Avrupa’nın üzerinde bir savaş hayaleti geziyor, daha doğrusu öyle bir hezeyan pompalanıyor ki, sanki yarın koca kıta barbarların istilasına uğrayacak! Bu kötü masal, kana susamış papaların haçlı seferlerini başlatmak için yaydıkları o korku atmosferini anımsatıyor. Merkez sol, merkez sağ, liberal, yeşil ve sosyalist partilerin kadroları Brüksel teknokratlarıyla kol kola girmiş, bu propagandanın çığırtkanlığını yapıyor. Şimdi bu eğilim, ABD Başkanı Donald Trump’ın son açıklamalarıyla birlikte iyiden iyiye kızışmış gibi…
Bedeli ne olursa olsun koşulsuz silahlanmak için
Bu garip ve akıl dışı ortamda yayımlanan bir rapor, durumun daha da gerginleşeceğinin habercisi gibi… Bruegel Research Insitute (Bruegel Araştırma Enstitüsü) ve Kiel World Economic Institute’un (Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü) geçen hafta yayımladıkları rapora göre, ABD’nin desteği olmadan Avrupa Birliği’nin Rusya Federasyonu’na karşı kendini savunmak için yıllık 250 milyar Euro (yaklaşık 269 milyar ABD Doları) yatırım yapması ve en az 300 bin ek asker konuşlandırması gerekecek. Raporda, Avrupa’nın ‘toplam 300 bin askerden oluşan yaklaşık 50 ek tugay’ konuşlandırması ve ‘en az 1.400 yeni ana muharebe tankı ve 2 bin piyade savaş aracı’ edinmesi gerektiği belirtiliyor. Bu rakamın Almanya, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık’ın toplam gücünü geride bıraktığı da eklenmiş. Ayrıca yılda yaklaşık 2 bin uzun menzilli silahlı insansız hava aracının da envantere eklenmesinin gerekli olduğu belirtilmiş.
Anlaşılan o ki, bu rapor hazırlanırken, NATO stratejistlerinin öngörüleri genel kabul olarak alınmış. O da şu meşhur RAND Corporation’ın 2024 raporuna dayanıyor. Mevcut varsayım; Rusya’nın Avrupa’daki bir NATO ülkesine saldırması durumunda, Avrupa’da konuşlu 100 bin Amerikan askerinin, Doğu Avrupa savaş alanına en uygun ABD zırhlı birliklerinde yoğunlaştırılacak 200 bin kadar ek ABD askeriyle hızla artırılacağı senaryosu… Bu doğrultuda, ABD ordusunun ağır birliklerini değiştirmek için mekanize ve zırhlı kuvvetlere odaklanılarak 300 bin ABD askerinin savaşma kapasitesine eşdeğer bir Avrupa savunma kapasitesi artışına ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılıyor. Bu da yaklaşık 50 yeni Avrupa tugayına karşılık geliyor.
Ortak karargah arayışı
Raporda, bu yapılanmanın maliyetinin yönetilebilir olduğu, AB’nin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yalnızca yüzde 1.5’ine denk geldiği, bu rakamın Covid-19 salgını sırasında krizi aşmak için seferber edilmesi gereken rakamdan çok daha az olduğu hatırlatılmış. Ancak, mesele sadece bu 250 milyar Euro’yu bulmak değil, mesele yıllardan bu yana gelen atıllıktan nasıl çıkılacağı da… Sorun; Avrupa savunmasının artık AB üyesi olmayan Birleşik Krallık da katıldığında, 28 ulusal silahlı kuvvet arasında dağılmış olması nedeniyle, askeri koordinasyonun Avrupa’nın en büyük zorluklarından biri olmaya devam ediyor olması.
300 bin Amerikan askerinin muharebe gücü, 28 ulusal orduya dağıtılmış eşdeğer sayıdaki Avrupa askerinin gücünden daha fazla olur tabii… ABD birlikleri, NATO ortak komutasından bile daha sıkı birleşik komuta ve kontrole sahip, büyük, uyumlu, kolordu ölçeğindeki birimler halinde… Dahası, ABD birlikleri, Avrupa ordularının yoksun olduğu stratejik havacılık ve uzay silahları dahil olmak üzere, güçlü ve sofistike Amerikan donanımıyla destekleniyor.
