Coğrafyadaki yaşama müdahale eden güçlerin de asıl amacının bölgenin doğal varlıklarına el koymak ve bunları kendi piyasalarını zenginleştirmek için “kaynak” olarak kullanmak olduğunu söyleyen aktivistler Barış için Ekoloji Aktivistlerini kurdu.
Diyarbakır Sur’da, Silvan’da, Mardin Nusaybin’de, Şırnak Cizre ve Silopi’de, köyde ve kırsalda devlet güçlerince gerçekleştirilen saldırıların yukarıdaki anlayışın bir uzantısı olduğunu söyleyen aktivisterin manifestosu:
“Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.”
Yannis Ritsos, “Barış”
Savaşlar tarih boyunca sömürüye araç olmuştur. Son yıllarda ise “Ortadoğu’ya özgürlük getireceğiz” bahanesi ile coğrafyadaki yaşama müdahale eden güçlerin de asıl amacının bölgenin doğal varlıklarına el koymak ve bunları kendi piyasalarını zenginleştirmek için “kaynak” olarak kullanmak olduğu aşikâr.
Diyarbakır Sur’da, Silvan’da, Mardin Nusaybin’de, Şırnak Cizre ve Silopi’de, köyde ve kırsalda devlet güçlerince gerçekleştirilen saldırılarsa Ortadoğu’yu kana bulayan bu anlayışın bir uzantısı. Yaşam alanlarını korumak için mücadele eden insanları yıldırarak, sürerek, göçe zorlayarak, öldürerek coğrafyadaki suya, toprağa, toprağın altındaki madene, kömüre, kaya gazına ulaşmanın peşindeler.
Bugün Sur’a, Silvan’a , Nusaybin’e, Silopi’ye, Cizre’ye kurşun ve bomba yağdırmaya devam ediyorlar. Yanı başımızda yaşanan tüm bu yıkım ve şiddete seyirci kalamayız. Bir ağacın canını korurken aynı zamanda kendi özgür yaşam hakkımızı savunmak için Gezi Direnişi’ne katılan bizler; Kürt halkının yaşam alanının ve tarihî değerlerinin talan edilmesini görmezden gelemeyiz. Kendi geleceklerini nasıl kuracaklarına kendileri karar vermek isteyen Kürt halkının taleplerini bastırmak ve susturmak için uygulanan şiddete karşı direnenlerin yanındayız.
Yaşamı tüm can’lar ile, hava, su, toprak ile birlikte, bir bütün olarak gören biz ekolojistler, bu savaşta saldırıya uğrayan yaşamın ve kültürel mirasların yanında; saldıranlarınsa karşısında olmazsak kendimiz olamayız.
Enerji santralleri ile doğanın talan edilmesine, siyanürle toprağın, suyun zehirlenmesine, nehirlerin bentler ardına hapsedilerek, boru içine kelepçelenerek suyun meta haline getirilip ticarileştirilmesine karşı çıkarken; savaş bölgesinde yakılan ormanları, tarım alanlarını, tahıl ambarlarını, zehirlenen suları görerek bu yıkıma karşı sessiz kalamayız. Kalmayacağız.