Bir engelli birey olarak hayatın içinde var olmak çoğu zaman sadece bireysel bir çaba değil, toplumsal bir sınavdır. Çünkü engellilerin yaşam mücadelesi, merhamete dayalı yardımlarla değil, hak temelli bir anlayışla desteklendiğinde anlam kazanır. İşte bu noktada “bağımsız yaşam” kavramı devreye girer.
Bağımsız yaşam, engellilerin yalnızca günlük ihtiyaçlarını karşılaması değil, kendi hayatları üzerinde söz sahibi olmasıdır. Yani kendi evini seçmesi, kendi kararlarını alabilmesi, kendi ekonomik özgürlüğünü kurabilmesi… Bu hak, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 19. maddesinde açıkça güvence altına alınmıştır. Ne var ki, Türkiye’de engellilik hâlâ çoğunlukla yardım ve hayırseverlik üzerinden tartışılıyor; oysa ihtiyaç olan şey eşit yurttaşlık.
Engelleri toplum kuruyor
Gerçekte engellilerin önündeki en büyük engel, bedensel ya da zihinsel farklılıkları değil; toplumun inşa ettiği bariyerlerdir. Erişilemeyen kaldırımlar, rampasız resmi daireler, “sen yapamazsın” denilen iş görüşmeleri, ayrımcı dil… Tüm bunlar, engellilerin bağımsız yaşamasını zorlaştıran görünmez zincirlerdir.
O yüzden bağımsız yaşam bir lüks değil; insan onuruna yakışır bir haktır.
Kurumsal destekler şart
Bu hakkın hayata geçmesi için devletin üzerine düşen sorumluluklar vardır:
• Kişisel Asistanlık: Engelli bireylerin aileye bağımlı kalmadan kendi seçtiği kişilerden günlük destek alabilmesi.
• Erişilebilir Kamu Hizmetleri: Adliyeden belediyeye, üniversiteden hastaneye kadar her kurumun erişilebilir hale gelmesi.
• İstihdamda Eşitlik: Kotalar değil, nitelikli iş olanakları ve ayrımcılığa karşı güçlü denetimler.
• Sosyal Güvenlik: Tekerlekli sandalye, işitme cihazı, ekran okuyucu gibi destekleyici teknolojilere ücretsiz erişim.
Bir ülkenin uygarlık seviyesi, engelli bireylerin kendi başına otobüse binebilmesi, parkta gezebilmesi, adliyeye rahatça girebilmesi ile ölçülür.
Toplumsal dönüşüm olmadan olmaz
Ama kurumsal destekler yetmez; toplumsal bir dönüşüm de gerekiyor. Öncelikle dilimizden başlamalıyız. “Engeline rağmen başardı” cümlesi iyi niyetli gibi görünse de aslında eşit yurttaşlık anlayışını zedeler. Medyada, siyasette, günlük yaşamda kullandığımız dil, engellilerin bağımsız yaşamını desteklemeli.
Aileler de çoğu kez “koruma” adına bağımsızlığın önünde engel oluyor. “Sen yapamazsın” cümlesi, en ağır zincirlerden biridir. Oysa bağımsız yaşam aile bağlarını koparmak değil, bireyin özgürlüğünü tanımaktır.
Ve unutmamalıyız: Engelliler yalnızca oy kullanan değil, siyasetin karar mekanizmalarında da söz sahibi olan yurttaşlar olmalıdır.
Kadınlar için çifte mücadele
Bağımsız yaşam hakkını savunan kadın engelliler ise “çifte ayrımcılıkla” yüzleşiyor. Hem cinsiyet eşitsizliği hem de engellilikten kaynaklanan engeller, kadınların görünürlüğünü daha da azaltıyor. Eğitimde, istihdamda, siyasette engelli kadınlara özel politikalar geliştirilmedikçe, bağımsız yaşam yalnızca kâğıt üzerinde kalır.
Gelecek bizim ellerimizde
Bağımsız yaşam, yalnızca engellilerin değil; toplumun demokrasi, eşitlik ve adalet sınavıdır. Özgürlük bölünmez; bir kesime tanınmazsa, kimse için tam olarak var olamaz.
Bugün atacağımız adımlar, yarının eşit ve adil toplumunun kurulmasına hizmet edecektir. Unutmayalım: Bağımsız yaşam, merhametin değil, adaletin eseridir.