Birleşik Krallık da dahil olmak üzere Avrupa’da şu anda 1.47 milyon aktif askeri personel bulunuyor. Ancak bu gücün bir zaafı var, birleşik bir komutası yok. NATO, Avrupa Müttefik Yüksek Komutanlığı’nda üst düzey bir ABD generali olduğu varsayımıyla çalışıyor. Ancak bu, yalnızca ABD bir liderlik rolü üstlenirse ve stratejik kolaylaştırıcılık sağlarsa işlev görebilir.
Rapor AB’ye bir şey dayatıyor: Ya ulusal orduların parçalı yapısını telafi etmek için asker sayısını 300 binin de üzerinde artıracaksınız ya da askerî koordinasyonu sağlayacak bir yeniden yapılanmaya girişeceksiniz. Yani?.. Yanisi büyük olasılıkla birleşik tek bir ordu…
‘Ortak avrupa ordusu’ tekrar gündeme geliyor
O sebeple, daha önce gündeme gelmiş, ama büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmış olan ‘Ortak Avrupa Ordusu’ stratejisi yeniden gündemde. Raporda, tek tek birlik üyelerinin kendi güvenliklerini sağlamasının, kolektif güvenlikten daha pahalıya patladığının altı çizilip daha yakın koordinasyon ve ortak tedarik gerekliliği çağrısı yapılıyor. Saptama şu: Her ülke kendini tek başına savunmaya çalışırsa, maliyeti daha fazla olur. Tek başına güvenlik, kolektif güvenlikten daha pahalıdır. Rapordaki öneri ise AB’nin, bunun için savunma harcamalarını GSYH’nin yüzde 3.5 ila yüzde 4’üne çıkarması. E, bu oran zaten ABD Başkanı Donald Trump’ın işaret ettiği oranın bir puan altında… Trump, AB’nin ABD’nin desteği olmaksızın kendini savunması ve savunma harcamalarına AB ülkelerinin GSYH’lerinin yüzde 5’ini ayırması gerektiğini net biçimde söylemişti. Bu açıklamayı duyan Brüksel teknokratları şaşkınlık ve panik içinde kalmışlardı. Şimdi o paniği atlatmış gibi görünüyorlar.

Dört yılda 650 milyar euro’luk ek bir kaynak yaratmanın peşinde
AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen de, “Üye devletler savunma harcamalarını ortalama GSYH’nin yüzde 1.5’i oranında artırırsa, bu dört yıllık bir süre içinde yaklaşık 650 milyar Euro tutarında malî alan yaratılabilir” dedi. Bu, tartışmalı bir şekilde, ortak AB bütçesi tarafından desteklenen, üye devletlerin savunmaya yatırım yapmalarına olanak tanıyan 150 milyar Euro tutarındaki bir kredi programıyla desteklenecek. Geliştirilmesi gereken askerî teçhizatların arasında hava ve füze savunma sistemi, topçu sistemleri, füze ve mühimmat, insansız hava araçları ve insansız hava araçlarına karşı sistemlerle siber güvenlik kapasitesi yer alıyor. Dikkat ettiyseniz, raporda ne yazıyorsa onu tekrarlamış Von der Leyen… NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ise el yükseltiyor; üye devletlerin mümkün olan en kısa sürede savunma harcamalarını GSYH’lerinin yüzde 3’ünün üzerine çıkarmaları gerektiğini ileri sürüyor. Büyük olasılıkla Rutte haklı, eğer bir düşman belirlemişseniz ve hezeyanı da pompalamaktaysanız, savunma harcamalarının ucu açık ve astronomik olabilir.
Galiba piyasaya savaş tahvilleri sürecekler
Peki de ekonomik açıdan bu kadar zorluk içindeyken, bu paralar nereden bulunacak? Raporda kaynak sorununa ilişkin öneriler de var, biraz muğlak olsa da… Bu finansmanın kısmen ‘ortak Avrupa borcu’ ve ulusal katkılarla finanse edilebileceği ileri sürülüyor. Yani her yıl silahlanmaya 250 milyar Euro’luk ek kaynak bulunacak. Bir sefere mahsus değil, her yıl! Raporu yazanlar moral vermek için olsa gerek, “Savunma harcamalarında borçla finanse edilen bir artış, aynı zamanda ekonomiye de önemli bir katma değer sağlayacaktır” cümlesini eklemiş. Hani biraz daha abartsalar, “Avrupa ekonomik durgunluktan ve yapısal ekonomik sorunlarından silahlanarak kurtulacak” diyecekler.
