyasi haklarından yoksun bırakıldılar. Hayatlarını kaybeden yoldaşlarımız oldu. Ama HDP bunca yılı ve bunca yolu bir su gibi akarak tamamına erdirdi. Hiçbir Kongre'de -ve Konferans'ta- bir öncekinden geriye düşmedi. Her Kongreden bir sonrakine, karşısına koyduğu görevleri esasen yerine getirmiş olarak erişti. 4. Kongre'nin de böyle olacağını şimdiden biliyoruz.


    Bu vesileyle, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve HDP'nin kuruluşuna sundukları eşsiz düşünsel, politik ve örgütsel ve ahlâki katkıları için özellikle ve öncelikle iki kadına, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel'e saygı ve sevgilerimi ifade etmek isterim. Sosyalist Hareketin ve Özgürlük Hareketinin ayrı yataklarda akarak geçirdikleri yüz yıllık tarihin zorlu ve sorunlu doğasının sürüklediği sayısız engel ve güçlükten bir ortaklık imkanı yaratmak konusunda gösterdikleri insan üstü performansı tarif etmek çok güç, ancak şunu söylemek abartı olmaz: Onların sabrı, iradesi ve diğerkâmlığı olmasa HDK ve HDP'de  bir araya gelenler arasındaki sayısız fark ve ayrılığı bağdaştırmanın ve Türkiye ve Kürdistan tarihinin ilk ve biricik ortak siyasal gücünü ortaya çıkartmanın sorun ve imkanlarını tartışmak yerine şimdi hepimiz kendi köşemizden böyle bir girişimin neden başarısız kalmaya mahkum olduğuna dair çok mantıklı açıklamalar yapıyor olabilirdik.


    HDP Kongreleri, esasen bir halklar şenliğidir. Kongre'nin 23 Şubat'ta karara bağlayacağı taslaklar ve sonuçlandıracağı seçimlerle ilgili her şey Büyük Kongre öncesindeki yerel Kongre ve Konferanslar'da tartışılmış, ihtilaflı konular görüşülmüş ve mutabakata varılmış, herkes eteğindeki taşı dökmüş olduğundan Büyük Kongreler herkesin birbiriyle kucaklaştığı bir bayram yeri gibidir. HDP'nin yapısına ve işleyişine yabancı olanlar/yabancı kalanlar neden Büyük Kongre'de mevki ve makam yarışları olmadığına, neden liste kavgalarının yaşanmadığına akıl erdiremez, hatta daha ileri giderek HDP'nin bir merkezi komuta partisi gibi işlediğine hükmeder. Doğrusu HDP bu yüzeysellik ve haricilik ile anlaşılamaz ve kavranamaz. Bunun için HDP'nin her gün Türkiye ve Kürdistan'ın dört bir tarafında sürdürdüğü faaliyetin ve insan malzemesinin yoğruluşunun gözlenmesi, sürecin takip edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu işlemler şöyle ya da böyle Büyük Kongre'den önce tamamlanmış olduğu için, HDP'nin siyasal ve örgütsel durumuna dair sahici bir tartışmayı Kongre'de aramak beyhudedir. Bu, ancak Kongreyi önceleyen zeminlere referansla yapılabilir.


    Bizim geleneğimizde Büyük Kongre'nin bir şenlik halinde gerçekleştirilmesi de bir politik görevin yerine getirilmesidir esasen. Kongre dostun ve düşmanın huzuruna çıkmak, boy göstermektir. Gerçi, Kongre'deki coşku, mutlaka merkezi ve yerel Konferans ve Kongrelerin önlerindeki sorunları mükemmel bir biçimde çözüme kavuşturmuş olduklarına kanıt teşkil etmez. Her zaman Kongre sonrasına sarkacak bakiye meseleler, çözüldüğü düşünülse de çözülmemiş kalacak güçlük ve ihtilaflar, hatta geride bırakılan her Kongrenin genel olarak bir başarı öyküsü olarak anılmasının görmeyi zorlaştırdığı ve kendilerini önümüzdeki dönem boyunca duyurarak bir çözüm talep edecek yapısal sorunlar vardır.