Hâlâ finansmanın nasıl sağlanacağını anlamış değiliz. Bir bölümünün AB ortak fonlarının savunmaya yönlendirilerek sağlanacağını düşünebiliriz, ama yetmez. Öyleyse ya her üye ülke kendine düşen oranda bir kaynak bulacak ve ortak savunma bütçesine ayıracak ya da bir tür ‘savaş tahvili’ gündeme gelecek. Belki de ‘ortak savunma tahvili’… Küresel ölçekte tahvil piyasaları alarm verirken hem de!.. Bu kadar zorluk içinde bir Avrupa’nın böylesi hacimlerde devlet iç borlanma senedi ihraç ediyor olması, Rus ruleti oynamak gibi bir şey olur. Bir de bu tahvillere talep yaratmak için ya Naziler gibi savaş çığırtkanlığına girişilmesi gerek ya da çok yüksek getirilerle piyasaya sürmek… İlkini yapabilecek ruh haline sahipler, bunu son üç yıldır görmek mümkün. Ancak, yüksek getirili tahvillerin bir de geri ödemesi var ki, işte bu Avrupa ekonomisini çok ciddi sıkıntılara sokabilir. İkincil piyasalarda yaşanabilecek olası çalkantılar da cabası!
Ekonomi tıkırında olsa hadi neyse de, durum fena!
Bitmedi, AB tarihinin en zorlu ekonomik sorunlarıyla yüzleşiyor. Birliğin lokomotifi Almanya teknik resesyonla karşı karşıya; artık birlik üyesi olmayan, ancak söz konusu Avrupa’nın savunması olunca olmazsa olmaz olan Birleşik Krallık’ın ekonomisi bıçak sırtında, Fransa deseniz, bu ikisine göre bir nebze daha rahat belki, ama siyasi dengeleri tahterevalli gibi… İtalya’da yeni sağ iktidar Avrupa Komisyonu’nun kararlarından hiç memnun değil ve Başbakan Giorgia Meloni, ‘Rus düşmanı’ stratejilerin ekonomik bedelini ödüyor olmaktan rahatsızlığını sıklıkla dile getiriyor. Macaristan Devlet Başkanı Viktor Orban zaten AB Komisyonu kararlarına sıklıkla muhalefet ediyor ve artık bu kararları uygulamayacak gibi görünüyor. Aynı durum Slovakya Başbakanı Robert Fiko için de geçerli… Olmasın mı, adam oldukça şaibeli bir suikasta uğradı ve bu eylemin arkasında Fiko’yu Moskova’ya yakın bulan odakların olduğu tahmin ediliyor. Yani mesele sadece para değil; para çok önemli tabii, ama işin içinde çok ciddi siyasi ayrışmalar da var.
Yeni sağın ekmeğine yağ sürecek gelişmeler
Diyelim ki AB’nin tüm üye devletlerinin hükûmetleri öyle ya da böyle ikna edildi. Bunun AB yurttaşları açısından anlamı, sosyal yardım, sağlık, eğitim başta olmak üzere, belli oranda alıştıkları sosyal devlet harcamalarında kısıntı anlamına gelecek. Bu kaynak aktarımı genel olarak ekonomideki durgunluğu artırırak işsizliğin artmasına da neden olacak büyük olasılıkla… Zaten Rusya-Ukrayna savaşı boyunca gerek Ukrayna’nın silahlanmasını finanse etmek için ayrılan kaynaklar, gerek bu savaştan kaynaklı enerji enflasyonu, gerekse sanayi üretimi ve ticarette yaşanan kayıpların faturasını ödeyen Avrupa halkları, benzer bir faturayı hem hükûmetlere hem de Brüksel’e kesmez mi? Kesiyor ve kesecek!.. Eğer ki bu plan hayata geçerse, emin olun Almanya’da AfD’nin, Fransa’da Ulusal Birlik Partisi’nin oyları katlanarak artar. Sadece bu iki ülkede değil, istisnasız tüm kıtada yeni sağ için doping etkisi yapar. Değil mi ki, ironik biçimde savaş karşıtı olanlar yeni sağ partiler, orta ve dar gelirli kesimlerin taleplerini de onlar dile getiriyorlar! Ne kadar ‘faşist’ diye yaftalasa da Brüksel’e açık destek veren siyasetçiler, halk bunu zerre kadar umursamaz.