    HDP'nin 8 yılı boyunca önünde birikmiş, çözümlenmeyi -tahlili- bekleyen bu türden kategorik sorunlarının başında bizzat kendi evrimi geliyor. HDP, Kürdistan ve Türkiye'nin paradoksal iç içeliği ve bu ilişkinin yol açtığı sorunlar ve imkanlar çerçevesinde değerlendirilmedikçe, meseleleri hakkında söylenecek her söz eninde sonunda yüzeysellikle malûldür. Doğrusu, HDP'nin kısa tarihi içinde genel kamuoyunun gözünde bir politik odak olarak en çok parıldadığı an -7 Haziran 2015- onun sınırları ve kısıtlarının da en belirginleştiği andı ama HDP'nin yaydığı ışık öylesine parlaktı ki, bu ışık dışarıdan bakanların bu kısıtları görmesini kolaylaştırmıyor zorlaştırıyordu. Bu, içeriden bakanların var olan sorun ve kısıtları bilmezden gelmesini gerektirmezdi. Ancak, dışsal basınçlar, halk denetimi yeterince hissedilmedikçe bu meseleler hep bir sonraki Kongreye devredilerek bugüne gelindi. Bilenlerin gözünde sıkıcı bir tekrarı göze alarak, 31 Mart seçimleri sırasında ifade etmiş olduğum HDP'nin merkezi meselesine dair şu saptamaya geri dönmek istiyorum:


    7 Haziran 2015 seçimleri Cumhuriyet’in kurucu paradigmasının her bir öncülünü çelerek “yeni yaşam”ın siluetini Türkiye’nin ufkuna yerleştirdi. Bunun günahının da sevabının da HDP’nin hesabına yazılması tarihin bir cilvesiydi; siyasal ve toplumsal süreçlerin medyanın prizmasında kırılarak halkın bilincine yansımasının eseriydi. Oysa 'müzakere' döneminin başlıca amilinin HDP olmadığı, bu sürecin [devlet ve PKK'yi de içeren] bambaşka bir güç dizilişinin eseri olduğu en azından HDP’nin malumuydu. HDP’nin bugün dahi bu paradoksun sonuçlarından kendisini özgürleştirmiş olduğunu söyleyemeyiz: Bir yanda kendisinin sevk ve idare etmediği, Kürdistan kentlerini yerle bir ederek ilerleyen bir çatışmadan zarar gören halkların -seçmenlerinin- hak ve hukukunu koruma yükümlülüğünün getirdiği toplumsal-demokratik sorumluluk; öte yandan bu tarihsel sorumluluğun hakkını vermeyi durmaksızın zorlaştıran bir siyaset şekline ve hukuki sınırlara hapsolma mecburiyetinin getirdiği siyasi ve hukuki kayıt ve kısıtlar. Bu paradoksun, parlamenter mücadele alanının dışından bir başka ağırlık merkezine dayanmaksızın aşılamayacağını açıklamaya çalışmak bile gereksiz.


     


    “HDP’yi 7 Haziran 2015’te bütün demokratik kampın öncüsü konumuna yükselten özelliği, başka nedenlerin yanı sıra, Erdoğan’ın Başkanlık yürüyüşünü durdurmaya nesnel ve öznel olarak muktedir başlıca kritik güç merkezi olarak temayüz etmesiydi. Ne var ki, statükonun kabuğunu çatlatan bu gücü bertaraf etme hedefiyle düğmesine basılan 'darbe mekaniği' tıkır tıkır işlerken, 'parlamenter rejim' bizzat parlamento çoğunluğu eliyle berhava edilirken, AKP 15 Temmuz darbe girişimini parlamentoyu saf dışı etmenin 'mücbir sebebi' olarak 'Allah’ın lütfu' diye kutsarken, mücadelenin ağırlık merkezini parlamento dışına taşıyıp parlamentoyu dışarıdan kuşatacak taktiklerle demokratik kampın öncüsü olma sorumluluğunun hakkını tam manasıyla verebildiğimizi söylemek kolay değil. “Çöktürme harekâtı” Kürt kentlerini dizginlerinden boşanmış bir yıkıcılıkla dümdüz ederken, “devrilen masayı yeniden kurma” çağrılarıyla, beyhude diyalog arayışlarıyla tüketilen zaman, enerji, güç ve olanaklar bugün, bir anti-faşist halk blokunun önüne daralan zaman, azalan fırsatlar ve belirli bir takatsizlik halinde geri dönüyor.



    “HDP’nin kurucu paradigması: HDK-HDP bütünlüğü


    “HDP’nin kurucu paradigması bu paradoksu öngörmüş ve toplumsal hareketin dinamizmine ve çeşitliliğine denk düşen paralel bir mekanizmanın, Parti ile el ele, eşzamanlı ve birbirini bütünleyen bir biçimde yürüyecek bir Kongre hareketinin (HDK) inşasını öncelemişti. Ne yazık ki, bütün tarihsel momentumunu toplumsal hareketin farklı biçimlere bürünen ve farklı çıkış noktalarından hareketle kendisine mecra açan neredeyse sınırsız deviniminden ve inatçı sürekliliğinden alan bir akımın demokratik kampın öncülüğünü üstlenmekteki en önemli siyasi kısıtı kendisini kendi eliyle içine soktuğu siyasi biçim ve mecburiyetler nedeniyle bu önceliği biteviye ihmale sürüklenmesinden kaynaklanıyor: HDP, kuruluş paradigmasını günü birlik siyasetin göreli avantajları uğruna ihmal etmenin, ülke ölçeğinde siyaset zemini iktidar eliyle bütünüyle parlamento dışına taşınırken mesaisinin çoğunu parlamenter alana hasretmenin sonuçlarıyla ister istemez yüzleşiyor.” (http://siyasihaber4.org/31-mart-rejimin-kirilgan-dengesini-catlatmak-icin-istisnai-bir-firsat/83437)

     


    HDP 4. Kongre'ye HDK'nin bütün enerjisini ve imkanlarını tüketip onu bir kabuktan ibaret bırakmış olarak giriyor, ve “her HDP üyesinin [her hangi bir dolayım gerektirmeksizin] HDK üyesi olması” ilkesi tüzüğünün orta yerinde dururken buna dair hiçbir görevlendirme ve tartışma yapmadan Kongreden çıkmış olacak. Buna karşılık Kongre öncesinde partiye rapor sunanlara, sosyal ve ana akım medyaya demeç verenlere bakılırsa HDP'nin gözü “iktidar”da, “genişlemek”te, “anti faşist mücadeleyi güçlendirmek”te, “ulusal birlik”i sağlamakta. Bunun için ise elde tek bir kaldıraç olduğu anlaşılıyor. Genel oy ve HDP'nin genel oydaki payının göreli artışı. 


    HDP kurulduğu günden başlayarak, en baskıcı dönemler de dahil olmak üzere, bugüne kadar, hemen her yılda bir seçim geçirerek bugüne geldi. Bunun genel olarak siyaset ve siyasal mücadele algısında bir deformasyona yol açmadığını söylemek boş bir böbürlenme olur. Alışkanlığın gücünü hiçe saymamak gerekir. Gözünü siyasete HDP'de açmış bir gencin gözünde siyasetin, seçim kampanyalarından ve buna ön gelen hazırlık çalışmalarından ibaret bir faaliyet halini almış olmasında şaşacak bir şey olmaması gerekir. Oysa bu HDP için bir çelişki. HDP'yi öteki partilerden ayırt eden siyaset kavrayışının merkezinde “toplumsal mücadelelerin politikleştirilmesi, politik mücadelelerin toplumsallaştırılması” düsturu var. Bu düstur, kulağa hoş gelen bir tekerlememiz olsun diye icat edilmedi. HDP'nin, HDK'nin, DTK'nin, DBP'nin, Kadın Meclislerinin, bütün komisyonların, komitelerin, inisiyatiflerin bir tek varlık nedeni var: Halkın kendi kendisini yönetmeyi öğrenmesi, kendisini kendi iktidarına hazırlaması. Üstelik, rejim 15 Temmuz 2016’dan, ama esasen 8 Haziran 2015’ten bu yana muhalefeti parlamentoya, parlamentoyu hapishaneye sıkıştırdığı ölçüde toplumsal alan gitgide daha çok siyasetsizliğe mahkum edilirken, HDP sözcülerinin ve bir bütün olarak partinin tayin edici mücadele merkezinin öznesiz kalmış olmasını dert etmeksizin “iktidar”dan dem vurması her zamankinden daha ironik bir hal alıyor. Kayyımların işgal ettiği Kürdistan belediyelerinin tamamı sahiplerine geri dönmemişken ve bütün büyükşehir ve merkezi önemdeki ilçe belediyeleri yeni kayyım darbeleriyle zorla elinden alınmışken, HDP'nin merkezi iktidara yükselmenin başlıca kaldıracı olarak bir sonraki seçimi işaret etmesinin bir parodiye dönüşme riski giderek artıyor.


    HDP bu riski ancak parlamento dışından yükselecek kitle inisiyatifinin parlamentoyu dışarıdan kuşatmasıyla kurtarabilir. HDP'nin tarihsel bir role talip olması yalnızca ve ancak parlamentolu-parlamentosuz siyaset diyalektiği içinde anlam kazanabilir. HDP bütün engellere karşın “seçimli siyasette” gösterdiği başarıyı seçimsiz dönemlerde de sürdürecekse, halkların aşağıdan siyasete katılım zeminlerini yeniden üretmeye ayırdığı mesaiyi kat be kat artıran bir faaliyet programını önüne koymakla yükümlüdür. Özetle, halkın toplumsal güç merkezlerinin ifadesi olarak HDK yoksa, HDP halk meclislerinin iradesini parlamentoya taşıyan bir kaldıraç olarak tarihsel işlevini yitirme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.


    Bu ısrarımın “örgüt fetişizmi” olarak görülmesi ihtimaline karşı şunu da ifade etmek isterim: Belki de bunca yılın deneyiminden sonra kuruluşa damgasını vuran toplum-siyaset diyalektiğinin içinde iş göreceği en elverişli aygıtın HDK olup olamayacağını tartmakta yarar olabilir. Eğer bütün veriler buna işaret ediyorsa, o zaman HDK'yi nasıl ve ne ile ikame edebileceğimize akıl yormak gerekir. Belki bunda geç bile kalmış olabiliriz. Bunu tartışmak dahi, sahici bir mücadelenin içinde yol alındığına bir işaret sayılabilir.


    Ancak, her şeyi HDP'nin, HDP'yi parlamentonun içine tıkıştırmanın halkı ve devrimcileri sahici bir mücadeleden uzağa savurma riski şuradadır: Özellikle 7 Haziran 2015'ten bu yana bütün HDP deneyimi apaçık gösteriyor ki, HDP'nin Kürdistan'ın sömürge statüsünü sorgulayan her parlamenter başarısı devletin iktidar mücadelesinin demirden mantığı uyarınca HDP'nin parlamenter etkinlik alanını daraltan darbelere girişmesi ve toplumsal olanın politikleşme kanallarını tıkamasıyla sonuçlanacaktır.


    Şu halde, HDP'ye hayat veren toplumsal ve politik dinamiklerin bugünkü merkezi meselesi, Türkiye'nin toplumsal ve demokratik güçleriyle Kürdistan Özgürlük Hareketinin tarihsel ittifakının yoluna hangi biçimler altında devam edeceği sorusudur. Bu sorunun etrafından dolaşarak bir “HDP iktidarı” için çabalamak ancak kuru su elde etmek için çabalamak kadar anlamlıdır. Kaldı ki, dil düşüncenin aynasıdır: HDP'yi kuran iradenin bayrağında “halkın kendi iktidarı” yazarken HDP sözcüleri “iktidar”ı düzen partilerinden ödünç alınmış kavramlarla telaffuz etmekten ne kadar uzak dururlarsa kendilerine ve partiye o kadar iyilik etmiş olurlar. Marx'ın şu sözleri bir kez daha kulaklara küpe olmalı: “[…] koşulların insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini akıldan çıkartmamak gerekir. Koşulların değişimiyle insan faaliyetinin ya da kendini değiştirmenin bir aradalığı ancak devrimci pratik olarak idrak edilebilir ve akılla anlaşılabilir.” (Karl Marx, Feuerbach Üzerine Tezler, III.) HDP 4. Kongreyle birlikte 8 yıllık faaliyeti içinde değiştirdiği koşulları ve bu koşulların kendisini nasıl değiştirdiğini önüne koyup düşünme dönemine giriyor. Sözüyle eylemi arasındaki mesafenin açılmasına izin vermeden ya kendisini bayrağındaki ilkelere uyduracak, ya da bayrağına kendisine uyan ilkeler yazacaktır. 


    Demek ki, HDP'nin Kongre sonrasına sarkacak merkezi sorunu 4. Kongre'nin çözmeyi üstlenmediği toplum-siyaset diyalektiğinin bugünkü biçim ve işleyişine dair sorunlardır. Ancak, bu, doğası gereği HDP'nin kendi başına çözemeyeceği, çok taraflı ve çok özneli bir sorunsal oluşturduğundan 4. Konferans ve Kongre gündemine gelmemiş olması sadece HDP gündeminin diğer öznelerin gündemleriyle henüz örtüşmemiş olduğuna işaret eder. Bununla birlikte bütün bileşenlerin ve özellikle SYKP'nin “üçüncü kutbun” inşasının imkan ve sınırlarını da belirleyen bu meseleyi gündemde tutmaya devam etmesinin ve pratik çözümler aramasının önünde hiç bir engel yoktur.


    İşe, 4. Kongre'ye güçlü bir biçimde katılmak, çokluk ve çoğulluğun havasını solumak, bu çokluk içinde boy göstermek ve rejime meydan okumak üzere pratik görevlere talip olmakla başlayabiliriz.


     


    Serkeftin!

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    4 Kasım 2025

    Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

    3 Kasım 2025

    Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

    30 Ekim 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Muhsin Dalfidan

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    Elif Gamze Bozo

    Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

    Toros Korkmaz

    Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

    Siyasi Haber

    Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Fehim Taştekin

    Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

    Ümit Akçay

    Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

    Mesut Çeki

    Motokuryelerin ekim isyanı

    Ümit Akçay

    İstikrarsızlık üreten istikrar programı

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Bern’de şantiyeler durdu: İnşaat işçilerinden “Biz olmadan inşa durur” eylemi

    1 Kasım 2025

    Osmaniye’de köylülerden taş ocağına karşı traktörlü direniş

    1 Kasım 2025

    SGK Başkanı Kaya: Emekliler çok yaşadığı için kuruma yük oluyor 

    31 Ekim 2025
    KADIN

    Eşitlik İçin Kadın Platformu: 11. Yargı Paketi kadınların mücadelesini suç sayıyor!

    4 Kasım 2025

    Erkekler Ekim’de 22 kadını öldürdü: Şiddet durmuyor

    4 Kasım 2025

    Amazonlu kadınlar COP30 müzakerelerinde yer talep ediyor

    3 Kasım 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.